SEZAİ BEY GÜZELLEMESİ
Geçip gitti aramızdan
Masalın büyüsü kaldı yalnızca
Tarifim gitti, talihim gitti
Bir kuşun kanat çırpması gibi
Güneş vurdu yüzüme.
Bileydim ayrılık var
Karşı dağın yılanı çıyanı
Düşecek ardıma
Karanlığa boğmak için ülkemi
Vuracak sırtımdan beni
Düşermiydim ahu gözlü yarimin
Düşermiydim asırlara varan
Zamanın kahrından.
Kaç şarkının içinden geçtiğini unuttum
Kaç köprüye ayak
Kaç elsize el
Kaç görmeze göz
Kaç güzele söz oldun
Geçtiğin her ırmak
Aştığın her dağ
Açtı koynunu da
”Gün Doğmadan, Leyla Mecnun” aşkına
Güzeller güzeli periler huşu ile zikrederek
Aşk olsun bu sevda dillere destan olsun, dediler.
Dedim ki Monna Rosa bir resital
Dedim ki Sezai bey
Bir güzelleme ustası olarak
Kalbini muntazam tutmuş
Aleme bir ses güzelliği
Bir nida ölmezliği
Bir tarihi simge armağan etmiştir.
Dedim ki Sezai bey
Bir çok ırmağın suyunu buluşturan
Aşkı bünyesinde coşturan
Çağın bilge şairidir.
Dedim ki daha ne olsun
Çağın gözü aydın olsun
Bu şiirim Sezai beye
Bir güzelleme olsun.
30 Kasım 2007, Cuma, 15:49
SABAHIN SEHER VAKTİNDE
Evvel Allah ahir Allah yaratan terbiye eden Allah
elbet dönen bir çarkın etrafında sebepler olacak
dönen âlemi dünyanın bin bir türlü hâli olacak
her şey kendini kendinde saklamak içindir diye
daha güneş doğmadan melekler alıp götürdüler
götürdüler sonsuz hayatın sonsuz bahçelerine.
Kimin gözyaşına değmedi ki billûrdan parıltılar
alınlarına ışıktan mühürler kazdıranlardan başka
kimin kılıcına değmedi ki kanın kışkırtan büyüsü
kimin göğsüne konmadı ki bülbüllerin feryatları
ortalığı kana boyadı da hiç farkına varmadı
öfkesine kandı da kuşanıp silâhlarını
bir seher yeli gibi çıktı meydana
melekler gelmeden bir nağra attı
haydi dedi; haydi hep beraber kıbleye dönelim
şehri kalbinden vuralım şehri gülistan kılalım
isterse bir berberi hükümdar olsun
alıp götürsün ne varsa hazinelerinde şehrin
sema-i âlâda bir nida olarak tutuşsun da
dökülsün kıvılcımları birer birer üstümüze
aşk edip bir güzel kavursun yüreğimizi.
Galipler bir dağı çökertir gibi çöktüler şehrin bağrına:
bu ne kargıştır bu ne çapuldur böyle, diyen olmadı
aldılar başını soldurdular gülünü has bahçenin
böylece şehrin cazibesi yok oldu
lâkin buna rağmen yengi atı bitiremedi koşuyu
hüzünlü bir gecenin ardından
cümle ahali el çırpıp ayağa kalktı
ağlamanın bir faydası olacaksa eğer
bizden iyi kim ağlayabilir ki bundan böyle
kim karşı koyabilir ki kılıcına düşmanın
haydi dediler bu kabilenin gidecek yeri yok
bu sultanın akıbetini hayra çıkarsın Allah
lâkin bu davanın sonu kim bilir
gidelim dağların ardına sığınalım
akar suların koynuna girelim de
yolumuzu uğrular kesmeden
su olup akalım.
Sonra haydi dediler sultanın gür nefesine
nazarın sinsi sesine vesvesenin fısıltılı sesine
bakmayalım dediler bu sultan bizim sultanımız
haydi kaderine ağıtlar yakalım da dağlar taşlar
duysun feryadı figanımızı bize korkak demesin
bize açsın bağrını bizi kucaklasın sükûnet versin
çıksın dağlara nebiler istimdat eylesin.
Mağlup olmuşsa olmuştur elbet
çare yoktur artık düşmanın eğri kılıcına mani
seher yeli esmeye başladığında buraya kadarmış
meğer buraya kadarmış şiirin gelip çattığı ırmak.
Baş kesildi kan saçıldı toprağa