Cahit Zarifoğlu, 1 Temmuz 1940’ta Ankara’da doğdu. Aslen Maraşlıdır. Türk edebiyatının önemli kalemlerinden Zarifoğlu; Yaşamak, İns, Savaş Ritimleri, İşaret Çocukları, Menziller, Yedi Güzel Adam, Korku ve Yakarış, Bir Değirmendir Bu Dünya, Yürek Dede İle Padişah gibi eserleriyle tanınmıştır. Cahit Zarifoğlu, 7 Haziran 1987 Pazar günü vefat etmiştir.
İşte ya böyle tanırız şairleri, yazarları ya da birkaç kitabının, şiirinin sadece adını biliriz. Sanatçılarımızın doğum ve ölüm tarihleri arasındaki çizgi kısaldıkça kısaldı. Çizgilerin kısalığı ruhların kısalığına denk olmadan önlem almalıyız. Kısalan çizgilere inat uzatılması gereken sevda halatlarımız olmalı bizim. Kopmayan, koparılamayan “hal” “ad”larımız olmalı. Tarihler arasındaki kısa çizgiler yüreğimize, evimize, sokağımıza, işyerlerimize kadar uzanmalı. Bir sanatçının ne zaman doğduğu, ne zaman öldüğü, nereli olduğu, eserlerinin adları o sanatçıdan daha fazla önemsenmemeli; çünkü sanatçı olmasaydı, eser vermeseydi bu bilinenlerin hiçbiri olmayacaktı.
İşte bir haziran daha geçti ve bu haziranda Cahit Zarifoğlu olmadan “acz” koktu. Bu “acz”lik belki hazirandan belki bizden belki de “acz”leşen şiirden, şairden ,edebiyattan, insandan…
Cahit Zarifoğlu, yaşadığı süre içinde “yaşamak” olgusunu hakkıyla tanımış ve tanımlamış bir insandır. Zarifoğlu; her yönüyle insan, her yönüyle sanatçı, her yönüyle eş, her yönüyle babadır. Belki de hatırlanan, boşluğu daima hissedilen insan olmanın ölçüsü budur. Maksat boş bir kâğıdı göze hoş gelen desenlerle doldurmak değil; yürekteki, sokaktaki, evdeki, işyerindeki ve kâğıttaki desenleri denk getirmekmiş. Onun içindir ki sanatçı ardında “zarif” bir gölge bırakmıştır.
Cahit Zarifoğlu, “Sultan” adlı şiirinde:
Seçkin
Bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş bir rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
…..
Dizelerini hediye etmiş bizlere. Sadece bu dizeler bile tohumdan fidana, Hz. Âdem’den bu yana, geçmişten geleceğe, tabiattan insana, günahtan sevaba, kahırdan duaya, hayattan ölüme, hayalden gerçeğe düşünülmesi gereken ne varsa önümüze sermektedir. Bu sergileme isminin baş harfleri ‘acz’ tutan bir şairin haykırışlarıdır. Umudum odur ki bu haykırış yıllar geçse de yankısı sürecek bir haykırıştır.
Tam adı, Abdurrahman Cahit Zarifoğlu olan şair “ACZ” sembollerle, imgelerle derin bir kuyudan çektiği suları insanların önünden geçen kanallara boşaltmıştır. Sufi bir duyarlılığın ötelerden topladığı çiçeklerin alımlı bir vazoya konulmuş şeklidir.
Belki de bir “yaz” mevsiminin başında, hatırası acı da olsa asıl hatırlanması gereken şey budur. Adlarıyla hatırlanan insanların, duyguları ve düşünceleriyle, “yaşamak”larıyla bilinmesi gerekiyor. Niteliklerin, ateşe düşen kar taneleri gibi eridiği bu zamanda; suda ıslanmayan, ateşte yanmayan, satmayan ve satın alınamayan hayatlara, sözlere, özlere ihtiyacımız var. Anmalardan anımıza yansıyan böyle şeyler olmalı. Andıklarımızı anımıza taşımalıyız. “Ad” dilimize geldiğinde “od” içimize düşmeli. Aradan yıllar geçtikten sonra bizi tanımakta zorlandığını söyleyen bir arkadaşımızla doğal olarak paylaşacak pek bir şeyimiz kalmaz. Yıllar sonra bile andıkça çoğaldığımız, konuştukça büyüdüğümüz zamanlara ihtiyacımız var. Anılana da “an”anlara da rahmet yağsın.
Sana zorsa yanmaya razıyım
Kolaysa affı esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum