Menu
24. MOSKOVA KİTAP FUARI'NA VE YAYINCILIĞIN KİMİ TEMEL KONULARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER
Haberler • 24. MOSKOVA KİTAP FUARI'NA VE YAYINCILIĞIN KİMİ TEMEL KONULARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER

24. MOSKOVA KİTAP FUARI'NA VE YAYINCILIĞIN KİMİ TEMEL KONULARINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER

24. MOSKOVA KİTAP FUARI

Türkiye, 7-12 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek olan " 24. Uluslar arası Moskova Kitap Fuarı"na, 2 bin kitaplık bir seçkiyle katılıyor. Ülkemizin çok yakından takip ettiği organizasyonlardan biri olan Moskova Kitap Fuarı iki ülke arasında son yıllarda başarılı bir şekilde gelişen turizm sektörüne paralel olarak benzer bir başarıyı kültür, sanat ve edebiyat alanında yakalamak istiyor.

Türk Yayıncılığının yeniden yapılandırılması ve TEDA projesinin çok başarılı olduğu bu yıllarda özellikle komşu ülkelerle aramızdaki bağların daha da sıkılaştırılmasının yolu kültür, sanat ve edebiyat alış verişinin hiç zaman kaybetmeksizin yapılmasından geçiyor. Rus yayıncılarla ortak projeler yapmak, Türkçe ve Rusça eserlerin karşılıklı olarak yayınlanmasını sağlamak iki ülke içinde çok önemli. Modern Türk ve Rus edebiyatından yeni yazarları keşfetmek hem dünya hem de bölge ilişkilerinin gelişmesinde önemli rol oynayacak. Boris Akunin, Pavel Basinsky, Marina Boroditskaya, Andrei Bitov gibi yazarları ve eserlerini yakından tanımak istiyoruz. Elif Şafak, İskender Pala, Sema Kaygusuz ve Şebnem İşigüzel vb. yazarlarımızı da Rus yayıncılara tanıtmak istiyoruz. Moskova’da yazarlarımızı Ruslara tanıtacak 3 telif ajansı yöneticimiz hazır bulunacak. İşlerinin ehli olan ajanslarımız kitaplarımızı ve yazarlarımızı en iyi şekilde temsil edeceklerine olan inancımız tam.

Fuara Türkiye’den katılacak heyet Rusya Yayıncılar Birliği, Rusya Yazarlar Birliği, Moskova Yazarlar Birliği ve Rusya Kültürel İşbirliği Fonu yöneticileri ile çeşitli görüşmeler yapacak ve bir dizi toplantılara katılacak.

Türkiye TEDA projesi kapsamında bugüne kadar 911 esere destek verdi ve bu kitapların 550 tanesi dünyanın çeşitli ülkelerinde yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor. Rusça dilinde bugüne kadar 27 esere destek verildi. Kısa vadede Rusça dilinde 100 Türk yazarın yayınlanması amaçlanıyor. Bu hedefin en kısa zamanda gerçekleşmesi için yürütülen çalışmalara destek vermek amacıyla Türkiye’den Rusya’ya yazarlar, yayıncılar, edebiyat eleştirmenleri, ajanslar ve İstanbul Ticaret Odası temsilcileri çıkarma yapmaya hazırlanıyor.

Türkiye standında sergilenen 2 bin kitap fuar sonunda “Her Ülkeye bir Türkiye Kitaplığı Projesi” kapsamında Moskova Üniversitesi Türkoloji Bölümü Kütüphanesi, Rusya Milli Kütüphanesi ve edebiyat araştırma merkezlerine bağışlanacak.

YAYINCILAR NE İSTER?

