Menu
ateşten kelimeler
Haberler • ateşten kelimeler

ateşten kelimeler



Ömer Lekesiz’in Ateşten Kelimeler’ini (Selis 2009) okuduktan sonra iki hal içre buldum kendimi. Fakat iki ayrı hal değil, Tanpınar’ın ifadesiyle yekpare bir an içinde iki hal: heyecan ve melal.

Heyecanın failleri: Sanki dilim ateşe tutulmuş; hem korku hem haz.

Korkunun besleyeni, söylenilenlerin, söyleyenlerin, simgelerin, imgelerin, geçmişin, anın, geleceğin “ateşten kelimeler”le kuşatıldığını hissetmek. Kelimenin dışında bir varlık yok; “ben” de yok, “sen”de yok, “o” da yok. Ne söylesem, ne söylesen, ne söylese, ne yapsam, ne yapsan, ne yapsa hepsi dil, hepsi kelime, hepsi bir ateş; bütün varlık, ateşin kıvılcımlarından, yalazlarından, dumanından, külünden, odunundan, havasından ibaret. Her şey yandıkça çoğalıyor, çoğaldıkça yanıyor. Hangi kelimeye dönsen kıyamet, hangi kıyama dursan dil. Bütün böbürlenmeler, hayıflanmalar, korkular, umutlar, yalnızlıklar, çokluklar, bekleyişler, umutlar, yenilmişlikler, zaferler hurufat; hurufat, kelimenin sonsuz görünüşü. Sen, ben, o, hepimiz, her şey, dilden artan arta kalan vehimler bile değil. Dilin sofrasına oturan herkes yalnız, herkes ateşte, herkes tehlikede. Tehlike, kelimeden damlayan suyla mı yıkanacak, ondan fırlayan kıvılcımla mı yanıp arınacak? Nasıl bir yurttur bu, ne giriş kapısı var ne çıkış kapısı. Her nereye gitsek, her nerede dursak, her nereye kaçsak ardımızda kelime. Zafer olsun, umut olsun, karar olsun, isyan olsun, hatta sükut olsun diye diye bindiğimiz şiir atı ateşten.

Ama aynı zamanda haz. Hazzın besleyeni, ateşin içinde olmak; bütün sözlerle, eylemlerle, imgelerle, düşlerle, yaşamaklarla, ölmeklerle ateşin içinde olmak; sözün engininden susmanın derinine inmek; içine kapanmak, kapandıkça evrene, kelimeye açılmak. Nasıl bir hazdır bu! Nereden, nasıl, hangi isimle, hangi halde çağrılırsa çağrılsın, kendine seslendiğini duymak. Hayatın kelime kelime kendine devrilen bir tespih olduğunu duymak ve parmaklarına hayretle, heyecanla, aşkla bakmak. Adem’le Meryem’in, Havva’yla, Yusuf’un, Züleyha’yla Sezai’nin, Monna ile Ömer’in, Ateşten Kelimeler’le Mehmet’in; gökle çiçeğin, toprakla yağmurun, yıldızla lambanın, İstanbul’la cennetin, cehennemle caminin rabıtasını duymak. Ateşle suyun, çokla azın, harfle ayetin, umutla, kahrın, ölümle dirimin ritmini duymak. Ne hazdır bu: “ağlamakla sudaki gizli ateş”in, “akşamla çölü yüzüne giymiş Yusuf”un, “aşk ile tuza koşan kuzular”ın, “beklemenin ikinin birliğinde görünme”nin “kelimeyle aşk kadehinin sır kılıcının kılıfı”nın, “sabahla geceler boyu konuşulan dilin anlam”ın rabıtasını duymak. Haz, zemzemim İsmail’in ayaklarına ulaşmak için arzı delme arzusunu duymak.

