Efendim buralarda öyle kenar mahallelerdeki gibi adi suçlara ve kuytularda gölgesinden korkulan adi suçlulara rastlayamazsınız. Bilâkis gün yüzlü seçkin çocukların sofistike suçlara hazırlandığı bir eğitim yuvasında olduğunuzu hissedebilirsiniz. Etrafımızdaki dikenli tellerle biten duvarlar çocuklarımızı dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyor kılığındaysa da ancak kentin geri kalanını bizim çocuklardan koruyor olsa gerektir. Dışarıdaysanız bekçilerimizin gözü üzerinizdeki kameraların üzerindedir, içerideyseniz üzerinizden bakan kameralar günahları örtücü bir karanlık ve sessizlikten başka şey ifade etmez. Bu mahalle meşrulaştırılmış suç ve suçlularına rağmen öylesine gözdedir ki boşalan bir daireyi ne doktorlar ne mühendisler ister de odaların, baroların, hatta belediyelerin başkanlarından, önce davranıp dolduranın olur. Suçların meşrulaştırılması doğrudan doğruya paraya imanımızla ilgilidir. Bu iman ateşiyle köre dönen kalplerimiz aşk makamına varmıştır ki suçlamalar karşısında Napolyon'un veciz üçlemesi dışında hiçbir savunmaya tenezzül edilmez. Aksi iman zayıflığının göstergesidir ve banknotların sayısına şükürsüzlüktür ve imanı tam olan için, mutlak varlık, gereğini elbet hemen oracıkta o anda yapacaktır. Bu imandan kuvvet alan gençlerimiz üzerinde, yönetim kurulu şaşkınımızın elinden gelen bir yaptırım da yoktur. Zira sıfır kilometre son model hayatları ile suça meyilli yollarda kusur limitlerini zorlayan bu tıfılların, üstelik ve çünkü cezai ehliyetleri yoktur. Bu açıktan ve her açıktan faydalanır, zemin katların yarı açık pencerelerinden, içerideki tüle değen yüzsüzlükleriyle çıplaklık gözetirler. Zile basıp kaçmak, gürültü ve galiz küfür, seçilmişliğin ön şartı olup bu uzun yolun başındayken dahi beceriksizliği ayıp karşılanır işlerdendir. Arkadaşlarınca bu ön şartları sağlayacak hazırlık dersleri verilen gayrısakinlerimiz sırasıyla mala zarar verme, akran zorbalığı, işçi sınıfını aşağılama, taciz, hakaret ve tehdit, sakinlere yaş haddi tanımaksızın kafa tutma, taksirle yaralama gibi suçlarla günbegün seviyeyi yükseltirler. Çok kısa zaman içerisinde doktor dahi görmeden doktorasını tamamlayacak olanlar eşyaya şiddet, doğaya şiddet, hayvana şiddet, kadına şiddet ve nihayet şiddete şiddet ile kemâl derecesine de yüksünmeden erecekler, kor'un âlâ kor olacaklardır. Ülkenin dört bir yanındaki kayır mahallelerde özenle yetiştirdiğimiz bu çocuklardan hepimizin, ama önce haklı olarak ailelerinin beklentisi; bir otobüs durağındaki beklentimiz kadar dahi değildir. Yaklaşık on iki tonluk lüks bir otobüs ekonomik ömrünü tamamlayıp geri dönüştürüldüğünde yine yaklaşık on iki çelik kodes kapısı etmekte ve on iki çocuktan bekleneni karşılamaktadır. Ailelerimizin bu haklı gururu, en az dışarıdan gelecek tehlikeler karşısında güvenli olduğu kadar içeride üretilen tehlikelerle yoğrulmak açısından da verimli mahalle ortamımıza, çocuğu daha yürümeyi öğrendiği ilk günlerde salmakla hak edilmiştir. Ardına emir kipi ile zincirli bir bakıcı da salınmışsa bu da ailemizin sözde gözdesi için hiçbir imkânı esirgemeyişinden başka nedir? Ancak kendi çocuğunun rızkını bizim çocuklara tahammül