Ay Vakti dergisinin 93. (Haziran 2008) sayısı çıktı. Derginin bu sayısında Sedat Umran, Metin Önal Mengüşoğlu, Şeref Akbaba, Necmettin Evci, Nurettin Durman, Selami Şimşek, Recep Garip, Naz Ferniba, Alim Yıldız, Yüsra Mesude, Yunus Emre Tozal, İsmail Bingöl, Yavuz Ertürk, İsa Karaaslan, Mehlika Toyga, Nergihan Yeşilyurt, Muhammed Çetinkaya, Ayşegül Tulû, Celal Türk, Üzeyir Süğümlü, Mehmet Öztunç ve Şiraze isimlerini görüyoruz.
Necip Fazıl ile metafizik bir başkaldırı başlatıp, insanı esas duruşa çağıran Ay Vakti’ni okumaya başladığınızda, hemen giriş sayfasında “Necip Fazıl ve Okumak” yazısı göze çarpıyor. Kâinatı okumak, kendini okumak, Rabbini okumak... Necip Fazıl malumdur, çile kavramıyla tanınmıştır. Çilesi ile isyandan teslimiyete yürüyen bir yoldadır Üstad. “Yürüyüşe Devam” çağrısıyla, sabırla yürüyüşü daim kılma dua ve temennileriyle okuyucuları selamlıyor Ay Vakti.
Metin Önal Mengüşoğlu, “Şehrimize Necip Fazıl Gelmiş” adlı incelemesinde üstadın samimiyetinden, hareket ve tavırlarından, bitmek bilmeyen enerjisinden, insanın kaybettiği değerlerini tekrardan insana kazandırma çabası ve gayretlerinden bahsediyor. Allah demenin yasak olduğu bir devirde, şehrin öteki ucundan bir adamın gelerek “Allah-u Ekber” diyerek haykırmasındaki dirilişi, Bilal Habeşi’nin Mekke’de “Ehad Ehad...” diyerek haykırmasındaki samimiyeti görmezden gelemeyeceğimizi belirterek üstada yapılan haksız yakıştırmaların bulunduğunu üzülerek ifade ediyor.
Şeref Akbaba, “Esas Duruş” adlı denemesinde esas duruştan, olması gerektiği gibi durmamız gereken yerde duramadığımızdan, “ya ol ya öl” deyişinin mahiyetinin anlaşılmadığını; idrak edilemediğini belirtiyor. Olması gerektiği yerde Ebûzer olmak gerektiğini, öncelikle de insanın kendi işgaline karşı Ebûzer olmasını, neye karşı dik duracağını çok iyi bilmesi gerektiğini ancak yüreklerden başlanarak esas duruşa geçebileceğimizi ifade ediyor. Kuran’da da Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İster tek başınıza olun ister başkalarıyla beraber olun; Allah’ın huzurunda olduğunuzu unutmayın ve Allah'ın huzurunda esas duruşunuzu bozmayın.” (Sebe 46)
Sedat Umran, “Can Kavgası”, Selami Şimşek “Yarlı Bir Ölüm Sofrası” adlı şiirleriyle demir atıp, okuyuculara şiir denizinden başkaldırısını sürekli tekrarlayan dalgalar sunuyor.
Necmettin Evci “Üstad ve Ölüm” isimli hikâyesinde insanı, kaybettiği değerlerini sorguluyor. Yıllar geçtikçe nasıl değiştiğimizin, bulunduğumuz konumu terk etmemeliyken nasıl terk ettiğimizin hesaplamasını yapıyor. Nurettin Durman, yazdıklarıyla, konuştuklarıyla Necip Fazıl’ın düşünce dünyasını, yürekli sesini, duruşunu anlatıyor.
Recep Garip, “Yıldızların Doğduğu Yerden” isimli denemesinde Alâeddin Özdenören’in düşünce dünyasını aralıyor tasavvufi doktrinlerle. Hayallerinin Alâeddin Özdenören’i bilge yaptığını ifade eden Recep Garip, felsefenin, devlet, insan ve akıl eksenindeki tarlalarında, yemyeşil vadilerde Alâeddin Özdenören’in umut ve aşk şiirleri yazdığına değiniyor. Alâeddin Özdenören’in şiirlerindeki duyguyu, samimiyeti, cesurluluğunu anılarıyla bizlerle paylaşıyor.