Burada söyleyeceklerim biraz özeleştiri niteliğinde olacak. Azda olsa yayınevlerini ve gidişatlarını sorgulamaya çalışacağım. Yaklaşık 7 yıldır sivil toplum kuruluşlarında görev yapıyorum. Basın Yayın Birliği Derneğinde Muhasip Üyelik, geçiş sürecinde Başkanlık, Genel Sekreterlik ve son yapılan kongreden bugüne kadar Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyorum. Biz arkadaşlarımızla bir yola çıktık. Bu yolda kimi zaman çok ilerledik. Bazen tökezledik, bazen başarısız olduk. Ama Basın Yayın Birliği Derneğine yol aldırdığımıza ileriye taşıdığımıza olan inancım tamdır. Sivil Toplum Kuruluşları sadece yöneticilerinin çabalarıyla bir yerlere gelemiyorlar yanlarında iyi yetişmiş, yetenekli profesyonellerle çalışmaları gerekiyor. Bu kısmı başarabildik mi? Kısmen başardık fakat bu konuda büyük eksikliklerimizin olduğunun bilincindeyiz. Dernekler üyeleriyle bir yere ya da bir hedefe giderler. Üyelerin yöneticilere olan inancı en temel unsurlardan biridir. Üyelerimizin durumu nedir? İşleri nasıldır? Üyeler derneklerinden ve yöneticilerinden neler beklemektedir? Dernek üyeleri için neler yapmak zorundadır? Temsil kabiliyetleri ne durumdadır? Yurtiçi ve Yurtdışı faaliyetlerde neler yapmışlar ve hedefleri nelerdir? Dernek ile Üyelerinin birbirlerine sordukları ve soracakları sorular bunlarla bitmiyor elbette. Bu kurumsal girişten sonra ne durumdayız birazda olan biteni yani gerçekleri paylaşmak istiyorum.

Dernekler Anonim veya Limited şirket değillerdir. Üyeleri de bu şirketlere ortak değillerdir. Dernekler ticari işletmeler değildir. Dernekler herhangi bir yerden para kazanmaz. Fakat gelir elde edebilir bu gelirleri üyeleriyle paylaşmazlar çünkü yaptıkları veya planladıkları aktivite ve organizasyonlara para harcamak zorundadırlar. Derneklerin mekanları ve çalışan elemanları olur. Mekana kira çalışanlarına maaş ödemek zorundadırlar. Dernekler üyelerin aidat ve bağışlarıyla ayakta durmaya çalışırlar. Günümüzde derneklerin üyeleri ne hikmetse derneklerinden gelir elde etmeye ve oradan bir şeyler gelmesini bekler oldular. Dernek çalışanlarına üyelerin söyledikleri bir söz dikkat çekicidir.

“Dernek bana ne veriyor?”

Dernek size ne veriyor; Üyelerini hem yurtiçi hem de yurtdışı organizasyonlarda en iyi şekilde temsil ediyor. Temsil ederken derneğin yöneticileri kendi ceplerinden para harcayarak bu organizasyonlara gidiyorlar. Derneğin olmayan parasını kullanmadan! Başta Milli eğitim ve Kültür Bakanlığı ile ilişkileri en iyi biçimde sürdürmeye çalışıyorlar. Kütüphanelere kitap alımında dernek üyelerinin haklarını korumaya çalışıyorlar. Yurtdışı kitap fuarlarına üyelerinin katılmaları ve bu organizasyonlara gelmeleri için bağlantıları kuruyor ve çok sıkı takip ediyorlar. Meslek Birliği kurarak bu alandaki hak ve hukuk takiplerini sürdürüyorlar. Korsanla mücadelede avukat görevlendiriyorlar. Bandrol temininde STK – Devlet arasındaki bağlantıyı sağlıyorlar. Her şeyi dört dörtlük yapıyorlar mı? Eksiklikleri olabilir, yanlışları olabilir, yapmak istediklerini her zaman yapamazlar. Hiç düşündünüz mü? Neden yapamazlar? Yapılmayan her şeyin arkasında desteğin olmaması veya az olması vardır. Derneklerimize ve Meslek Birliklerimize sahip çıkmalıyız. Bu kurumlar güçlü olmalı, üyelerinin hak ve hukuklarını her alanda koruyabilmelidirler. Sessiz kalmadan, hesap sorarak, destek olarak ve yönetimlerin arkasında durarak başarı sağlanabilir. Unutmayın yarın sizler de bu yönetimlerde olabilirsiniz. Sivil Toplum Kuruluşlarımıza hep destek, tam destek olmalıyız.

YAYINCILIK İÇİN... ÇALIŞMAK ŞART!

5. Ulusal Yayın Kongresi sonuçları ele alındığında yayıncılıkta yeni bir döneme ve perspektif değişimine işaret ettiğine şahit olduk. Yayıncılık sektörünün bütün bileşenlerinin katkılarıyla oluşturulan 5. Ulusal Yayın Kongresi’nde örnek alınacak bir çalışma sergilendi. Farklı meslek örgütlerinden sivil delegelerin yanı sıra konularının uzmanları ve devletin yayıncılıkla ilgili çeşitli kurumlarından katılan komisyon üyeleri konuları en ince ayrıntısına kadar tartışırken bir ilki gerçekleştirdiler; Birlikte düşünebilmek ve birlikte yapmak. Birbirlerini dinleyip anlamaya çalışan kongre katılımcıları, yayıncılığın sorunları karşısında çözüm odaklı yaklaşımların ortaya çıkmasına özen gösterdiler.

5. Ulusal Yayın Kongresi’nde Yayıncılık Sektörü ve sorunları 11ayrı başlık altında oluşturulan komisyonlarda tartışıldı. 11 komisyon ayrı ayrı toplanarak Sektörel Yapı; Yayımlama Özgürlüğü ve Telif Hakları; Yayıncılıkta Devletin rolü ve Devlet Yayıncılığı; Çocuk ve Gençlik Kitapları Yayıncılığı; Eğitim Yayıncılığı; Akademik Üniversite Yayıncılığı; Süreli Yayınlar; Kitapçılık, Dağıtımcılık, Satış ve Pazarlama; Kütüphaneler ve Derleme Sorunları; Yayıncılığın Dünyaya Açılımı, AB ve Uyum; Çeviri Politikaları konularında komisyon raporlarını hazırladılar. Yüzlerce konuyu tartışıp geleceğe yönelik öneriler oluşturan komisyonlarda yayıncılığın öncelikle çözümlenmesi gereken sorunları belirlendi. Yayıncılığın daha iyi noktalara gelmesi ve evrensel olabilmesi için öncelikle aşağıdaki konulara dikkatinizi çekmek istiyorum; Önümüzdeki yazılarda diğer konu başlıklarına ayrıca değineceğim. Kongrenin kararlarını kamuoyu ile paylaşmak ve takip etmek boynumuzun borcudur…

Engellilere Yönelik Yayıncılık

• Mevcut eğitim-öğretim programları engellilere de hitap edecek bir yaklaşımla uyarlanıp geliştirilmelidir. Bu programlara uygun ders materyali ve yayınlar hazırlanmalıdır. Engellilere yönelik kitaplarınyazımı, basımı, dağıtımı ve satışı devlet tarafından desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi daha fazla eserin engellilere yönelik bir kopyası hazırlanmalıdır.

Akademik Yayıncılık

• Yüksek Öğretim Kanunu’nun 48. maddesi öğretim elemanlarının ders aracı olarak kullanılacak eserlerini yönetimin oluru olmaksızın üniversite dışında çoğalttıramayacaklarını öngörmektedir. Bu hüküm Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda eser sahibine manevi hak olarak tanınan umuma arz selahiyeti ile çelişmektedir. Yüksek Öğretim Kanunu’nun ilgili maddesi, eser sahibi öğretim elemanlarının, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile kendilerine tanınan umuma arz

selahiyetini kısıtlama olmaksızın kullanabilmelerini sağlayacak biçimde değiştirilmelidir.

• Üniversitelerde ders kitapları ile eğitim özendirilmelidir. Fikri haklara zarar verecek iş ve eylemler engellenmeli, üniversite yayıncılığında öğrencilerin ihtiyacına yönelik ders kitabı ve akademik yayın yapılması özendirilmeli, öğretim üyelerinin eser verebilmeleri ve bastırabilmeleri için gerekli tedbirler alınmalı, bu konuda uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar giderilmeli, YÖK Kanunu’nda gerekli değişiklikler yapılmalıdır.

• Devlet ve öğrenim bursu veren kurumlar öğretmenlere, akademisyenlere,

öğrencilere kitap bursu da vermelidir. Maddi durumu yeterli olmayan öğrencilerin kullanımı için kütüphanelere yeterli miktarda temel ders ve başvuru kitabı alımına daha çok önem verilmesi gerekmektedir.

