Menu
ZÜLAL’İN GÖZLERİ SİYAH
Öykü • ZÜLAL’İN GÖZLERİ SİYAH

ZÜLAL’İN GÖZLERİ SİYAH

Rabia Ünlü Demir’e…

Zülalin gözleri siyah. Zeytin siyahı. Değirmi yüzüne ipek şallardan koyuları daha bir yakışıyor. Duru yüzü, iri dudakları belirginleşiyor. Yüzünde gezinen belli belirsiz hüznü, durgun sular gibi dingin güzelliğini farkettikçe bu kız benim kızım mı diye sormadan edemiyorum. Küçücük elleri avuçlarımdaydı, minyatür yüzünde kalkık burnu, titreyen ince dudakları, pembe su gibi yanaklarıyla doğduğu gün dün gibi aklımda…

Bu gün Zülal’in diploma töreni var. Üniversiteyi bitiriyor. Ben ondan daha heyecanlıyım. Yok yok daha kederliyim sanki. Kızımın okuldan diploma aldığı gün ben de barodan avukatlık ruhsatımı alıyorum yıllar sonra. Dönüp bakıyor Zülal: “ Anne yüzün kireç gibi olmuş bu ne hal, tansiyonun mu çıktı yoksa?”

Holdeki boy aynasına bakıyorum. Yüzüm kireç gibi. Gözlerim mazinin silik hatıraların yâd yâd dolaşırken öylece dalıp gidiyorum…

Zeyneeeeep…Zeyneeeeeeeeeeeeep… Zeyneeeeeeeeeeeeeep… Fakültenin kapısındayım. Sıra sıra açıyor arkadaşlarım örtülerini. Onların örtüleri sıyrıldıkça kumral, siyah, sarı saçlarından, benim de tüm azalarımı üryan eyleyen baştan aşağı kirleten utanç içinde bırakan kirli kara sular boşalıyor başımdan aşağılara doğru… Yüreğimin üzerine abanan bu sancı. Midem yanıyor Anne. Anne midem yanıyor. Kalbim çok ağrıyor anne…

Zeyneeeeeeep…. Zeyneeeeeeep… Zeynep gel yanıma. Uzat ellerini bırakma kendini böyle. Kendini bana bırak. Kardeşim benim ya ağlama böyle. Ağlama diyorum. Korkma. Rabbim biliyor biliyor Zeynebim Rabbim her şeyi biliyor. Tamam… Tamam, sen örtünü açmak istemiyorsun. Açma o zaman. Açma. Tamam. Sakin ol. Zeynep güzel arkadaşım. Gel gel hadi. Haa şimdi oldu. Tamam, tamam sakin sakin.

İç başörtüm tam saçlarımdan sıyrılırken fakültenin girişinde arbedede polisler yüzleri kapkara bir sürü insan üzerime yürürken ben sımsıkı ellerimle kendimi örtümü korurken uzaktan çok uzaktan gelmiş birisi saçları şehrin tüm kirini içmişçesine karmakarışık tırnakları uzun öylece uzandı ve çekti çektiiiiii çektiiiii ben tuttum ayağım kaydı yuvarlanır gibi oldum postallar vardı bir sürü postal postallar iç başörtüm kitaplarım dağılan saçlarım kırılan gözlüğüm kaldırıma çarpıp kanayan saçlarım yapış yapış ellerime bulaşan ağlama ağlama Zeynep hadi kalk kalk hemen toparlan Zeyneeeeeeep Zeyneeeeeeep  bağırma diyorum bağırmaaaaaa yeter yeter çek ellerini çek ellerini çeeeeeeek çek diyorum ellerini örtümden…

Sabahlara kadar ağlamıştık Gönül’le… Kimseler yoktu yurt odasında. Sömestre tatili miydi neydi. Koca yurtta bir biz kalmıştık sanki. Gecenin dingin yalnızlığında okuduğumuz ayetler yüreğimize öyleceakmış, adeta yakar gibi inşirahlara taşımıştı yalnız çırpınan ruhlarımızı… Uyuyamamıştık. Hasan beni böyle görünce ne kadar şaşıracak. Aman Allah’ım! Aman Allah’ım!...  Uyku haram bu gece bize Gönül. Ah bu nasıl bir huzur böyle Allah’ım... Sehere kadar yurt odasının boğaza bakan camından uzakta yanıpsönen ışıkları, gökyüzünün kurşuni şafaklarına kalem gibi uzanan minareleri, dingin adeta sükuta ram olmuş denizi uzun uzun seyretmiştik. Yüreğimiz derin ürpertilerle çırpınırken. Deniz gibi gözleri vardı Gönül’ün. Gözlerinin mavisini berraklaştıran beyaz bir örtü takmıştı. Benim gözlerim siyah. Beyaz örtülere bürününce…

