AHMET HAKAN, HÜRRİYET 06 HAZİRAN 2010
İSRAİL barbarlığına karşı hafiften direnişe geçtim ya...
Bazıları hemen laf çakmaya başladılar:
“İmam hatipli geçmişin senin peşini bırakmıyor” diyen de var, “Gazze gemilerini görünce geçmişine döndün” diyen de...
“İslamcı damarın kabardı” diyen de var, “Demek ki bir İslamcı ancak bu kadar değişirmiş” diyen de...
Şaştım kaldım doğrusu.
Demek ki benden...
“İsrail’in de kendini koruma hakkı var”, “Bize ne elin Arap’ından”, “Gemidekiler provokatör” falan türü tepkiler bekleniyormuş.
Oysa yalın hakikat şudur:
Ne kadar değişirsem değişeyim, bazı lafları edemiyorum.
Bunun geçmişle, gelecekle, İslamcılıkla, imam hatiplilikle falan bir ilgisi yok.
Galiba bu biraz karakter meselesi...
Bazı şeyleri istesem de yapamıyorum, çünkü yapmaya karakterim müsait değil...
Mesela şöyle şeyleri:
Dünyanın en büyük açık hava hapishanesine döndürülmüş bir kentin acısına derman olmak için yola çıkmış insanlara, “Sizin asıl amacınız provokasyon yapmak” demeye karakterim müsait değil.
* Katile iki çift laf etmeyip katledilene “Sen de bilerek ölüme gitmeseydin kardeşim” demeye karakterim müsait değil.
* İsrail yetkililerinin arsız ve küstah açıklamalarını hiç dikkate almadan Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Ama sen de çok öfkelisin” diye laf sokmaya karakterim müsait değil.
* Ablukayı ve ambargoyu ısrarla sürdürene iki çift laf etmeyip, ablukayı ve ambargoyu delmek için canını ortaya koyan insanları sorgulamaya karakterim müsait değil.
* Sanki İsrail otoritesi Gazze’ye yardım taleplerine “Ne demek efendim... Buyurunuz... Her türlü yardımı yapabilirsiniz” diyormuş da Gazze’ye yardım götürmeye kalkanlar buna rağmen İsrail otoritesinden izin almamış gibi davrananlara hak vermeye karakterim müsait değil.
* Acılar arasında hiyerarşik bir düzen kurup, “Önce benim acım, sonra Arap’ın acısı” gibi laflar etmeye karakterim müsait değil.
* Bir devletin devlet raconuna uygun davranıp davranmadığını mesele etmeden, aktivistin aktivistlik raconuna uygun davranıp davranmadığını mesele etmeye karakterim müsait değil.
* Dünyanın en eğitimli ve en donanımlı özel birliklerine karşı iki tane kıytırık sopayla direnmeye çalışan insanlara “Ama siz de İsrail askerlerine saldırmışsınız... Çok ayıp...” demeye karakterim müsait değil.
Gülen ile AK Parti kavgaya girişir mi
DÜNKÜ yazımda “Fethullah Gülen ne yapmak istiyor?” diye sormuş ve şu üç yanıtı vermiştim:
BİR: Dünya sisteminden kopan AK Parti’den ayrışmak istiyor. İKİ: Ufukta CHP-MHP koalisyonunu gördü, ona göre yatırım yapıyor. ÜÇ: Gemi olayının ABD’deki algılanışından ürktü.
* * *
Dün konuyu bir kez daha düşündüm.
İnce eledim sık dokudum... Eldeki verileri bir kez daha alt alta dizdim... Aradaki bağlara bir kez daha dikkat kesildim...
Ve şuna karar verdim:
Fethullah Gülen ile AK Parti’nin arasının açılması, öyle kolayca olacak bir iş değil.
Yani...
“Cemaat ile AK Parti ilk kez karşı karşıya geldi... Şimdi seyreyleyin gümbürtüyü” diye
mal bulmuş Mağribi gibi üzerine atlanacak bir durum yok.
* * *
Her şeyden önce...
Fethullah Gülen Cemaati’nin tabanı ve sempatizanları ile mevcut iktidarın tabanı arasında belli bir örtüşme var... Cemaat, kendi tabanını da, AK Parti tabanını da küstürmeyi göze alamaz.
Nitekim...
Cemaat cephesinden hemen tevil etme çabaları devreye girdi.
“Öyle demedi / böyle dedi” türünden izahlar yapıldı.
* * *
Bir de şu var:
Fethullah Gülen Cemaati ile AK Parti iktidarı, son zamanlarda fazlasıyla iç içe girdi.
“Askerin sivil siyasete müdahalesinin ve etkisinin azaltılması” şeklinde özetleyebileceğim “muazzam bir dava”ya sahip olmak, öyle küçümsenecek bir şey değildir.
Hiçbir gerekçe, bu davayı terk etme sonucuna yol açmaz.
Zaten bu tür büyük eksen kaymaları da dünden bugüne kolayca gerçekleşmez.
“Güçlü ve etkin bir cemaat” ile “güçlü ve etkin bir iktidar”ın giriştikleri ortak serüvenden söz ediyoruz.
Bu şarkı öyle kolay bitmez.
* * *
Yani Fethullah Gülen’in çıkışını abartmamak gerekir.
Peki hiç mi sonucu olmaz bu çıkışın?
Tabii ki olur...
Mesela şöyle bir şey:
Radikal rüzgârların etkisi altındaki iktidar partisinin biraz frene basmasına yol açabilir.
Hem belki böylece...
Radikal bir söylemle radikal oyları garantileyen AK Parti, kaybedebileceği liberal oyları da hepten kaybetmemiş olur.
Son günlerde
OKUYORUM: Hasan Cemal’in “Türkiye’nin Asker Sorunu” adlı kitabını okuyorum. Yarısındayım. Gerçi Hasan Cemal kitabı bana, “Sevgili Ahmet Hakan’a Hasan Cemal’den çakma malzemesi...” diye imzalamış ama şu ana kadar okuduğum bölümlerde “çakmaya elverişli malzeme” bulamadığımı itiraf edeyim.
* GİDİYORUM: Son günlerde favori semtim: Asmalımescit. Tebdili kıyafet yapıp kalabalığa karışmanın mümkün olduğu bu semt, günün her saatinde canlılığını koruyor. Nişantaşı’nın bile pabucunu dama fırlattı. Daha ne diyeyim!
* ÖZLÜYORUM: Aniden karar verip arabaya atlamayı ve Kuzey Ege’ye doğru yola çıkmayı çok özlüyorum.
* DİNLİYORUM: “Tanrı İstemezse Yaprak Düşmezmiş...” diye bir şarkı var. Pek öyle meftun olunacak bir şarkı değil... Fakat havası, edası, sarıp sarmalaması tam da bugünlerdeki ruh halime uygun... “Tekrar çal Sam” oyununu bu şarkıyla oynuyorum.
* SEVİYORUM: Gündüz uykusu... Acayip iyi geliyor, zinde tutuyor, zekâyı açıyor, ferahlatıyor. Tek sorun şu: Şehrin dağdağasının en fazla olduğu saatlerde şehrin göbeğinde uykuya dalmak zor.
* SEYREDİYORUM: Kişisel bir “Alfred Hitchcock Baba’ya saygı kuşağı” oluşturup tüm filmleri seyrediyorum. Seyrettikçe de “Ne matrak adammış şu Hitchcock” demeden duramıyorum.