• Yayın piyasasında günümüzde çok yaygın olarak işlenen intihal suçuna karşı acil önlem alınması için meslek birlikleri teknik-bilim kurulu üyeleri, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ve üniversitelerin çeviri bölümü öğretim elemanlarından oluşacak sürekli bir “intihal inceleme kurulu” oluşturulmalı ve kurulun çalışma giderleri fikri hakların güçlendirilmesine ilişkin kaynaklardan karşılanmalıdır.

Süreli Yayınlar

• Üniversitelerin, kamu kurumlarının ve özel kuruluşların yayınladıkları süreli yayınların bir kalite ölçütüne kavuşturulması ve uluslar arası indekslere girebilecek Türkçe yayınların sayısının artırılması gereklidir.

• Yayıncı meslek birlikleri, süreli yayınların kitabevleri ve bayilerde satışı için dağıtım birimi oluşturarak yurt genelinde yaygın dağıtımı sağlamalıdır.

DİGİTAL YAYINCILIK

Dünyada bütün yayın sektöründe olduğu gibi E-kitap ticaretinin ülkemizde de çok hızlı bir şekilde başladığını ve yayıncılık sektöründe önemli bir pazar payı elde edeceğini görüyoruz. Geçen yıl Frankfurt Kitap Fuarında da gözlemlediğimiz üzere 2000 e yakın stand da dijital kitap ile ilgili tanıtımlar yapıldı.

Yayıncılarımız, yazarlarımız, dağıtımcılar ve kitapçılar bu gerçeği bilerek yaşamalı ve geleceğe dönük planlarını yapmalılar. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda dijital yayıncılığı düzenleyecek açık ve net hükümler getirilmeli, sahibi belirsiz eserlerin kullanımı FSEK kapsamında net olarak belirlenmelidir. E-kitap bir kültür ürünüdür, çoğaltma ve yayma haklarının kullanımına bağlı, basılı ya da CD kitaplar gibi bir çoğaltma yöntemidir. E-Kitap’ın vergilendirilmesinde kağıda basılı kitaba uygulanan vergi oranları geçerli olmalıdır. Dijital çağda; çağın gereklerine uyulmalıdır. Dijital yayıncılıkta yayımlama özgürlüklerine riayet edilmeli ve İnsan Hakları sözleşmelerine tümüyle uyulmalıdır.

Klasik kitap pazarında bandrol zorunluluğu tamamen güvenlik nedeniyle uygulanmaktadır. 5. Ulusal Yayıncılık kongresi kararlarına baktığımızda yayıncılarımızın çoğunluğu bandrol sisteminin devam etmesine karar vermiştir. E-kitap ticaretinde ve uygulamalarında gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması bence E-bandrol’den daha önemli. E-bandrol uygulamasının bir manası olmayacağını düşünüyorum. Tam tersine içeriklerimizin ve haklarımızın güvenliğinin sağlanması çok daha önemli.

Türkiye okuyucusu, yayıncısı ve yazarı ile algıları çok açık bir toplumu oluşturuyor. Bizler global seslere açık olan bir medeniyetin mensuplarıyız. Bunun sağlamasını çeviri kitaplarımızın çokluğundan anlayabiliyoruz. Teknoloji ile bu açıklık bizi bir adım daha ileriye götürebilir. Her ne kadar yayıncılık sektörü altyapı problemleri nedeniyle bu işi biraz ağırdan alsa da dünya ölçeğinde ülkemiz e-kitap satışlarını yakalayacaktır diye umuyorum. E-kitap cihaz bağımlı bir iş modeli, ülkemizde sevilirse çok ses getirecektir. E-kitap gerçeğini ve internet teknolojisini kabul ederek, mevcut duruma yoğunlaşmamız gerekiyor. Geçen yıl düzenlenen 62. Frankfurt Kitap Fuarı’nda katılımcıların ve ziyaretçilerin dijital yayıncılığı kabullendiklerini gözlemledik. Anlaşılan o ki Türkiye edebiyatını yurt dışında tanıtmak için artık sadece çeviri yeterli gözükmüyor. Teknoloji ile bu adımları biraz daha ileriye taşımak gerekiyor.