Naz Ferniba yine “Seyir Defteri Öyküleri III” ile okuyucuyu ta süveydasından yakalayıp, modern dünyanın penceresinden hakikati sorgulayan öykülerine devam ediyor. Alim Yıldız, Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerinden yorumlarıyla bir demet sunuyor okuyucuya.
Yüsra Mesude, “Ölerek Ölüme Son Veren Şair: Cesare Pavere” adlı incelemesinde Cesare Pavese’nin bir ikilem içerisinde kaldığını belirterek, tebessümünde hep ‘gizli gülüşüyle acı veren bir tedirginlik’ olduğunu belirtiyor. Cesare Pavese’nin intihar düşüncesiyle hayata karşı bir başkaldırısından ve bu başkaldırısı ile intihar ederek ‘kendisinin efendisi’ olmaya çabalayan bir şairin ruh sürgününü inceliyor.
Yunus Emre Tozal “Perde Arkasındaki Nur” adlı denemesinde vahyin iniş sürecinde yüreklerin ilahi aşkla buluşmaya başlayıp, dağ başında inen vahiyle insanların içi Musa dolu kundaklarla El Vedud’a ilerlemelerini, sevda nehrinde aşkın sahibinin aşka “ol” demesiyle suyun anlaşılmak için akacağını, taşın aşkından dolayı yuvarlanacağını ifade ediyor;
Aşk, ötesine hurufat yetmez.
Aşk, ötesi yazılmaz müntehir yapraklara.
Aşk, ötesine titrenilir ve sükût çığlıklara gömülür.
İsmail Bingöl, “Sevgili... En Sevgili... Ey Sevgili...” başlıklı denemesinde, sevgililer sevgilisi peygambere samimiyet kokulu duygularını ifade ediyor.
Ay Vaktinin genç şairlerinden Yavuz Ertürk, “Cennete Açan Deniz”, İsa Karaaslan “Rüya”, Muhammed Çetinkaya “Artiye” adlı şiirleriyle okuyucuyu ufuktaki ummanlara götürüyor.
Ay Vakti’nin genç yazarlarından Ayşegül Tulû “Esmaya Açılan Kapılar” adlı denemesinde, aşkın yavaş yavaş O’na tırmanmaya başlarken her biri gizli hazineleri açan birer anahtar hükmünde olan esma-ül hüsna’yı okuduğunu belirtip ekliyor:
“Birazdan
Güneş doğuyor,
Her doğuşla aynı sual dolaşıyor
‘Anahtar sesi duyuyor musun?’
Belki de...
Aşk kapıyla oynuyor...”
Mehlika Toyga “Filistin’de Bir Yürek Tutulması” isimli denemesinde, yetim bıraktığımız Filistinli çocuğa karşı mahcubiyetini ifade ediyor: “Sesin Rabbi’ne Andolsun ki, artık en sessiz yanımdan ağlıyorum sana küçük kız, en çığlık yanımdan vurulmuşken!”
Üzeyir Süğümlü “Dil Üzerine” adlı denemesinde dilin ortaya çıkış noktasındaki hikmetleri sorguluyor. Nergihan Yeşilyurt “Kent Üzerine...” adlı denemesinde yabancısı olduğumuz kentin içerisinde, yüreğinde değişmeyen duygularıyla umudun yeşereceğinin müjdesini veriyor. Celal Türk “Bıraktığın Kadarım ve En Fazla İnsan Olmaya Yetiyorum” adlı denemesiyle, Mehmet Öztunç “Akıcı Kitap” adlı kitap çalışmasıyla okuyucuların karşısındalar.
Şiraze’nin “Saklı Mektuplar (XXXXI)” başlıklı mektubu okuyucuları bekliyor.
Cemil Meriç' in hoş ifadesiyle "Hür tefekkürün kalesi" olmaya çalışan Ay vakti' ne nice yıllar dileğiyle...
Ayrıca bu sayıyla beraber Ay Vakti, Üniversitelerde Temsilcilik Ağı oluşturmaya başladı. Üniversitelerinde Ay vakti okumak ve temsil etmek isteyenler [email protected] ve [email protected] adresleriyle irtibata geçebilirler...
Yunus Emre Tozal
www.ayvakti.net
[email protected]