(Bu yazı ilk olarak Mustafa İbakorkmaz’ın “Notlar Kitabı” [2020, İncir Yayıncılık] adlı eserinde, “Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten”in ilk baskısındaki adına atıfla, “PANOPTİK BELA: Bir Osmanlı Dedektifinin Fevkalade Maceraları) adıyla yayımlanmıştır.)
Romancının bahtı, okurun şansı
Romancıların büyük bir dezavantajı var: Romanlarıyla okurlarını buluşturmak için okurun romanı eline alıp sürüklenmesinden başka bir şansları yok. Bir şairden haberdar olup şiirlerinin; bir öykü okuyup yazarının peşine düşebilen bir okurdan mahrumdur romancılar. Şiir, öykü, eleştiri ve deneme gibi türler, dergiler vasıtasıyla okurla doğrudan ve düzenli ilişki halindeler. Romanın ve romancının böyle bir şansı da yok. Dolayısıyla, okurla romancının buluşması ya etkili bir tanıtım faaliyetine ya da büyük bir rastlantıya teslim oluyor. Oysa eskiden roman günlük gazetelerde veya periyodik dergilerde tefrika edilir ve okuruyla daha kitap bütünlüğüne gelmeden önce buluşurdu. Artık o günler de geride kaldı. Tüm bunlar şu anlama geliyor: Bir okurun yükselen bir edebi tür olarak romanla kurmaya çalıştığı ilişki çok sınırlı. Okurun, ciddi çabalara rağmen, birçok romancıyla irtibat kurabilmesi neredeyse imkansız. Adını sevdiğiniz yazarlar arasına katacağınız bir yazarla, ya da beğeneceğiniz bir romanla karşılaşmanız da zor. Bu handikap özellikle genç romancılar için mi geçerli acaba? İleri yaşlardaki okurlarla genç romancıların irtibatında bu açıdan bakıldığında ciddi sorun var. Fakat gençlerin bir avantajı da bulunuyor ve bu avantajı oldukça verimli kullandıkları da sanırım bir gerçek. Gençler modern iletişim araçlarını, yani interneti, sosyal medyayı ve dergileri oldukça etkin, üstelik verimli kullanıyorlar. Buradan genç okurların büyük oranda genç yazarlardan haberdar oldukları sonucunu çıkarabiliriz. Vizyon sahibi yayınevlerinin genç romancılara bu sebeple kapılarını açmaya başladıkları da bir başka gösterge olarak değerlendirilebilir.
Genç bir romancıyla tanışma
Yukarıda belirttiğim tüm hengamenin içerisinde, yani artık orta yaşları geride bırakan, gençlerle irtibatı giderek kopan bir zamanımda genç bir romancıyla tanıştım. Daha seçici, daha tutucu, yeniye ve yeniliklere biraz kapanan, adeta dinozorlaşan bir okur olmaya başladığımı düşündüren bir yazar. Kadir Daniş. Bahsedeceğim romanı ise Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten (GKD). Şimdilik üç romanı bulunan (Kitabü’l Acayip, Gözlerimiz Kamaşırdı Dehşetten, Serçelerin Ölümü) yazar, ayrıca çevirmenlik de yapıyor. GKD, biraz önce belirttiğim gibi tutucu ve yeniliklere yavaş yavaş kapanan, yaşça yazarından büyük bir okura kendini adeta bir solukta okutmayı başaran bir roman. Dolayısıyla çarpıcı, ufuk açıcı, okurun kendini gözden geçirmesine yol açacak bir tanışma, bir ruh akrabalığının keşfi söz konusu. Bu tanışmaya hazır olmak gerekiyor. Sırf geleneğe bağlı bir okursanız kitaptaki modern yapı kabul edilir olmayabilir. Ya da çok modern bir edebiyat taraftarıysanız kitapla iletişim kurmak mümkün olmayabilir. Farklı okumalara açık, gelenekten ve yeni edebiyattan haberdar olmayan bir okur için zor bir okuma olacağı açık. Ama bu genç romancı, Kadir Daniş risk alarak kendisiyle bir ortak paydada buluşabilecek okurlara yazıyor. Onlara ulaşmak, onlarla tanışmak istiyor. Popülizmden özellikle kaçınarak, ulaşabileceği geniş kitlelerle irtibatı peşin peşin kopararak yazıyor. Keyifli bir zihin oyunu var karşımızda. Oyunu anlamamak onun dışında kalmak anlamına geliyor. Bu oyuna dahil olabildiğim için genç bir yazarı tanımak beni de kendimce gençlerin arasına dahil ediyordur herhalde. Yazarın okurla oynadığı kurmaca oyunuyla ve eserin diliyle aşina olmamı sağlayacak müktesebata sahip olduğum için kendimi bahtiyar hissediyorum.
Neyle karşı karşıyayız?
