Yaşlı adam metroya bindiğinde yorgundu. Oturacak boş yer olmadığından kapının hemen ağzında ayakta durdu. Aslında çok yürümemişti, evle metro istasyonu arası en fazla üç dakika ederdi ama yorulmuştu işte. Bu durum o kadar ağırına gidiyordu ki... Eskiden çok hızlı bir hayat yaşamış olan yılların delikanlısı, on adımlık mesafede nefes nefese kalıyordu, sırf bu yüzden evden çıkmamaya gayret ediyordu. Yaşlanmıştı artık ve yaşlılığı kabullenmek yaşlanmış olmaktan daha zordu. Aynaya bakmak istemiyordu, formunu korumak için çok uğraşsa da bedeni yılların ağırlığını taşımaktan hayli yıpranmıştı. Eskiden beri giyim kuşamına çok dikkat ederdi, son yıllarda ise daha bir özenir olmuştu kıyafetlerine. Çok abartılı olmasa da spor giyinmeye çalışıyor, bedeninin sarkan kısımlarını kamufle etmek için çok uğraşıyordu. Bugün de öyle yapmıştı, şık bir kot pantolon ve göbeğini saklayan bol bir eşofman üstü ,fermuarını boğazına kadar çekerek katmerleşmiş boynunu gizleyebilmişti, vardı üzerinde. Spor bir şapkatakmayı da ihmal etmemişti. Uzun boyu sayesinde dinç görünüyordu, uzaktan bakıldığında yaşını pek göstermiyordu. Ayakta kalmasının nedeni belki de buydu. Gençlerin yüzlerine daha uzun bakarak etrafına göz gezdirdi. Umursamaz bir ifade takınsa da birinin yer vermesine çok ihtiyacı vardı, metro çıkışındaki merdivenler zaten gözünde büyüyordu. Hiç kimseden böylebir lütuf gelmeyince başını önüne eğdi.
Genç kız her zaman olduğu gibi burnunu cama yapıştırmıştı. Pencere kenarında boş yer olursa otururdu yoksa ayakta gitmeyi tercih ederdi. Metro yerin altında olduğundan pencereden bir şey gördüğü yoktu ama illa ki cama yakın olmak istiyordu, bunun anlamsızlığının farkındaydı. Aslında bunun nedeni haddinden fazla çekingen oluşundandı. Zatenilginç bir yaradılışı vardı. İnsanlardan korku derecesinde çekinirdi, yüzlerine özellikle gözlerine bakamazdı. Çok yakınları bundan müstesnaydı ama onlarla bile olması gerekenin çok dışında bir ilişkisi vardı. İnsanların onunhakkında ne düşündüklerini çok merak ederdi ve kötü düşünmelerinden, eleştirmelerinden çok korkardı. Bunlar hiç tanımadığı, bir daha görmeyeceği insanlar bile olsa bu hissin önüne geçemiyordu. Halinde tavrında sürekli bir mahcubiyet olurdu. Sadece kötü düşünmelerinden değil onları kırmaktan da mümkün olduğunca kaçınırdı. Birçok insana gayet normal gelen şeyler onun benliğinde çok kuvvetli yankı bulurdu. Yolda yürürken, alışveriş yaparken, insanlarla konuşurken hep tedirgindi. Belki çocuğunu çok seven ama onu incitmekten korkup dokunamayan hastalıklı bir anne gibi. İnsanlara yardım etmeyi, onlarla iyi ilişkiler kurmayı çok istiyordu ama yanlış bir şey yapmaktan o kadar korkuyordu ki tüm girişimleri düşünce aşamasında kalıyordu. Onlara zararının dokunmamasının tek yolu onlara hiç bir şekilde dokunmamaktı, maddi ve manevi yönden. Belki de bu kadar çekingen olmamalıydı, kendine biraz güvenmeliydi, düşüncelerini harekete çevirmeliydi. Dünyanın en güzel resimlerini yapan ama beğenilmeyeceği endişesiyle kimseye göstermeyen bir ressamın, insanların gözünde ne değeri olabilirdi ki? Hem bu tavrı bilseler belki deli olduğunu bile düşünebilirlerdi. Kız da öyleydi işte. Ailesi de dahil olmaküzere herkes onun normalin dışında ,tanımayanlar direkt anormal, olduğunu söylerdi. Yolda bile adam gibi yürüyemeyen bir insandı onlara göre. Genelde kaldırımın en ucundan , duvarlara sürtünerek ya da yola inerek kenardan yürürdü. İnsanlarla göz göze gelmekten, onlara çarpmaktan fazlasıyla çekinirdi. Sürekli kendini kastığından omuzları bile iyice düşmüş hastalıklı bir tipe bürünmüştü.
Bugün de farklı değildi. Camdan gözünü ayırabildiği bir arada biraz ilerisinde ayakta duran yaşlı adamı fark etmişti. Ona yer vermek için dayanılmaz bir istek duymasına karşın adama seslenemiyordu. Göz göze gelse işaret edebilirdi belki ama adam kafasını yere eğmiş kaldırmak bilmiyordu. Yanlış anlaşılacağından korkarak gözlerini adama dikip sürekli de bakamıyordu. Kaçamak bakışlarla adamın gözlerini yakalayabilmek için çok uğraştı ama olmadı. Adam da içinde bulunduğu hale üzüldüğünden yorgunluğunu unutmuş hayallere dalmıştı. Eski günlere dönmüş, hızla geçen yılları gözlerinin önünden geçiriyordu, bu arada gözlerini yere, ayaklarının ucuna dikmiş kaldırmak bilmiyordu. Kızılay istasyonuna geldiğinde metroda tam bir hareketlenme oldu. Adam inmesi gerektiğini hatırladı ve kendini kapıdan son anda dışarı attı. Kız adamın arkasından hüzünle baktı, yine bir yardım girişimi başarısızca sonuçlanmıştı. Birbirine taban tabana zıt olan ama o an için birbirlerine mutlak ihtiyaç duyan gözler birbirini bulamamıştı. Adam yürüyen merdivene ağır adımlarla ilerlerken kız burnunu yine cama yapıştırmış karanlığa bakıyordu.