Melalin failleri: kitaptaki sekiz şiir mi, sekiz şiirin, şerh eden yazara ettikleri mi; şerh eden öznenin bana ettikleri mi? Bilmiyorum. Bilmiyorum ki üçü birden mi? Yoksa üçü hatta dördü (okuyan ben) aslında “bir” mi? Melal, nerden gelir? “Konuşanın konuşamadığından, gösterenin gösteremediğinden, duyuranın duyuramadığından” mı gelir? Kader, keder, gam, elem, kasvet, gariplik, kara sevda, melankoli, ürkeklik, hoyratlık, sayrılık, esriklik sekiz şiirden mi damlar içimize, şerh eden öznenin şiirlerden kendine olan yolculuğundan mı sızar içimize? Haz mı melali doğurur; melal mi hazzı? Bilmiyorum. Melal: Kelimelerin ateşini körükleyen havanın benden olduğunu duymak; “hezeyanlarımızdaki inkardan utanmak; sabırdaki rahmete tutunmak; yakınamamak, yakınamamaktan da yakınamamak; istememek, istememeyi de isteyememek; ağlayamamak.

Ateşten Kelimeler bir kitap mıdır; Ömer Lekesiz nam kişi bir şârih midir? Yoksa ortada, milyonlarca ayetin/kelimenin içindeki ateşi yutan ve bununla “dile düşen” bir âdem mi vardır? Benim melalim, âdemin ateşinin kıyısında tutuşma korkusundan mı gelmektedir? Bilmiyorum. Ateşten kelimeler, bana, kendim olan bir ağlayış, bir sızlanış, bir arzu, bir tedirginlik, bir dua, bir rüya olabileceği ihtimalini dirilttiği için mi melal var? Bilmiyorum. Sussam, harcım değil; konuşsam kasvet. Beni ikisi arasında bıraktı Ateşten Kelimeler.

Ömer Lekesiz’in Ateşten Kelimeler’ini okuduktan sonra iki hal içre buldum kendimi. Fakat iki ayrı hal değil, Tanpınar’ın ifadesiyle yekpare bir an içinde iki hal: heyecan ve melal.

(DERGAH, ŞUBAT 2010)

MEHMET
MEHMET NARLI MEHMET NARLI

Şair ve Yazar

1963 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini aynı şehirde gördü. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Maraş’ta 4 yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra Sütçü İmam Üniversitesine asistan olarak geçti. Aynı üniversiteden 1996’da yüksek lisansını, Hacettepe Üniversitesi’nden 2000 yılında doktorasını tamamladı. Halen Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Mehmet Narlı, 1987 yılından bu yana Dolunay, Kırağı, Kanat, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Hece, Varlık, Dergah, İtibari İzdiham, Muhit gibi dergilerde şiir ve edebiyat eleştirileri; Türk Dili, Türkbilig, İlmi Araştırmalar, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları gibi dergilerde akademik yazılar yayımlıyor. Narlı, 2007 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından inceleme dalında yılın yazarı ödülünü aldı.  Şiir Kitapları1. öylece Yeryüzünde, Muhitkitap,20202. Ömürlük Yara, İz Yayınları, 20173. Dil Kapısı, Öncükitap Yayıncılık, 20104. Ruhumun Evvelyazıları, Meb, 19985. Çiçekler Satılmasın, Dolunay, 1988 Akademik Kitapları1. Orhan Kemal’in Romanları Üzerine Bir İnceleme, Kültür Bakanlığı 20022. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, 20063. Roman Ne Anlatır, Akçağ Yayınları, 20084. Şiir ve Mekan, Hece Yayınları, 20085. Şiir Çözümlemeleri, Kriter Yayınları, 20106. Edebiyat ve Delilik, Akçağ Yayınları 20137.Çağdaş Türk Romanı, Anadolu Üni. 20118.Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, Anadolu Üni. 20119.Roman Sevdaları, Akçağ Yay. 201510. Şiir Burcu, Akçağ yay. 201511. Öykü Burcu, İz Yayınları 201612.Kahire ve Paris Notları, Cümle Yayınları, 2017 13. 40 Soruda Türk Romanı (editör) Ketebe Yay 2019

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları