Gecelerin de tadı kalmadı artık. Ne yapacağız gece yarılarına kadar? Balkonda oturup eşimizle, çocuklarımızla çay içip hangi yıldız daha parlak diyerek yıldız tutmaca mı oynayacağız? Ya da ay dede evin nerede diye çocukluk türküsü mü mırıldanacağız?
Hiç biri değil. Hanım çay yapacak yine, çekirdek de getirecek belki yanına; çocuklar için elma, kiraz; çarşambaysa ekstradan patlamış mısır.
Kız patlamış mısır yerken oğlan mısırları kızın başına atacak çaktırmadan. Kız bağıracak, baba şuna bir şey söylesene!
Susun duyamıyorum.
Herkesin yüzü kaskatı. Hanım bardağa bakmadan çayları koyuyor. Bir işkence anını seyrediyormuş gibi gölge düşüyor yüzlerimize. Gölge. Gözlerimizden ta içeride.
Derken bir adamla bir kadın kavgaya tutuşuyorlar. Nedensiz. Birbirlerine her şeyi söylüyorlar ağızlarına gelen. Sonra adam birden kadının dudaklarına yapışıyor. Kadın vitrinlerdeki mankenler gibi donuk, adamın elinde. Kamera kadının siyah ojeli tırnaklarını zumluyor.
Çay bardağıma damlıyor adamın boynundan sızan kanlar. Adam kadının dudağını bırakmıyor. Kokuyor bu çay diyorum aldıran yok. Her zamanki çay değil bu içtiğim. Sıcak kan renginde bir şey; şekersiz, yavan…
Reklam arasında perdeyi aralayıp dışarıya bakıyorum. Hiç yıldız yok. Üst üste yığılmış ışıklar. Kayan yıldızlar görürdük eskiden bakınca gökyüzüne. Çan sesleri gelirdi Isıtma Deresinden. Buz gibi şırıl şırıl su akardı. Keskin kekik kokusu yakardı genzimizi. Ne çok yıldız kayardı o zaman. Bakın bir yıldız daha kaydı derdi annem ambar damının üstünden. Dilek tutmak aklımıza gelmezdi. Şeytanlar mı taşlanıyor ne, derdi babaannem elinde eskittiği tespihle.
Şeytan taşlamaktan namaz kılmaya vakit kalmıyor demişti bir keresinde. Hiç taşlarken görmedim onu. Beş taş bile oynatmazdı bize yağmur yağmaz diye. Biz yine de ona görünmeden oynardık. Sizin şeytanlarınızdır kesin bu derdi babannem gülerek, sizi gidi haylazlar. Elimizden de koltuk altlarımızdan da dökmüştük taşları o zamanlar. Musiki serinliğinde bir sabah başlardı ardından, dedem namazını kılınca beni de kaldırır trt radyodan yayılan sabah nağmelerini dinletirdi. Uykulu gözlerle dinlediğim sesler hâlâ kulaklarımda bugün. Balkondan bakınca duyarım.