Menu
OLAN KİM YAPAN NE?
Deneme/İnceleme/Eleştiri • OLAN KİM YAPAN NE?

OLAN KİM YAPAN NE?



İnsan ‘ne’dir?


Sıradan bir soru mu bu? Hep sorulagelen hep kolayca cevaplanıveren.


Çoğu insan için öyledir muhakkak.

Aslında kışkırtıcı bir soru. Çünkü yönlendirici. Dolayısıyla tanımlamacı.

Belki de en belirgin yanı bu insanın; tanımlayarak varolmak.

Tanımlamak, yalnızca  varolanı görmekten ibaret değildir ama. Varolmayanı da görmek demektir  aynı zamanda.

Oysa çoğunlukla varolana odaklıdır insan. Zira varolanı göstererek kendini işaret etmektir asıl amacı. Bu işaret etmenin en somut biçimi de özne-nesne ilişkisidir.

Özne-nesne ilişkisi desek de her ne kadar, genelde anlaşılanın ötesinde farklı bir ilişkiden bahsettiğimizi söylemeye gerek yok sanırım. Yine söylemiş olalım. Nasıl bir ilişki peki bahsettiğimiz?

İlişki, birlikteliktir her şeyden önce. O birlikteliği var kılan olmazsa olmaz bir ‘bağ’ vardır.  İşte obağı  yaşamaktır insanı tanımanın yegâne yolu. İnsan hakkında bir şeyler bilmek, onutanımak olamaz değil mi?

Öte yandan, birliktelikte bilinen biçimiyle özne-nesne ilişkisi yoktur. Çünkü yapan-olan ilişkisi değildir birliktelik. Her ne kadar ‘yapan’ konumuna talip olsak da hemen, ‘bağın yaşanması’ bağlamında olması gereken ‘olma’ya talip olmaktır. Olmak, sanıldığının aksine edilgenlik de değildir.

Yapan, dışa dönük yaşar, başkalarının yaşantılarında yer arar kendine.Olur olmaz her şeyi kendince tanımlar. Tanımlama düşkünlüğü, tanımlanmaya razı oluşunun göstergesidir. Genel algının içinde bir durumdur bu. Bunun da farkındadır. Her tanımlamayla kendi özneliğini vurgulamaya çabalar. Ancak her şeye rağmen görecelikten kurtulamaz. Tanımladıklarıyla vardır çünkü. Onlar yoksa kendi de yoktur. Yani nesne varsa özne vardır. Gerçekteolmayan bir ilişkiyi birlikteliğe taşıyan bir bağdan da bahsedilemez o halde. Asıl edilgenlik budur aslında.

Halbuki olmak, insanın kendi yaşantısına talip olmasıdır en başta. Kendine talip olan, kendi dışındakileri tanımlamaya ve tasnif etmeye değil, aradaki  bağı keşfetmeye ve onu yaşamaya yönelmiştir. Değil mi ki insan, ancak  birileriyle ya da bir şeylerle kendini algılayabilen ve yaşadıklarını anlamlandırabilen bir varlıktır; nesnesiz ve öznesiz bir birliktelikte elbette.

Öznesiz ve nesnesiz bir yaşantı da neyin nesi demeyin sakın ola. Zaten yoklar ki. Hani şairin dediği gibi “ne kadınlar sevdim zaten yoktular.” Ne ki yaşam yokluğun, ölüm varlığın kanıtı değil mi?