Türkiye yayıncıları son on yıldır evrenselleşme adına büyük aşamalar kaydettiğine de bir şerh düşmekte fayda var. 2000 yılında 13.177 başlık altında yayımlanan kitap sayısı 2010 yılında 35.00 adet’e yükselmiş durumda. Türkiye’de yayıncılık sektörünün bitmeyen krizlere direnmesi akla geldiğinde Dijital yayıncılıkta çok önemli işler yapılacağını görüyoruz. Yayın sektörüne yatırım yapan yenilikleri başlatan ve uygulayan her kurumu ve yatırımcıyı önemsiyoruz. Sadece İdefix ve D&R ile kalmayacak Exper, Sürat Teknoloji, TTNET, Turkcell, Kitapyurdu, Kitaptürk, Kitap Network ve Virgin gibi kurumlarda bu işin peşindeler. Sektöre yatırım yapan bu kurumların hepsine gönülden teşekkür ediyorum. Bu arada küçük bir not eklemeliyim: yayıncılık sektörünün bundan sonra kaybedecek yayıncısı, dağıtımcısı ve kitapçısı olmamalıdır. Bütün kurgular kazan-kazan modeline göre yapılmalıdır.

DÜNYA DA TÜRKİYE

Türkiye’de Yayıncılık sektörü son yıllarda büyük organizasyonlara imza atıyor. Özel sektörün ve Devlet’in el ele vermesi yayıncılıkta ülkemizi hem yurt içinde hem de yurt dışında öne çıkarıyor. 2008 yılında Uluslar arası Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye’nin Onur Konuğu Ülke etkinliklerinin bu atılımda büyük bir rolü olduğunu söylemek mümkün.

Türkiye’nin Frankfurt başarısından sonra, dünyada ki bütün kitap fuarı düzenleyicilerinin elde edilen bu başarıdan kendilerine pay çıkarmak istercesine Türkiye ile irtibata geçmeleri tespitimizi doğrular nitelikte.

2010 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen kitap fuarında ağırlıklı ülke oluşumuz ve fuardan önce Fransa Yazarlar Birliği BİEF ile yapılan yayıncı buluşmaları bizlere büyük tecrübe yaşattı diyebiliriz. Fransa’da Yayıncılık, çeviri yardım programları, vergilendirme, Telif Hakları ve Kitabevi-Dağıtımcı ilişkileri üzerine edindiğimiz bilgiler bizler için çok önemliydi.

Yine 2010 yılında bizleri bambaşka bir tecrübe daha bekliyordu. Katar’ın başkenti Doha’da yapılan 23. Uluslar arası Doha Kitap Fuarı’na Türkiye’nin Yurtdışı Fuarlar Ulusal Komite üyeleri ve önde gelen yayıncılarıyla birlikte genelde Arap kitap piyasasını, özelde Katar’ın yayıncılık sektörünü yakından tanıma imkanı bulduk. Arap kitap piyasasını Doha üzerinden test etmek elbette haksızlık olur. Çünkü Kahire kitap fuarı varken bölgede başka fuarlar biraz cılız kalıyor. Katar’da fuarı izlediğimiz üç gün boyunca El-Cezire televizyonunun yayıncılık üzerine etkisini, Arap kitap dağıtım zincirinin varlığını, İngilizcenin yaygın ve etkin bir dil olduğunu gördük. Katar’da yayıncılığın devlet eliyle yapıldığını yılda 22 yeni kitabın yayınlandığını yaptığımız toplantılar neticesinde öğrendik. Ayrıca eğer yetkililere ulaşabilirseniz Katar Devleti’nin çeviri yardımı yaptığını da söylemek yerinde olur!

2011 yılına geldiğimizde Onur Konuğu ülke teklifleri halen devam ediyordu. Moskova Kitap Fuarı ile şu anda görüşmeler devam ediyor. Büyük ihtimalle Türkiye 2012 yılında Moskova Kitap Fuarı’nda “Onur Konuğu” olacak. Ayrıca Londra Kitap Fuarı ile 2013 yılında “Hedef Pazar Türkiye” görüşmeleri devam ediyor. Ülkemize bu teklifler neden geliyor diyenler için 1923-2005 yılları arasında Türkçeden yabancı dillere çevrilen eser sayısı 200 civarında, 2005-2011 yılları arasında ise TEDA projesinin devreye girmesi ile birlikte 800 eser çeviri desteği almış ve bu kitapların 550 tanesi yayınlanmış durumda. Başarının tesadüf olmadığı gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzun bilincindeyiz.

