Menu
E(ŞEK)LİK KİME KALSIN?
Deneme/İnceleme/Eleştiri • E(ŞEK)LİK KİME KALSIN?

E(ŞEK)LİK KİME KALSIN?




-Hüsniye yazıyor-

Sorun büyüktür, kulak vermek gerek.



Dünyadan çıkış yoluyla, Cennet ve Cehennem önüne gelip, kararsız kalarak “Ai!, Aii!” diye feryat eden, tercih yapamayıp kalakalmış şaşkın bir hayvancağızın durumundan bahsediyoruz.

Mevzûyu yorumlayıp, döküp saçıp “dağıtmaya” devam ediyor; geniş açılımlar yapalım diyoruz.

Şevket Rado bize; “patlamak suretiyle tohumlarını etrafa saçan acı kavun ya da ‘eşek hıyarı’ denen bir zattan” söz eder.

Dikkat buyrulursa misalimizde, eşeklik ve hıyarlık bir araya gelmiştir. Durum fecidir. Çünkü “Sarf edilen bütün gayretlere rağmen onu virâneliklerden çıkarıp adam etmek kabil olamamıştır.”(Şevket Rado, Sözün gelişi, YKY, sh. 187, 200)

 Herhalde bir familyadan da söz etmek gerekecektir? Şevket Bey, kökeni “Garip bir aile olan Kabakgiller’e” bağlıyor.

Felaketin büyüklüğünü fark ettiniz mi, duruma bir de “kabaklık” eklendi.

Eşeklik hıyarlık kabaklık … …=? Zor dostum zor!

Daha fazla bağda bostanda eğlenmeden sadede gelelim. Yoksa işin içinden çıkamayacağız.

Kimdir bu “eşekgiller”. Aşiret mi, küresel boyutlarda mı; ne dönüp dolaşır dünyada, yoksa dairevî mi? Babası, anası atası kimdir? Kimin nesi, neyin     sesidir?

Trene bakan öküzcük benzeri emsalleri de halkaya dâhil olur mu? Ya da çalışkanlıkla malûl inekçikler?

Galiba “öküzlük” üzerine bir dene(me)ye girişiyoruz. Yani bazen hakketen de deneriz. Dünya bu eşsiz deneyimlerle doludur.

Yalnız bakın haklarına gitmeyelim. Fevkalade anlayışlı, söz dinleyen öküzlerin de olduğunu tarih bize rivayet ediyor.

Meselâ; kesinlikle bakla yememek üzerine bir inanç besleyen âkil adamlardan Pithagoras, insanlara tebliğden sonra; zararına binaen hayvanları da bu yasaya uymaya davet etmiştir. Geniş bir otlakta, yeşil bakla yiyen bir öküz görünce, hemen sığırtmacını bulup, öküzü uyarmasını, bakladan uzak durmasını söylemiştir. Sığırtmacının öküzce bilmediği beyanı üzerine, kendisi işi devralmış (ne ince, iyiliksever kulların var Yarabbi! Allah bilir kazlara da ders verip gütmüştür) ve  tarlada gördüğü boğaya saatlerce dil dökmüştür. Sonunda “onu yalnızca bakla yememeye ikna etmemekle kalmamış, öküz bir daha asla bakla yememiş…yalnız insana özgü yiyeceklerle beslenmiştir.(…)üstüne üstlük “Hera Tapınağı’nda yaşamıştır.”(Roger-Pol Drot, Düşünürlerin Eşliğinde, 2001, İst: Can, sh. 34)

Felsefenin faziletleri de saymakla bitmez ki canım!

Eski yunani öküzlerin kalitesini, âdabımuâşeretini gördünüz mü? Her türlü nane yiyor, ama “bakla yeme” deniliyor, yemiyor o kadar. Yenilerinde var mıdır bu feraset basiret?

Ayrıca öküzlerin itibarı, mevkii de takdire şayandır. Zaten her zaman gelir geçer akçe yani değer olmuşlardır.

Öküzlük üzerine bu veciz ve zihin açıcı bilgileri de verdik  ki, aklınızın bir köşesinde bulunsun sevaptır. Yalnız yakında bazı sıçramalar yaparsak hayrete düşmeyin.

Acaba soruna Hobbes, Roger  (Thomas) Moore, hobbit ee.. Recep İvedik, Hulya ne derlerdi, görüşleri neydi; ifade ve tensip ettikleri gibi…( Bazı isimler yazıya nitelik ve hava katıyor da...)

Çok geçmeden sosyoloji, nanoteknoloji ve astrolojiye de atlayacağız. N’aparsınız hafif bir “beyin meltemi” yapmadan da vakit geçmiyor; ortalık serinlemiyor.

(Burada Hüsniye’nin KOCASI-ki iri bir adamdır- devreye girer. Bir yandan da söylenir: “Kadın serinleye serinleye, iyice üşüttü gitti ya.”/ “Düüt! Marş! Çabuk sahayı terk et, sen öykü kahramanısın, bilimsel bir yazıda işin ne?”)

Fark ettiğiniz gibi mesele birden çetrefilleşti. Şimdi de konuya, genel seviyeyi zorlamadan, 180, 340, 780 derece gibi yüksek açılardan bakmaya çalışalım(maksat “Y. Matematik”, şân olsun).

Saygıdeğer Hocalarımızdan özür diliyorum(aflarına mağruren); bazen ne kadar saklansa da; kaçınılmaz şekilde gerçeği düpedüz ifşa etmek gerekiyor. Yoksa dünyamızda tepişmeler bağrışmalar artıyor.

Uzun incelemeler neticesi, “X2 y2= Aİİ2” gibisinden bir eşeklik formülü saptamak mümkündür.

Siz formül üzerinde kafa yorun,-ben k(estirme)den bulmuştum.

Mevzuu evreni de aşacak, “Ahret Kapısı’na” gelip dayanacaktır.

Şimdi de sırayla “eşeklik” karşısında Cennet ve Cehennem’in durumunu irdeleyelim:

Cennet şaşkın ve telâştadır. Ya içi tamamen eşeklerle dolarsa?

Cehennem de sıkıntı içindedir. Bunların kimyasından dokusundan nuru sönerse?

Derken bir bilge ikaz eder: “Boşuna hayvancığa sataşıp durmayın! Siz hepsinden de öteye gidersiniz. Tümüne yetersiniz.  Bakın dünyanızın haline! Sizdeki teçhizat, istidat kimde var ki. Betersiniz.”

Çarnâçar hayvancık, ikisinden de kovulur.  Önümüzdeki problemse şudur:

Bir mekân bulmak gerekecektir. Belki bir hükümet, hatta bir şehir falan kurulacaktır.

Herhalde eşeklik, nereye gitseniz taşıdığınız, insana büyük sıkıntılar veren başlı başına bir mekândır. Önce onu düzlemek icap eder; diye düşünüyorsanız yanıldınız.

“Yüksekçe bir yere çıkıp, bağırıp çağıran, yeri göğü inlettikçe, etrafı insanla dolup taşan; bunun üzerine haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filân bahsedip, neticede “başkan” seçilen bir eşeği de bize Ezop Bey anlatıyor.(Rahmi Turan, 12.10.2008, Hürriyet Gazetesi)

 İ(sti)kbali gördünüz mü? Öküzler tapınakta, eşekler başkanlıkta. Ne âlâ memleket ya! Pekâlâ…

Yol aldıkça fark ettik ki; Araştırmacı- Hafiye Yazar Mahir Adıbeş tee 2003’lerden, hassas bulgular sonucu bize bir kasabanın varlığından söz edip, adres veriyor: “Eşşekler Kasabası”.

Fakat acaba sınırlı kasaba imkânları artan nüfusa yetecek midir, izdiham olur mu, rezervasyon gerekecek mi, “arpa(lık)ları” güzel mi?

Pekiyi, hayalî olarak “eşekler devletini” düşleyen, planlayan düşünürler var mı? Ortalıktaki fikir erbabının ve düşüncenin düşüşü neyin tezahürüdür?

 Geri dönüş güç olduğu için, daha fazla açılmadan, sorunu bir tarafa bırakıp koyuyoruz.

Takılıp kalmışken; bir son dakika haberi almış bulunuyoruz sayın seyirciler!

Bay Dingo “Arzu edenlere benim yerim ne güne duruyor?” diyerek selâm ve saygılarını arz ediyor.

Ve şapkalarımız.. yani unvanlarımız, meslek, etiket ve maskelerimiz; aslında uzun, işitmez sivri kulaklarımızı, esas rengini kaybetmiş binbir perdeyle ör(t)ülmüş gözlerimizi mi kapatıyor; ağlarla kaplı, gönle t(uzak) bir dünyada...

Tanrım! Yazının sonu fena gelecek…

 Sıkıldım artık. Ben bu denemeden çıkıyorum.

Diğer Yazıları