Son kez baktım yüzüme. Her şey yerli yerindeydi. Yeni yüzümle yaşayıp gidiyordum. Yalancı tebessümler, sahte gülücükler, sarhoş bedevi kahkahaları…
Alıştılar onlar da. Onlar alışıktı zaten. Alıştım ben de. Geçti. Yeni yüzümün eskimesi çabuk geçti. Şimdi mi? Her şey mükemmel. Papito’yla anlaştık ve o kazandı.
Maketten yaptığım evlerde, kapılar ve pencereler dışarıya açılmıştı. Oysa kilisedeki tüm kapılar ve pencereler içeriye açılıyor. İçime açılıyor pencereler, içime içime açılıyor. Kahve fallarına inanmıyorum ama bulutların şekillerine inanıyorum hala.
Yan yan yürüyordu. Bacakları sadece bir yöne bükülüyordu. Kalın bir dış iskelete sahipti. Yürüyüşüyle ve gösterişli vücuduyla tıpkı bir yengece benziyordu. Onu, kendisini defterimin son sayfalarına kıskaçlarken fark edebildim.
Yengeç adımlarıyla düşman çatlatmak isteyen kasabanın en saygı değer papazı olan Papito beni aforoz etmeye kalktı. Ona göre anlaşamadığımız noktalar beni yazmaktan men edecek kadar büyüktü. Ben post modern bir papazım. Neden beni hala modern zannediyorsun. Değilsin diyorum değilsin. Kabul etmiyor. Beni günahımla tehdit ediyor. Lanet olsun diyorum sen nasıl bir papazsın. Beni nasıl günahımla tehdit edebilirsin ki. Ben bir Müslümanım diyorum. Demokratik olmayan itirazlarda bulunuyor. Hayır diyor ben bu öykünün baş kahramanıyım. Ben Papitoyum diyor anlıyor musun. En büyük günahların dinleyicisi olan post modern bir kahramanım. Şarabını yudumluyor. Ayin filan olmamasına rağmen ekmek de banıyor üstelik. Ne bakıyorsun diyor acıktım. Acıkmış. Bir yandan yerken bir yandan konuşmaya devam ediyor. Yapmak istediğim şey ‘’hiçbir düzen’’ hakkında günahları topladığım bir kitap yazmak. Nasıl olur diyorum sen sadece bir kahramansın. Üstelik kahraman olduğunu kabul etmediğim halde sen iddia ediyorsun. Ekmeği yuttu ve şaraptan bir yudum alıp arkasını dönerek; seni sersem sen öyküden ne anlarsın ha.. sen ve post modern olmak. Çöp bunlar diyor çöp. Senin diyorum senin varlığın benim elimde. Pis pis sırıtıyor. Arsız, pis düzenbaz. Sen nasıl bir papazsın. Özgün bir papazım ben sadece. Benim söyleyecek hiçbir şeyim yok. Ben sadece günahları dinlerim ve boş zamanlarımda maket yaparım. Maket evler. Bir evim olsun isterdim hep. Benim ekmeği şaraba banma tarzım bu. Neden anlamak istemiyorsun. Sen kendi kendini ifşa ettin. Yeni yüzünle yaşayıp gidiyordun oysa. Perdenin arkasındaki o çirkin yüzünü göstermeseydin yazarımın kim olduğunu bilmeyecektim. Böyle yersiz tartışmalara da girmezdik üstelik. Bak diyor şarap. Çok lezzetli. Ah bu tat diyor.. Ah bu tat hiçbir şeyde yok. Öfkeleniyorum. Sakin olur musun diyor kutsal ateşi söndürüyorsun. Cebindeki Fenerbahçeli çakmağı çıkartıp sönen mumları yakıyor. İç cebinden de sigara paketini çıkartıp bir sigara yakıyor. Cemal diyor. En uygunu bu, bana da uzatırken. Çok canım çekiyor ama sadece kullanmıyorum demekle yetiniyorum. Öykümdeki sıradan bir kahramanın bu samimiyeti beni çıldırtıyor. Daha fazla muhatap olmamak için Cemali nerden bulduğunu sormuyorum. Üstelik bu bir din adamı. Yıllardır kimse uğramıyor. Şuan bana öyle geliyor ki öykümün lanetine uğrayacaksın. Sen tükenmiş zavallı bir adamsın. Yıllardır kimse uğramıyor diye yan yan yürüyüp çaktırmadan gelip