Sonbahar yeni yeni kendini hissettiriyordu. Ağaçlar bir yıllık birikimlerini insanoğluna arz etmiştiler. Meyveleri alınan ağaçlar o yılki görevlerini tamamlamanın rahatlığı ile yapraklarını salıveriyordular. Börtü böceklerden görevini tamamlayanlar inzivaya, ömrünü tamamlayanlar toprağa dönüş yapmıştılar. Güneş ışınlarını kısarak yeryüzüne gönderiyordu.
Hasan ile Yahya kapı önüne bağdaş kurmuş hararetli sohbete dalmıştılar.
-Bugün birer hindi alalım mı?
-Alalım. Nereden?
-Urfa kapıdan. Orada satıcılar bulunur. Hem kesiyorlar hem de tüylerini yoluyorlar.
-Olur. Ne zaman gidelim?
-Hemen şimdi gidelim. Kalk !
İki arkadaş hindi almak için Urfa kapıya doğru yola çıktılar. Ali Pınar köprüsünden geçerek Mehmet Akif Ersoy caddesine döndüler. Sümer Cami kösesinden dönerek istasyon caddesine girdiler. Urfa kapıya varmadan eski hal’e vardılar. Hindi satıcıları hindi sürüsünün başında alıcıları beklemekteydiler.
Orta yaşlı, kirli sakallı, üzerindeki elbiseler de kirli olan hindi satıcısı önündeki sürüyü göstererek:
-Bunlar besili hindilerdir. Özel olarak yetiştirilmiş. Öyle her yerde bulamazsınız. Her biri en az on kilo atar. Etli butlu yani anlayacağınız.
-İki tane alalım. Fiyatı ne olur?
Sıkı bir pazarlık başladı.
Ellerinde siyah poşetlerle güler yüzle içeri girdiler. Yüzlerindeki gülümseme hareketlerine de yansımıştı. Şen şakrak idiler. Hasan, dayanamayarak elindeki poşeti terazinin üzerine bırakı verdi. Elektronik tartıdaki gösterge hiç de satıcının bahsettiği rakamı göstermiyordu. Göstermekle kalmıyor o rakamdan oldukça uzaktaydı. Hayıflandı. “Adam bizi kandırmış.” diye söylendi.
-Hele bi ver seninkini de tartayım.
-Buyur.
-Gördüğü rakam oldukça ilginç geldi. Aşağı yukarı kendisininkinin iki katını gösteriyordu terazi ekranı. Şaştı bu duruma. Nasıl olur? “İkimizde aynı adamdan aldık. Benimki ile arkadaşımınki arasında büyük bir fark var”, diye düşündü.
-Seninki benimkinin iki katı...
-Nasıl olur?
-Bilmiyorum.
Ayaküstü konuşmanın ve tahmin yürütmenin yetersiz olduğunu anlayan Hasan:
-Gidip hesabını soralım. Nasıl olur bu kadar fark?
-Gidelim.
Arabaya atlayan iki arkadaş hışımla satıcının bulunduğu yere doğru yol aldılar. Özellikle Hasan büyük bir kinle, hışımla adama doğru yürüdü. Satıcı Hasan’ı görür görmez atıldı
“Arkadaşın nerede, arkadaşın başkasının poşetini götürmüş. Bir yerine iki hindi almış.”
Hasan yelkenleri yere indirdi. Hışımla giderken hindi gibi kabarmıştı. Adamdan hesap sormaya gelmişti ama karşılaştığı manzara tamamen farklı bir mecraya dönüşmüştü. Arkadaşı yanlış poşeti almıştı. Aradaki fark da bundan kaynaklanıyordu.
-Arkadaşım burada. Arabayı park ediyor. Biz de senden hesap sormaya gelmiştik güya. Onunki ağırdı diye. Niye benim hindi daha az kilo atıyor diye.
-Yok abi ya o başka poşeti almış. O poşette iki hindi vardı. Başka adamın. Bak daha bekliyor.
-Dur çağırayım. Poşet de arabada.
Hasan arkadaşını çağırıp durumu izah etti. Poşeti adama vererek kendi poşetini aldı.
-İyi adammışsın ki tekrar geri geldik. Yoksa gitmişti hindin. Ne sen arayarak bulabilirdin ne de biz farkına varırdık. Kısmetten çıkmayınca çıkmıyor işte.
Tartışarak dükkandan içeri girdiler.
-Hayrola abi , ne yaptınız?
-Hiç sorma neler geldi başımıza !
-Ne oldu ki?
-Ne olacak biz adamdan hesap sormaya gittik. Hesaba çekildik. Bir de hırsız damgası yedik.
-Nasıl olur?
-Nasıl olacak, Yahya abin yanlış poşeti almış. Başkasının poşetini. O poşette de iki tane hindi varmış.
-Yapma ya !..
-Evet
Yahya :
-Hiç sormayın. Eğer poşeti eve götürmüş olsaydım. Durum anlaşılmazdı. Aldığım poşeti mutfağa bırakırdım. Hanımda pişirecekti. İki tane aldığımı düşünecekti. Ben de bir tane aldığımı bilecektim. Böylelikle haram bir işe bulaşacaktım.
-Yenge sormaz mıydı niye iki tane aldın diye?
-Sormazdı çünkü daha önce aldığımda da iki tane almıştım. Yine öyle düşünecekti.
-İyi ki geri gitmişsiniz.
-Evet, iyi ki gitmişiz. Hasan ağabeye teşekkür etmem lazım. O ısrar etmezse ben de farkında olmadan haram bir hindi yemiş olacaktım.
-Dur tekrar tartayım. İkisini de getirin.
-Tamam bu sefer oldu. İkisi de birbirine yakın kilolarda.
-Allah bize haram lokmayı nasip etmesin. Bilerek veya bilmeyerek...
-Evet adamında kısmetinden çıkmamış olacak ki bizi oraya tekrar götürdü.
-Allah bize haram lokma kısmet etmesin.
Kısmet ve helal, haram üzerine konuşmalar uzayıp gitti.