Pencerem açık, sokaktayım
ha bire çocuk sesi, tekerlek dönmeleri.
beyaz masam; taa kuzey avrupadan
belki norveç belki isveç.
üzerindeyim; kitaplar,kalemler ve
müsvetteler.
Bir şey duydu kulaklarım;
eski bilgi/yeni bilgi
halka sırrı, döngü sırrı
dönmek sırrı.
Dünya ; siyah etamin üzerine
sallanan mavi yeşil, bir küpe.
Burnuma değiyor
çocuğun uyku hırırltısı.
Ağacı kesmişler
yontup ayak takmışlar
çekmecesi de var üstelik
dahası sesi ve dili
geçiyordum,
şitt, dedi
şitt, kızça !
aç beni.
çekmeceyi açtım;
sokak sustu,
bana telinden
kendi sesini sundu.
ağacı kesmişler
ayağıma set
olsun diye
belime çakmışlar;
Üç yöne bakıyor trabzanlar,
kuzeyi, deniz ve cami
doğusu, bir ülkenin şehri ve avrupa
batısı, kök, mazi ve sütun
karıncalar sarıyor bir anda.
şitt, kızça!
nasıl gidilir hacca?
kuzey olmaz diyorum
oradan geldiniz
ve orası sâfi deniz
doğuya bakıyorum
doğudan bal damlıyor
sıcak şekerli
kim demiş ağda vermez
ağaç kesildi.
batı! o halde diyorum
vücudun şehrine
girilmeden,
kökten maziden
sütunlar dikmeden
yola çıkılmaz.
yol olmaz
yol bulmaz
karıncalar.
Karıncalar,
Özbekistandan
Buharadan
hala geliyorlar
hala geliyorlar.
beni,
o trabzanda unuttular!
nicedir giydiğim hırka;
sökülüyor,
söküyorlar.