Gençlerin edebiyattaki eğilim ve yönelişlerinin ipuçlarını en çok sevdikleri sinema filmlerinde, dizilerde takip edebiliyoruz. Bir başka önemli gösterge de günümüzde yayımlanan kültür, edebiyat dergileri. Söz konusu dergilerin belirgin özellikleri var. Bunlardan biri ve belki en önemlisi, absürtle ilişki kuran bir mizah anlayışı. Leyla ile Mecnun, Kardeş Payı gibi diziler, Cins/Mikrop/Ot/Kafa vesaire dergiler bu zevkin popüler örnekleri. Yeraltı edebiyatıyla hafif bir ilişki de bu formülün dozajına eklenmeli. Bildiğimiz edebiyat dergileri elbette böyle bir bakışla şekillenmez. Gençlerin kendi dünyaları içerisinde ihtiyaç hissedilen eğlenceli bir boşluk böylece doluyor diyebilir miyiz? Çok tartışılan ve tarafları oluşan bu konuya çok fazla girmeye gerek yok. Vakıadan haberdar olmak bizim için yeterli. GKD okunurken yukarıda bahsi geçen dergilerdekine benzer bir formülasyon göz önünde bulundurulmalı. Yani absürtle ilişkili bir mizah, hafif yeraltı ve eğlence. Fakat roman bunları içermekle birlikte çok daha farklı ve ciddi bir yapıya sahip. Yani yazarı yazarken, okuru okurken eğleniyor. Bununla birlikte yazar ciddi bir iş yaptığının da farkında. Bir derde sahip, dünyaya kendine has bir bakışı var. Üstelik derdi ve bakışıyla birlikte ortaya koyduğu bir duruşu da var. Böyle bakınca mizah ve eğlence, bir işlev de kazanıyor. Yazar bu vasıtayla derdini dile getiriyor, duruşunu sergiliyor; bir zevke, birikime davet ediyor.
GKD, Osmanlı’nın son döneminden başlayarak, İkinci Dünya Savaşı’na kadar uzanan bir zamanda geçiyor. Bu zaman zarfında Osmanlı dönemiyle günümüz arasında tarih, kültür, edebiyat ve siyaset gibi farklı cephelerden irtibatlar kuruyor. Bu irtibatlar ise iki yoldan ilerliyor. Birincisi hikaye üzerinden, ikincisi de dil üzerinden. GKD, birçok bilgiyi, inancı kurguya dahil ediyor. Çeşitli tarihi bilgiler, ezoterizm, gizli batıni teşkilatlar, teknoloji, bilim, cinler, periler, vampirler, Drakula gibi doğaüstü veya kurmaca varlıklar birbiriyle iç içe geçmiş bir şekilde roman boyunca karşımıza çıkıyor. Kahramanlar ve olaylar giriftleşerek “Nereden nereye geldik?” dedirtecek ilişkilerle bir araya geliyor. Üstelik tutarlı bir kurmacayla.
GKD roman alt türleri içerisinde tek bir türle tanımlanamayacak bir yapıya sahip. Temel yapısı bir dedektiflik romanı. Sherlock Holmes, Arsen Lüpen gibi Batılı kahramanlara göndermeler yapıyor. Mesela, romanın başkahramanı Sherlock Holmes’in morfin kullanmasından mülhem, afyon hapları kullanıyor. Olağanüstü zeki ve yetenekli bir adam Yıldırım Agah. Bir de Sherlock’un yardımcısı Dr. Watson gibi Fuad Sani adında bir yardımcısı var. Dediğimiz gibi temel hikaye bir dedektiflik hikayesi. Fakat anlatılan hikayeler öyle bir şekilde dallanıp budaklanıyor ki, bazen bilimkurgu türüne geçiyor. Bazen düpedüz fantastik roman haline geliyor. Yazar tüm bunları bilinçli ve tutarlı bir şekilde kurguladığı için, Kadir Daniş’in türlerarası ilişkiler diyebileceğimiz bir yazım tekniği geliştirdiğini söyleyebiliriz.
Romanın, Osmanlı’nın son dönemi ve günümüz arasında ilişki kurarken bir de dil konusundaki tercihlerinin dikkat çekici olduğunu belirtmiştim. Burası önemli. Kadir Daniş, 300 sayfalık bir roman boyunca -absürt duygusunu uyandırmak için özellikle koptuğu yerler hariç- anlattığı dönemin dilini çok zengin bir kelime haznesiyle kullanıyor. Yer yer yabancı dil bilgisine dair ipuçlarını da roman boyunca görebiliyoruz. Kadir Daniş’in sırf dil konusundaki bilgisi, birikimi ve bu yönünü böylesi güncel bir edebi eserde, anlaşılma kaygısı gütmeksizin cesurca kullanması en takdir edilesi ikinci yönünü teşkil ediyor. İlki daha önce değindiğimiz gibi, karmakarışık birçok bilgiyi ve konuyu zekice birbirine bağlayan bir kurguya dönüştürmesi.
Okumayan, şaşırtıcı ve keyif verici anlardan mahrum kalacak. Okuyan, eminim böyle bir roman, böyle bir yazar tanıdığı için mutlu olacaktır. Benim için sıra en kısa zamanda diğer kitaplarında.
Mustafa İbakorkmaz