Ah kızlar kızlar bu ne hal. Bu ne güzellik. Aman Allah’ım. Siz bu örtülerle melekler gibi olmuşsunuz. Abla annem ne sevinecek. Ah abla annem beni böyle görse deli olur. Ah güzelim Ah bi tanem siz Rabbimi sevindirdiniz ya şimdi. Ah benim güzellerim…

 

Eve dönemezsin. Esmer yüzü daha bir kararır… Yüreğinin yangınlarını, ellerinin yalazını söndüren soğuk sesi babasının… Örtemezsin başını. Sol kaşı seğirmeye başlamıştır muhtemelen. Sinirlenince gözlerinin griliği koyulaşır. Kırlaşmış saç diplerine, şakaklarına doğru kırmızı damarlar yürür. Gözleri kanlanır, elleri istem dışı titrer. Sonuna kadar radyoyu açar birazdan. Annem çoktan gitmiştir yan komşuya.

Ben kararlıyım baba. Ne olursa olsun. Açmayacağım örtümü. Tamam ruhsatımı da almayayım. Tamam… Tabiii anlıyorum… Tabiii. Yok baba. Öyle dediğin gibi olmuyor baba. Yok ben kararlayım baba. Rabbime dua ediyorum artık. Tamam baba.Evet son olarak bunu bilmenizi isterim.

Nurten danışman olmuş diyordu Hayriye. Şu seçimler bir geçsin. Bu sefer olmadı bir dahaki sefere meclis üyesi olmam garanti. Bazı arkadaşlarının devlet kademelerine yerleştiğini haber alıyordu ara ara. Ruhsatını aldıktan sonra eşleriyle beraber büro açanlar da oldu. Nezahet çok hırslıydı gördün mü bak şimdi o hırsı onu nerelere getirdi. Ara ara zor olsa da toplanıyorlar... Arkadaşlarının çoğu çalıştığı için vakit darlığından şikâyetçiler. Kimisi özel arabayla geliyor toplantıya… Zeynep suskun dinliyor konuşulanları. Herkes işlerin zorluğundan,yoğunluktan şikâyetçi. Uzaklardan, gurbetlerden gelmiş bir yabancı gibi dinliyor konuşulanları. Nurten ona takılır gibi. Ay Zeynepciğim en rahatımız sensin. Evde keyfine bak. Bak saçlarımız ağardı dosyaların arkasında.

Zülalin gözleri siyah ya yüzü al al oluyor gülünce. Dayanır mı bilmem benim yaşadıklarıma. Gözlerinin karası yüreğini kara eyler mi bilmem. Benim örtüme sarıldığım gibi sarılır mı örtüsüne. Bilemiyorum... Işıl ışıl yanan bordo şalını omuzundan kaydıkça düzeltiyor. Diploma töreninde örtülü ne çok kız var. Sevinçten ağlayanların rimelleri akıyor taze yanaklarına yollar yaparak. Ağladıkça uzun rimelli kirpikleri birbirine, kilitleniyor sanki... Kilitli gözlerini açamayacaklar gibi sanki. Yay kaşları, pudralı yanaklarıyla maskeli bir baloyu andıran tören bitse. Yüreğim daralıyor. Ah Zülal güzelsin, senin sade güzelliğine yakışmıyor bu rimelli gözler, yanaklarını dudaklarını belirginleştiren toyluğunu tazeliğini kaybeden bu yalancı makyaj. Ah Zülal Ah…

Zülalin yaşı kadar neredeyse zaman geçti. Barodan aldığım ruhsat elimde. Ne yapacağım şimdi. Ne işime yarar ki bu ruhsat. Saçlarımı aynaların karşısında açmaya çekinir oldum. Gümrah kıvır kıvır saçlarım yatışmış, incelmiş ne çok beyazlığı var. Küçük oğlum geçen gün “ saçlarına karlar yağmış ağlama anne…” diye şarkı söylerken güya beni seviyor. Sesine tüm sevincini, coşkunluğunu giydirmiş öylece bakıyor. “ Anne sen mi baroya gitmedin, baro mu sana gelmedi? Anne ya şu ruhsat ne değerli şimdi değil mi? Kesin çerçeveletip salona asalım.”

Hasan suskunluğunu bozuyor: “ Hanım bu da bir kader görüyor musun Zülal diplomasın aldı sen ruhsatını. Hadi bakalım hayırlısı olsun…”

Gönül bana bir uğrasan. Özledim seni.Evet evet ruhsatımı aldım nihayet. Hasan Bey yurtdışına gidiyor bu hafta. Yatıya gel sana ihtiyacım var. Sana çok ihtiyacım var gel eski günleri yâd edelim…

(Bir Nokta Dergisi Nisan 2014)

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları