Menu
TAHSİN YILDIRIM'LA SÖYLEŞİ
Söyleşi • TAHSİN YILDIRIM'LA SÖYLEŞİ

TAHSİN YILDIRIM'LA SÖYLEŞİ

Tahsin Yıldırım sıkı bir edebiyat ve kültür tarihçiliği yapıyor. Kendisi öğretmen ama, adeta bir ayaklı kütüphane gibi. Onun öğretmenlikten arta kalan gününün çoğu kütüphanelerde geçiyor. Tefrikalar, geçmiş dönemelerde yayınlanan ilginç röportajlar, haberler ve kitaplar araştırma konularının başında geliyor. Hangi kütüphanede neler var diye Tahsin Beye rahatlıkla sorabilirsiniz.
Eşlerinin Gözüyle Edebiyatçılar, Şehzade Yusuf İzzettin Öldürüldü mü İntihar mı Etti, Ermeni Olaylarının İçyüzü: Hatıralarım (Hüseyin Nazım Paşa), Yıldız Sarayında Bir Papaz gibi birçok unutulmuş tefrikayı gün yüzüne çıkardı.
Tahsin Yıldırım’la, gazetelerde polemik konusu olan son kitabı Edebiyatımızda Müstear İsimler üzerine konuştuk.

- Takma isimlerin peşine düşme merakınız nasıl başladı?
-1995 yılında Gazi Üniversitesinden mezun olduğum yaz bir gazetede müstear isim kullanan bazı yazarlar hakkında bir haber okuyup bu gazete kupürünü saklamamla başladı.

-Bu kişisel bir merak mıydı, yoksa ta başından beri kitap olarak neşretmek fikri var mıydı?
-Yani başlangıcı benim adıma bir merakın giderilmesi ve zamanı gelince ihtiyacımı görmesi düşüncesi ile başladı. Önceleri bunu bir kitap boyutunda düşünmüyordum. Bahsettiğim gazete kupüründen sonra bulabildiğim diğer müstear isimleri toplayıp küçük kâğıtlara yazmaya başladım. Ancak bu durumun zamanla sadece bir merakın tatmini için olmadığını gördüm. Daha sonra bu konuda yapılmış çalışmaları aramaya başladım. Gördüm ki bu konuda sadece birkaç kitapçık ve birkaç yazı mevcutmuş. Bunu öğrendikten sonra edebiyat tarihimizdeki bir ihtiyacı gidereceği düşüncesi ile ulaşabildiğim müstear isimleri toplamaya başladım.

- Tam olarak kaç yıldır iz sürüyorsunuz?
-Yani 1998 yılında İstanbul’a gelince bu çalışma bilinçli ve programlı bir şekilde başladım. Dolayısıyla 1998 yılını esas alırsak 8 yıllık bir çalışmanın ürünüdür, bu eser.

-Peki 8 yılda kaç müstear isme ulaşabildiniz?

-20 bin isim tespit ettim ancak bitmiş değil. Hala devam ediyorum. Kitap yayınlandıktan sonra gerek kitabın içerisinde hiç müstearı olmayan yazarlar, gerekse bir iki müstearı olup da tespit edemediğim müstearlarını söyleyen yazarlar var. Görünen o ki 20 bini aşacağım.

-Kitapla ilgili Ertuğrul Özkök’ün bir eleştirisi oldu. Edebiyatımızda Müstear İsimler kitabının aslında içeriğiyle alakası yok diyerek, hem sizi överken diğer taraftan kitabın içeriğine itiraz etti. Edebiyatçı olmayanların kitapta ne işi var, diye de sordu? Sizce de kitabın ismi ile içeriği arasında bir çelişki var mı?
-Ben bu fikre katılmıyorum. Çünkü bu sizin edebiyat kelimesine nasıl bir anlam yüklediğinize bağlıdır. Eğer edebiyat kavramını klasik anlamı ile estetik bir kaygı ile ortaya konmuş roman, hikâye, şiir gibi türlere indirgerseniz bir çelişkiden bahsedebilirsiniz. “Edebiyatımızda” başlığının kapsamını tabii ki hemen akla gelen, edebi eser vermiş şahsiyetler olarak değerlendirebiliriz. Ancak ben “bir metin oluşturan” “herhangi bir metni yazmış olan” “yazar” vasfına sahip ve herhangi bir müstear kullanmış olan herkesin -hangi düşünce dünyasından olursa olsun- kitabıma girmesi gerektiğine inanarak çalışma yaptım.
Benim için o kişinin (Abdullah Öcalan) siyasî kimliği asla bir ölçüt olmamıştır. Aslında Ertuğrul Özkök’ün köşesinde bahsettiği ismi alıp almamakta tereddüt etmiştim önce, ama bakış açım tamamen “herhangi bir yazılı metin kaleme almış olmak” kriterine göre genişleyince, ulaşabildiğim isimlere kitabımda yer verdim.

-Yani...
-Tekrar ifade etmek gerekirse bu kitapta amacım, ne şekilde olursa olsun, bir yazısı bile yayınlansa, müstear isim kullanmış tüm “herhangi bir metni yazmış olan kişileri”leri bu çalışmanın içine dâhil etmekti. Bunda da bir araştırmacı olarak hiçbir fikri ayrım yapmadan, her türlü kaynağa ulaşmaya çalıştım.
“Geniş kapsamıyla yazar” ifadesini kullandım ama kitabın ismi “Edebiyatımızda Müstear İsimler” olunca, haliyle edebiyata yüklenen klasik anlam çerçevesinden bakarak “burada ne işi var” denilecek isimler eserde yer almış oldu.

-20 bin isim arasından Ertuğrul Özkök’ün “Öcalan” ismini hemen fark etmesi çok dikkatli bir okuyucu olduğunun bir göstergesi mi sizce, şaşırdınız mı bu duruma?
-Sayın Ertuğrul Özkök iki isimden yola çıkarak kitapla ilgili yazı yazmıştır. Kimdir bunlar, Yekta Güngör Özden ve Abdullah Öcalan. Şimdi şöyle bir durum sözkonusu, kitabı eline her yazar hemen öncelikle kendi ismine daha sonra merak ettiği isimlere bakıyor. Kitap yayınlandıktan sonra bunu gözlemledim. Ertuğrul Özkök’de sanıyorum öyle yapmış. Ertuğrul Özkök’e yazısından sonra bir mail gönderdim. Kullandığınız müsetar isim ve isimler varsa bildirirseniz çok sevinirim diye. Bunun için hala çabalıyorum.

- Size bu türden eleştirilerin gelebileceğini tahmin etmediniz mi?
-Hiçbir çalışma mükemmel değildir. En dikkatli kalemlerin bile hazırladığı metinlerde eleştiriye mahal olabilecek yerler vardır. Dolaysıyla kitabımın da bu tarz eleştirilere maruz kalması gayet doğaldır. Bildiğiniz üzere eleştiri kuramlarında farklı bakış açılarından hareketle değerlendirmeler yapılmakta. Bundan dolayı eleştirmenin durduğu yer önemlidir. Bütün eleştirmenlerin ortak kabulünü ortaya koyacak bir çalışma yapmanın güçlüğünü bildiğimden eleştirinin gelmesini doğal karşılıyorum. Olumlu ya da olumsuz eleştirilerin geleceğini tahmin ediyordum.

-Aslında bir anlamda da “kaçak güreşenlerin” kodudur müstear. Müstear isimlerin arkasına sığınarak davalık yazılar yazan yazarları deşifre ettiğinizi ve kızdırdığınızı düşünüyor musunuz?
-Bu çok acımasız bir yaklaşım. Ben bu kitabı ard niyetle hazırlamadım ki. Bilakis Edebiyatımızda Müstear İsimler’in yayınlanmasına yazarların teveccühü olmuştur. Kullandıkları müstear isimleri çeşitli vesilelerle bana ulaştırıyorlar. Çünkü bu sayede edebiyat tarihleri açısından önemli olan birçok takma ad ortaya çıkmış oldu. Bu durum beni sevindiriyor. E tabi, bunun yanında müstear isimlerin arkasına sığınarak ölçüsüzce yazılar yazanların da ortaya çıkması onları ister istemez rahatsız etmiştir. Deşifre olmanın verdiği huzursuzlukla bana karşı kızgın olan yazarların varlığının da ihtimalden uzak olmadığı bir gerçektir. Ancak bu rahatsızlığını etik kuralların dışında ileten kişiler olmadı.

-Kaçak güreşenler dedik ama çok da ilginç bir durum sözkonusu. Görünen o ki erkek yazarlar kadın isimleri kullanırken, kadın yazarlar da erkek isimlerini tercih etmişler...
-Erkek müstearıyla yazan kadınlar ya da kadın müstearıyla yazan erkekler her zaman var olmuştur. Edebiyat ortamının bir kadın yazarın eserine hoş bakmayacağı endişesinin ilk kadın yazarları bir erkek isminin arkasında yazmaya ittiği ifade edilebilir. Her ne kadar bizim geleneğimizde müstear erkek ismine sığınan kadın yazarlar azsa da müstear isim kullanarak kendini saklayan ama kadınlığını saklamayan yazarlar da vardır. İlk kadın yazarlarımızdan Fatma Âliye Hanım eserlerini "Bir Kadın" imzasıyla yayınmıştır. Üzülerek belirtelim ki bu tür örnekler çok değildir. En azından benim tespitlerim öyle. Ancak Kadın müstearıyla yazan erkeklere ait örnekleri çoğaltabiliriz. Mesela bunlardan en dikkat çeken isimlerden bazıları şunlardır: Ayşe Nesrin (Nahit Sırrı Örik), Vedia, Nesin, Ayşegül (Aziz Nesin), Jale Baysal (Tarık Buğra), Leyla Feride (Ahmet Rasim) ve Mübeccel Halit (Refik Halit Karay). Erkekler yazdıklarını her yerde yayınlatma imkânına sahipken kadınların yazılarını yayınlatmakta güçlüklerle karşılaştığı önceki dönemler için söylenebilir. 1883 yılında çıkan İnsaniyet adlı dergiye gönderilen "Mektepli Kız" imzalı mektupta kadın dergilerinde kadınların yazdıklarına öncelik verilmesi isteniyor, kadınların yazılarını yayınlatmakta güçlük çektikleri, hatta sırf bu nedenle erkek imzası kullanmak zorunda kaldıkları belirtilmişti.

-Peki bu kitabın okura ne gibi fayda sağlayacağını düşünüyorsunuz?
-Her şeyden önce, araştırmacıların bazı soru ve meraklarını karşılamak üzere duyulan bir ihtiyaçtan doğan bu eser bir başvuru kaynağı niteliğindedir. Edebi metin kadar yazar da değerli olduğundan araştırmalarda kimliğin tespitine her zaman önem verilmesi gereği bilinmektedir. Bu durum bazen içinden çıkılmaz bir hal alır. Bu soruların hiç olamazsa bir kısmına cevap veren bir çalışma olması yönüyle okura önemli hizmetler sunmaktadır. Bu kitabın yayınlanmasına kadar bir meçhul olan nice isimler okurun istifadesine sunuldu. Kitap ayrıca bir bulmaca merakı içinde her zaman dikkatle okunmalı ki okurda yeni hayretler doğursun.

Diğer Yazıları