benim öykümü işgal ettin. Buna hakkın yok. Seni öykümde istemiyorum. Neden anlamak istemiyorsun. Sigarasının dumanını keyifle yüzüme üfleyerek sana bu öykünün da yayınlanmayacağını defalarca söyledim. Olabilir. İnsan yine de yazmak istiyor diyorum. Hevesimi kıramazsın diyorum. Sonucu tahmin etmek de zor değil ama diyorum. Diyorum diyorum diyorum. İçimden ona hak veriyorum ama bunu bilsin istemiyorum. Kuramıyorsun, beceremiyorsun kurguyu. Bir durum bulup içine iki üç manidar cümle kurup öykü oldu zannediyorsun. Olmuyor! Olmuuuyoor…
Sigarayı söndürdükten sonra şarabını yudumluyor. Bu diyorum şarapla içilmez. Neden çay demlemiyorsun. Sen diyor çok mu şiir okuyorsun. Burası bir kilise ve ben buranın en saygıdeğer papazıyım. Ben Papito’yum diyor. Papito. Bu işler bu kadar basit değil. Bilmiyorsun. Bir öykü üstünde aylarca çalışanlar olduğunu bilmiyorsun. Kimse senin gibi bir kalemde oturup öykü yazmıyor. Sonra her akşam mailine bakıp dönmüşler mi diye kontrol ediyorsun. Dönseler de verecekleri cevabı bile bile üstelik. Doğruları kabul etmek bu kadar zor olmamalı dostum. Ardındaki dolaba uzanıyor. Al oku diyor fırlatıyor önüme. Yüzyıldır yalnızlık çekiyorum bu kilisede. Ve bitirip bitirip tekrar başladığım kitap bu. Hep bekledim. Yıllardır bekledim. Biri içeriye girip günahını anlatsın diye bekledim. Bütün günahkarlar bir birine benzer ama her birinin günahının ayrı bir asaleti vardır. İnsan yeniden dinlemek istiyor diyor. Eskiden olduğu gibi. O lanet güne kadar günahlarla dolu bir cemaatim vardı. Her günah ayrı ayrı güzel ve özeldi. Bir gün, perdenin ardındaki bir günahkarım bana, bir öykü okuduğunu ve geceleri uyuyamadığını, aslında yeşil olan arabasını kırmızı zannettiğini söyledi. Hayır hayır renk körü değildi. Köpekleri de çok severdi. Beyaz tüylü, masmavi gözlü bir Alman kurdu gezdirirdi parkta. İntihar etmek istediğini hatta bunu birkaç kez denediğini fakat köpeğini çok özleyeceğini düşünerek bundan vaz geçtiğini anlatıyordu. Perdenin arkasından onu bu hale getiren öyküyü uzattı. Nereden bulduğunu eline nasıl geçtiğini sormak aklıma gelmedi o an. Her şeyin sebebi o öyküydü. O günden sonra da kimse uğramadı kiliseye. Yürüyüşüm o öyküyü okuduktan sonra değişti ve bir daha da dışarıya çıkamadım.
Gittikçe halsizleşiyordum. Uykum gelmişti anlattıklarından. Papaza değil büyüğe saygım olduğu için dinliyordum. Yüzyıl yalnız yaşamak herkese nasip olmazdı. Yüzyıl yaşamış birinin anlattıklarını dinlemek de herkese nasip olmazdı. Sabah olmak üzereydi. Şarabı bırakıp elimdeki kalemi elimden aldı ve alnımdaki terleri sildi. Defter bitmek üzereydi. Son sayfasına gelince öykü kendiliğinden bitti. Hem zaten kimse okumazdı. Belki Müceddidul okur hatta yorum yapardı. Müceddidul mu kimdi? O, Papito’nun yaşadığı Yüz Yıl’ın Müceddidiydi. Bir Rahibeyi sevmiş ama onu sevdiğini bir türlü söyleyememiş. Rahibenin öldüğünü öğrendiği gün, günahı da ölmüş içinde. Dul kalmış evlenemeden. Müceddid Dul zamanla Müceddidul oluvermiş. Dulluğu da unutulup gitmiş.
Gönderecek misin dedi. Göndereceğim dedim. Omzuma başını yasladı. Yüz yıldır dedi yüz yıldır bekliyorum. Bir gühankar gelip Papaz Papito’nun öyküsünü yazacak diye…
Hüngür hünhür ağlayacak zannettim. Omzumda uyuya kaldı.