I.
Henüz konuşulmamış bir dilin çığlıkları bu,
Henüz harcanmamış gölgelerin
Kimse tanıştırmadı beni ışıkla
Gölgem, adım attığım yolların üstünde
Kaldı, hiç düşmeyen bir akşam gibi asılı
Yavaşça uyanan sessizliğinde sabahın
adımları yankılanan insanlar gördüm:
yüzleri yoktu, sesleri düşüyordu bir uçumdan.
Kim bilir,
Unuttum hangi rastlantıyla konuştuklarını
Kendi izimi bırakarak arkamda
Hep bir nehir duydum, bir nehir külden
taşları çatlatan bir nefes
Bir nehir
hiç eve varmayan kelimelerle dolu.
Bir uçurum var: eviyle insan arasında.
Harflerden ve annelerden örülmüş duvarlar
Adım kayboluyor sesimi geri vermeyen bir boşlukta
hep o uçurumun kenarındayım
Hep aynı taş geri dönmeyen
II.
Devirerek ardımızda bıraktığımız taşları
Yolların kaybolduğuna inanırız sonra
Dünyanın en güzel imgesini duymak için savaşırız
bizi evden uzağa götüren boşlukla
Henüz adı konmamış bir bekleyiş bu.
Henüz şekil verilmemiş mağara freskleri
bir ağacın köklerinde uyuyor,
görmediğimiz bir rüzgârın peşinde.
Homeros’tan beri eve dönmeyi bekler şairler,
Gördüm gölgesini geride bırakıp
Adım adım kaybolarak;
sanki hiç olmamış gibi.
Külden kelimeler ve şiirleriyle ölçtü dünyayı
Yetmedi hiçbir iz eve dönmesine
kim unutturdu dualarımızı
Kim kovdu bizi bu dünyaya
bir rastlantı sonucu karşımıza çıkan
ağaçtan kim,
adını unuttuğu bir evi
aramaya mahkum etti insanı?
Ne bir dağ var çıkılacak,
ne eve dönmesi gereken bir taş
Şair, 1992 doğumlu. Okul hayatının tamamını Konya'da tamamladı. Kahramanmaraş'ta fen bilgisi öğretmenliği yapmakta. Evli ve bir kız babası. Daha önce Fayrap, Mahalle Mektebi ve Sahaf dergilerinde şiirleri yayınlandı.