YAVUZ ULUTÜRK, ARZU KILIÇ - İSTANBUL-ZAMAN 28.04.2012
'Aynanın Sırrı Mustafa Kutlu' sempozyumu, sekiz oturumda, dört farklı mekânda yapıldı. Tebliğ sunan tüm katılımcıların ittifak ettiği nokta Kutlu'nun anlattıklarının aslında bizim hikâyemiz olduğuydu.
Mustafa Kutlu, yıllar evvel Anadolu'dan çıkıp geldiğinde, taşranın kendine has güzelliklerini, Anadolu insanının derdini de kaleminin ucunda taşıdı İstanbul'a ve hikâyesine. Kırk yılda büyükçe bir hikâye külliyatı oluşturdu. Bu külliyatı kısaca 'bizim hikayemiz' diye özetleyebilirdik. Şüphesiz, o olmasaydı Türk hikâyesi eksik kalırdı. Perşembe günü başlayıp dün akşam kapanış töreniyle sona eren iki günlük sempozyum, kendimizi seyrettiğimiz Mustafa Kutlu aynasının sırrı'nı arama çabasıydı.
Küçükçekmece Belediyesi'nin düzenlediği 'Aynanın Sırrı Mustafa Kutlu' sempozyumu, sekiz oturumda, dört farklı mekânda gerçekleşti. İlk gün, sabahın erken saatlerinde Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi'nde toplanan kalabalıkta Kutlu'yu görebilme ihtimalinin heyecanı vardı. Bu umut, Prof. Dr. M.Fatih Andı'nın açıklamasıyla son buldu: "Mustafa ağabeyi buraya getirmeye çok çalıştık. Fakat gerek tevazu gerek sağlık sorunları nedeniyle aramızda olamayacak."
RESSAM, BALIKÇI, TÜRKÜCÜ...
İki gün boyunca sunulan bildiriler elbette Kutlu hikâyesini farklı yönleriyle ele alıp inceledi ve önemli katkılar sundu edebiyat ortamına fakat açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. İsmail Kara'nın tanıklıkları, pek çok kişinin, iyi okurlarının bile bilmediği renkli bir Mustafa Kutlu portresi ortaya koyması bakımından değerliydi. Ressam, türkücü, balıkçı ve bir dost olarak Mustafa Kutlu ortaya çıktı bu portrede.
Fatih Andı başkanlığında gerçekleşen ilk oturumda Ömer Lekesiz, Kutlu'nun hikâyelerine poetika penceresinden baktı ve temel dinamiklerini ortaya koydu. Doç. Dr. Yılmaz Daşçıoğlu, Kutlu hikâyelerinde mutluluğun göstergelerini aradı. Prof. Dr. Hasan Akay, 'Kutlu Hikâyelerinde Melâl'in Lâl Hali'nin izini sürdü. Kutlu'nun neredeyse hiçbir eserinde Baudelarie'den edebiyatımıza geçen melâl'in olmadığını söyledi Akay; onda "melâlin helal olan lâl hali, yani hüzün vardır." dedi. Mustafa Kutlu'nun hikâye anlatımında başvurduğu 'oyun'ları ise Prof. Dr. Fazıl Gökçek değerlendirdi.
HEM TAŞRALI HEM İSTANBULLU
Öğleden sonraki oturumlara Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yenikapı Mevlevihanesi'nde devam edildi. Bu bölümde Beşir Ayvazoğlu, Kutlu'nun 'İstanbullu' yönüne vurgu yaptı: "Kutlu, taşralı olarak İstanbul'a yerleşen ve zamanla İstanbul'u İstanbullulardan daha iyi anlayan ve ona sahip çıkan bir yazardır." Mustafa Kutlu'nun modernleşmeye direnen kahramanlarını anlatmak, M. Fatih Andı'ya düştü. Kadın kahramanlarını ise Yrd. Doç. Dr. Zeynep Kevser Şerefoğlu hatırlattı. Kutlu hikâyelerinin nefse değil nesle 'ilettikleri'ni Prof. Dr. Turan Karataş dile getirdi.