ederek kazanmakta olan bu bakıcıların bazıları kansız çıkmakta ve ailenin son derece özenli eğitim politikasına muhalefet edercesine bu eşsiz çocukların ahlâkını korumayı görev bilmekte, hatta neredeyse onları sevmektedirler. Neyse ki iyi niyetten ziyade anne ilgisiyle ve ilgili annenin görgüsüyle, görgülü babanın bilgisiyle, bilgili dedenin ve ninenin sevgisiyle ilgisi olan bu sürecin de her şey gibi, üstelik ucuz yollusundan, satın alınmış olması, bu çarpık eğitim sistemi, tam da çarpık siteleşmemize uygun bir gelişme olarak çarpılacaklığımızın teminatıdır. Ruhen doyuma ulaşmaktan umudunu kesmiş olan bu yavru insan teki, bedenen beslenme konusunda da hesaba yazdırıcı güdüleri sayesinde kayır mahallenin kafeterya düzlüklerinde hünerlerini sergilemektedir. Komşuların hesabına yazdırılan menüler nefsi besleyici, doyumsuzluğu pekiştirici, dolandırıcılığı geliştirici özellikleriyle gelişim çağındaki bu yavrularımız için ideal esin kaynağıdır. Sağlığına dua edilen anne ellerinin birliğiyle kurulan sofralardan tatmamış, gün görmemiş çocukların büyüdüğü, anne yemeği pişmeyen evlerin bu çocukları, onları annelerinin ve babalarının bazı yoksunlukları ile bazı varsıllıkları arasından çeken akıntıya kapılmışlardır. Çoğu zaman ölümcül olan bu akıntı her daim paçalarından da akar, ne var ki renksiz ve kokusuz olması büyük nimettir. Eğer renkli ve kokulu olsaydı dahi, babasının parasıyla geçinmekte olan temizlik işçileri onun bu pisliğini temizlemekle, mükellef bir hayat yaşamaktadırlar.
Kayır mahallede küçük ve önemsiz suçların sürekliliğine rağmen görmezden gelebilme yeteneklerimiz sayesinde bugüne dek adlî bir vaka yaşanmamış, huzur bozanların huzuru hiç bozulmamıştır. “Suç ve Cezasızlık” en sevdiğimiz hikâyedir. Zaiyatımız; kalp kırığıyla sinirlilerimizi saymazsak kendi edip kendi bulan veled-ül müstesnaların birkaç kol ve bacak kırığıyla sınırlıdır. “Benim dedem hacı”, “bizim kalbimiz ailecek pırıl pırıl” avuntularıyla idmanlı olup “benim çocuğum yapmaz, onu hep arkadaşları bozuyor” sığınağının da müzmin sığıntıları olarak ömrü geçen zavallı inadınasakin ebeveynlerimiz ise kendilerinden mülhem sonsuz varlıklarıyla diğer cebrensakinlerimize lütuf teşkil etmeye devam etmektedirler. Teknolojinin imkanlarından faydalanılarak kendilerine, kendilerinden öte sayıp az da öteye saydırdıkları boy boy çocuklarına dair şikayetamiz bir bilgilendirme yapılacak olursa “gruptan ayrıldı”, “parası neyse veririz” jokerlerini kullanma hakları da elbette sinemizde saplıdır. Korunaklı mahallemizin korunaksız bahçesinde yeşeren tazelerin damarlarında acı acı, ekşi ekşi, parlak sarı zehirler dolanmaktadır. “Kimden aldı bu âdâbı bu haşerat?” dedirtecek manevi yoksunlukla bire bir oranlı birleşen maddi varsıllık, yirmi dört saat ayarsız umursamazlık alaşımına katıp alayımızı şımarıklığın içinde eritmiştir. Sakin kalma niyetindeki ısrarlısakinlerimiz için müstakil hayatı zaruret kılacak bu toplu yaşayamama denemelerimizin belki bir on yılı, zorlarsak bir yirmi yılı daha dolduracak modası hâlâ vardır ya elde avuçta olanı neslini çukura kaydıran kaydırağa yatırıp da bodruma göçüp gidecek olanların yatacak yeri bir hayli dardır.