Başarıdan söz etmişken, Uluslar arası Kitap Fuarlarında Türkiye’nin tanıtılmasına büyük katkıda bulunan ve birlikte çalışan kurumları tanımanızı istiyorum; Kültür Bakanlığı, Basın Yayın Birliği, Türkiye Yayıncılar Birliği, İstanbul Ticaret Odası, İBB Kültür A.Ş. , Türkiye Yazarlar Birliği ve Türkiye Yazarlar Sendikası…

ENGELLİ YAYINCILIĞINDA %0 KONUMU!

Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığının yaptığı araştırmaya göre; Türkiye’de 1 milyon 673 bin engelli var. Engelli nüfusun en yoğun yaşadığı bölge Marmara Bölgesi ve engellilerin %41’i kadın %59’u erkek olarak tespit edilmiş. 857 bin 631 kişiden oluşan bedensel engellilerin 47 bin 36’sında görme, 27 bin 78’inde işitme, 72 bin 268’inde konuşma ve 56 bin 214’ünde ise zihinsel engel de var. 412 bin 132 kişiden meydana gelen görme engellilerin 29 bin 201’inde işitme, 21 bin 9`unda konuşma ve 17 bin 172’sinde zihinsel engel bulunuyor. 252 bin 810 kişiden meydana gelen işitme engellilerin 86 bin 77`sinde konuşma ve 16 bin 158’sinde zihinsel engel var. 263 bin 7 konuşma engelliden 71 bin 151’inde aynı zamanda zihinsel engellilik de bulunuyor. Başbakanlık raporunda, “Dikkat çekici olan, işitme engeli bulunanların yüzde 34’ünde aynı zamanda konuşma engeli ve konuşma engeli bulunanların yüzde 27’sinde aynı zamanda zihinsel engelin bulunduğudur” deniliyor.

Geçen yıl yayımlanan ve ülkemizdeki en güvenilir yayın ajansı ISBN verilerine göre 2010 yılında Engellilere yönelik alanında 40 KIRK adet kitap basılmış diğer alanlarda 37 bin yeni başlıkta kitap yayımlandığını baz alırsak bu alandaki yükselişimiz ve başarımız %0 yani yaklaşık 1.7 milyon Engelli vatandaşımız için toplam KIRK adet kitap yayımlamışız. Çok utanç verici bir durum. Şimdi aklıma gelen bazı noktaları burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bizim Büyükşehir Belediyelerimiz, İlçe Belediyelerimiz, Devlet Kurumlarımız, Odalarımız, Özel kurum ve kuruluşlarımız var. Bu bahsettiğim kurumların hepsinin yayınları var ve ciddi bir biçimde kitap yayımlama işine bütçe ayırıyorlar. Kalın, büyük boy, renkli yani piyasada PRESTİJ denen kitapları yayınlıyorlar. Bu kitaplar asla piyasaya çıkmıyor ilginç bir biçimde kendi içlerinde hediye olarak değerlendiriyorlar. Bu PRESTİJ kitapların hem editörlerine, hem yazarlarına hem de fotoğrafçılarına yazık oluyor çünkü kitapları gün yüzü görmeden tükenip gidiyor. Bu kurum ve kuruluşlarımız neden Engelliler için yayıncılık yapmıyor ve kitap üretmiyorlar?  Bu alanda bir boşluğu doldursalar Engelli vatandaşlarımız için ellerini taşın altına soksalar ne kadar iyi olur. Hem 1.7 milyon nüfusu sevindirirler hem de ülkemizin bu alandaki sesi ve nefesi olurlar.

Bu örneği gören Milli Eğitim Bakanlığımız da mevcut eğitim ve öğretim programlarını engellilere hitap edecek bir biçimde yeniden ele alarak dünyayla yarışır bir hale getirebilir. Engellilere yönelik kitapların yazımı, dağıtımı ve satışı da bu yolla artırılabilir. Gelişmiş ülkelerdeki eğitim-öğretim düzeylerini yakalamak için öncelikle kurum ve kuruluşlarımızın bu işe bütçe ayırmaları gerekiyor. Aksi halde yarın çok geç olabilir…