İlk günün sonuna doğru bünyeler yorgun düşmüşken, başkanlığını Beşir Ayvazoğlu'nun, ilk konuşmasını da Sadık Yalsızuçanlar'ın yaptığı oturum dinleyenlerin dikkatini tazelendirdi. Kutlu'nun Sır kitabı üzerine konuşan Yalsızuçanlar, kitapta bütün felaketlerin modernleşmeyle ortaya çıktığının ifade edildiğini belirtti. Yrd. Doç Dr. Cafer Gariper, Sır'daki yabancılaşma ve süreksizlik kavramlarını sorgularken; Cemal Şakar, Kutlu'nun bütün hikâyelerinin gelenek-modern çatışması üzerine kurulu olduğunu söyleyerek resmi tamamladı.
Sempozyumun en 'el yakıcı' tebliğine Prof. Dr. Abdullah Uçman imza attı. Kutlu'nun beşinci kitabı 'Ya Tahammül Ya Sefer' ile başlayan 'dönüşüm'den bahsetti Uçman: "Bu kitap, Kutlu'nun hikâyeden romana geçeceği duygusunu uyandırmıştı bende. Fakat birçok hikâyecinin yaptığı gibi yapmadı ve bugün Mustafa Kutlu hikâyesi diyebileceğimiz bir birikim oluşturdu."
Ömer Lekesiz başkanlığındaki son oturum, Beşir Ayvazoğlu'nun 'İstanbullu' Mustafa Kutlu profilinin aksine, onun taşralı özelliklerinin vurgusu altında geçti. Doç. Dr. Mehmet Narlı, Kutlu'nun hikâyelerine taşradan yansıyan masumiyet, samimiyet, muhafazakârlık ve mahremiyet kavramları; Prof. Dr. Şaban Sağlık, 'taşra değerlerine itibarını iade eden' Kutlu'nun hikâye estetiğindeki 'komik' kavramı; Yrd. Doç. Dr. Sabahattin Çağın ise yazarın hikâyelerindeki anlatıcı tipler üzerinde durdu.
YERELLİK, ŞÜKÜR, RIZA, KANAAT
Sempozyumun ikinci gününe İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi ev sahipliği yaptı. Sabah oturumunda Yrd. Doç. Dr. Ahmet Isparta, Kutlu'nun öykülerindeki bilinç akışı tekniğini ele aldı. Dr. Mehmet Samsakçı, pek gündeme gelmeyen Kutlu'nun hikayelerindeki 'siyasi damar'a işaret etti. Ali Ural, Kutlu'nun öykülerinde ironi ve mizahın kullanımını anlatırken; sempozyumun düzenleyicilerinden Yrd. Doç. Dr. Bahtiyar Aslan da, Kutlu'nun öykülerinde kendini 'açık' ederek okurla iletişime geçmesi üzerinde durdu.
Prof. Dr. Alaattin Karaca, "Türk Edebiyatı'nda Kutlu'yu özgün kılan nedir?" sorusunu, itiraza mahal bırakmayacak şekilde cevapladı: Yerellik, şükür, rıza ve kanaat... Haberin yayına hazırlandığı saatlerde Yıldız Teknik Üniversitesi'nde ise Prof. Dr. Mehmet Tekin, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Tüzer, Prof. Yakup Çelik, Ar. Gör. Büşra Sürgit, Prof. Fazıl Gökçek, Prof. Dr. Yunus Balcı ve Yrd. Doç. Sezai Coşkun, Mustafa Kutlu ve hikâyeleri üzerine tebliğlerini sundu. Akşamki kapanış töreni ise iki günlük 'ilmi' yoğunluğun ardından musiki, resim ve okuma etkinliğiyle katılımcıların ruhunu dinlendirdi bir bakıma. İki günün sonunda, zihinlerdeki Mustafa Kutlu portresine yeni çizgiler eklendi ve eminiz pek çok insan, onun öykülerini yeniden okuma ihtiyacı duydu. Sempozyum bildirilerinin önümüzdeki günlerde Küçükçekmece Belediyesi tarafından kitaplaştırılacağını da müjdelemiş olalım.