Menu
SEZAİ KARAKOÇ KOKUSU
Deneme/İnceleme/Eleştiri • SEZAİ KARAKOÇ KOKUSU

SEZAİ KARAKOÇ KOKUSU

Monna Rosa için ağladım. Tuhaf bir şeydi, bir dolma hissi, acayip bir özlem..
Büyük sanatkarların; esirî bir havayla kuşatan, ruhları avuçlarında tutan, eserlerine hapsederken, ardındaki büyüklüğü ve derinlikleri de işaret ederek.. bir ruh istiklâline ve izleyiciliğine davet eden.. efsunkâr cazibeleri, kudretleriyle de ilgiliydi sanıyorum.
Zapteden rapteden bir güç... İlham veren, kesintisiz akış, kalbe munis dokunuşlar, bir mânâ hareketindeki derûni yağmalar, düzen/ oyun bozanlar...
“Elim sende! Elim sende!”
Müşfik bir kollanış ve müthiş bir kanatlanışla sizi bağrına basan; özel bir iç yağmurunun heyecanlı damlaları ve sırlı huzmeleridir dökülmeye başlayan.
Ki; yumuşak ama sezdirici bir iç hararet, kalbinizdeki tortuları yakar; gönlünüzden ilk “muhabbet kafilesi” kalkar.
Sezai Karakoç’un özge sesi; sizi genişletip serinleten enginlere sevk eden. Yeni altüst oluşlar çağlayışlarla devindiren, peyk sermestliğiyle döndüren..
Bütün işlerinizin önüne geçen, tatlı bir mecburiyet, zevkli bir memuriyet...
Açık net bariz bir nüfuz. Ayrılmak istemeyeceğiniz...
Yaşadığınız dünyadan sizi derhal çekerek, bir atmosferden ayrılmanıza izin vermeyen, eserleriyle başlayan dağılan mayalanan bir erlik kuvveti. Karakoç gerçekliği...
Mukayese ettiğinizde, karşılaştığınız.. küllî, çok yönlü bir tesir sahası. Karakoç öncülüğünü aynel yakin hissettiren. Ki bağışlayan, merhamet eden..
Karakoç zamanları... Sesinizi, beninizi hazmetmeseniz de yuttuğunuz, unuttuğunuz, avuttuğunuz...
“Benim gözlerim yeşildir, ah, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...”*
Ve sizi ağuşuna alıp besleyen, terbiye eden.. Ve dağıtıp toplayıveren.. Ve dahi sonra salıveren...
O gönül ki, semayı, yekpare bir zamanı, hayatı kuşatan, bir yol üstü yolun ve asîl yolcusunun mücerret soylu mekânı; harice dahile taşan yapılanan...
Sizi orada konuk ediyor. Benden içeru ben de.. dünya içre dünyada..
Kalb damarlarınızda S... İlerisine, gönlü de aşırıp sürükleyen, hükmeden.
İçim dışım, sağım solum K.....
Sokağa çıkıyor, geziyor tozuyorsunuz. Havadan Sezai Karakoç düşüyor.
İnsanlarda Sezai bakışı. Dudaklarda Naat’lar, Leyla İle Mecnunlar, Taha’lar... Kalbinizi üfleyip geçen bir Hızır’ın Diriliş türküleri. Hür nefeslerin gürlüğü...
Çocuksunuz, elini tutuyorsunuz; paltosunun eteklerine sokuluyorsunuz. Gamlısınız, korkuyorsunuz..
Sizi, görünmez kalabalıkları omzuna bindiriyor ve “ağırlıkları” kuşça taşıyor.
Sırtında uyuyorsunuz. Rahatlıyor, ümitvar, bir özge âlemin seslerine kulak veriyorsunuz.
Konuşmalıyım. Konuşacağım. Konuşacağız... Konuştururlar.
Şevkle kürsüye çıkıyorsunuz. Çelimsiz cılız ruhların, ürkek lekeli yüreklerin asla baş edemeyeceği; altından kalkamayacağı bir durumda, bambaşka bir güçle; âdeta ruhunuza yeni işlemeler yaparak, donatarak korktuğunuz alana itiveriyorlar coşkuyla...
Metni hazırlarken, başkalarının “hakkındaki” değerlendirmelerine, eğilmeye bile mecal yok. Baş yalnız O’na çevrilmeli. Kesintisiz akış, ilgi.
Doğrudan kendi üzerinden. Birebir, teke tek ilişki.
Kayıtsız şartsız..“Sezai Büyüsü”... Tam onikiden, hedeften.. Gökkuşağı zevklerinden...
Göğsümde, bir başka ses yerleşen.. benim değil.. serhoş bulutlara karışmış, yağışlı.
Biraz kalınlaşmış, benim değil, sarışlı.
Bakışlarım; nesneler, eşya içindeki şifreli bir “Ay”ı arıyor sürekli. Ki iç bakışlar ona ayarlı, varışlı.
Bir yel geziniyor aramızda fizikten öteli. Bir koku, “öte yollu”.. terellelli.
Ruhunun içine bakarak konuşuyorum, taa dibine kadar. Bakmayı diliyorum, mor hayalli, cüretli.
Sapkınım, günahkarım.. beden layüsel(!) kirli..
Halbuki ruh dikilmiş.. ıslak ve sivri.

*Monna Rosa’dan

Diğer Yazıları