Menu
GÜLMEK GÜZEL ŞEY
Öykü • GÜLMEK GÜZEL ŞEY

GÜLMEK GÜZEL ŞEY

Her şey birden bire olmadı, bey baba. Gel otur yanı başıma da anlatayım baştan sona. Kahve mi içersin, yoksa çay mı? Bu kır kahvesinde çok sık görüyorum seni. Gözün hep üstümde, gülüşümde... Belli ki, benim gibi gülmek istiyorsun. Ancak, gördüğün şey seni yanıltabilir. Şimdi beni iyi dinle.

Bendeniz, öyle zannedildiği gibi birden bire gülmeye başlamadım. Ne geldiyse başıma basurumdan geldi. Gül babam gül. Gülme krizlerime engel olamıyorum. Uykumda bile güldüğüm söylenir. Komik olana değil, ben her şeye gülüyorum. Ağlamak benim için mümkün değil. Cenaze namazlarında kaç kez rezil oldum hatırlamıyorum. Kimse anlamasın diye tabuta sıkıca sarılıp öyle güldüğümü bilirim. Bir defasında cenaze sahipleri durumu fark edince, az daha beni tabutla birlikte gömeceklerdi. Sakinleşmeleri çok zaman aldı.

“Gülmek ne güzel şey” deme, bey baba.

Hayatım zehir oldu. Basurumdan değil, gülmekten. Hangi birini anlatayım?  Bu arada çayını da yudumla.

Partimizin ilçemizde düzenlediği seçim mitingine katılmıştım. Sanki ilçemize bayram gelmişti. Sadece televizyon ve gazetelerde görebildiğimiz partimizin liderini canlı görecek, hatta fırsat bulursak öpecektik. Cebine “işsizim” notu bırakmayı bile aklından geçirenler vardı. Mitingde, liderimiz her zamanki gibi çok güzel konuştu. Ağzından bal damladı. Coştukça coştuk. Bu arada ben kahkahalar atarak gülüyorum. Gülüşüyoruz… Liderimiz, vaatlerini sıralamaya başladığında benim kahkahalarım birden çevremdekilerin dikkatini çekti. Bu arada, basurum yüzünden durduğum yerde duramadığımı da belirtmeliyim. Yanımdaki şahıs sonunda dayanamayıp patladı:

“Hemşerim, burada ayı mı oynatıyoruz?”

Bu sözden sonra kalabalığın ilgisi üzerime çevrildi. İnsanlar partimizin liderini unuttu. Aykırı sesler yükselmeye başladı.

“Aramızda ayılara yer yok!”

Hemen orayı gülerek terk ettim.

Anlıyorum seni, basurla gülmenin ne ilgisi olabilir diye düşünüyorsun. Dinle o zaman, bey baba… Gülme hastalığına yakalanmadan önce tek derdim basurumdu. Sosyal güvencem olmadığı için doğal ve geleneksel tıbba yöneldim. Yemediğim ot, içmediğim su ve televizyonda izlemediğim sağlık programı kalmadı. Ancak, bu programlarda basuru anlatan çıkmadı. Mademki onlar anlatmıyor, ben de “Doktorunu Ara” programına katılıp derdimi anlatmaya karar verdim.  Önce, programa telefonla bağlandım.

“Ben basurum doktor bey” dedim.

“Ben de kulak-burun-boğaz doktoruyum. Çoluk çocuk bizi izliyor. Böyle olmaz gel İstanbul’a görüşelim” diye cevap verdi doktor.

Çok utandım.

“Heyecandan basur ile bademciği karıştırdım” diyerek durumu idare etmeye çalıştım.

O günden sonra çevremde, bademciği ile basurunu karıştıran adam olarak anıldığım için üzgünüm.

Anlatacaklarım bitmedi bey baba. Asıl bundan sonrası önemli. Eş dost tarafından büyük bir heyecanla İstanbul’a uğurlandım. İstanbul’daki ilk günüm doktorun adresini aramakla geçti. İkinci gün adrese çok yaklaştım. Taksim istikametinde giderken birden ortalığı sis kaplamasaydı doktorun ofisini bulmuştum. Göz gözü görmüyor, insanlar sağa sola kaçışıyordu. Bir film çekimi olabileceği geldi aklıma. Merakla “Yandım anam!” diye bağıran sese yöneldim. Yaşlı bir adam yerde boylu boyunca yatıyordu. Elini tuttum, sordum:

“Bu hangi dizi amca?”

Adamın cevabı beni çok şaşırttı.

“Bırak diziyi. Paralı eğitime hayır diyorsan hemen kaç buradan!”

Büyük sözü dinlerim. Gözlerimde yaş, adamın dediğini yaptım. Oradan koşarak ayrıldım. Yoğun duman içerisinde önüme gelen ilk kapıdan içeri daldım. Bir pastaneye girmişim. Baktım herkes ağlıyor.

Karşımda duran gence “Geçmiş olsun” diyecek oldum.

“Paralı eğitime hayır mitingine katıldım. Polisin gazını yiyince çil yavrusu gibi dağıldık. Önemli değil, biber gazı ağlatır” cevabını aldım.

Rahatladım… İnsanlar ağızlarını burunlarını silerken garson içeride bulunanlara seslendi:

“Biraz sonra polisler gelir. Şimdi sessizce oturup bir şeyler yiyin”

Garsonun sözü henüz bitmişti ki, polisler kapıdan içeri girdi. Garson gülerek karşıladı, “Buyurun” dedi.

Polisler cevap vermedi. Sadece içerdekileri gözleriyle süzdü. Birbirini tanımayan ve istemeden orada buluşan insanlar o anda kaynaştı. Bense, bir köşede yalnız kaldım. Garson, polisler sormadan açıklamada bulundu:

“Yaş günü kutluyoruz”

Polisin yetkili olanı başını sallayınca, içerdekiler bir “Oh” çekti. Çünkü polislerin gözü benim üstümdeydi. Yetkili polis, bana “Sen gel” işareti yaptı. Bulunduğum köşeden çıkıp, polislere doğru yürüdüm.

Yetkili polis sordu:

“Davetli olmadığın yerde ne işin var?”

İçeridekiler “Polis haklı” gibilerden kafa sallayınca gerçeği söyledim.

“İstanbul’a tedavi için geldim” dediysem de kimse inanmadı.

Biri “Bunun yürüyüşü yamuk. Gösteride sakatlandığı belli” demesin mi?

“Ben basurum polis bey” dediğimi hatırlıyorum.

Gözlerimi hastanede gülerek açtım. Ben gülüyorum, çevremdekiler de bana bakıp gülüyor. Meğer beynimdeki gülme merkezi hasar gördüğü için gülme hastalığına yakalanmışım. Bu durumdan rahatsız olan doktor, hastalığıma açıklık getirerek havayı dağıtmaya çalıştı.

“Beynindeki temporal bölgenin hasar görmesi nedeniyle beyin hücreleri yenilenmiyor. Sinir sistemi içindeki nöronlar olduğundan hızlı hareket edince gülme krizi gerçekleşiyor”

Bunları anladım da, beynimin nasıl hasar gördüğünü anlamadım. Hastalığıma, yıllar önce kaldırımda yürürken başıma düşen saksı neden olmasın… Doktor “Hayır” anlamında kafasını salladıktan sonra anlatmaya devam etti:

“Görgü tanıklarının ifadesine göre, yamuk yürüdüğün için düşüp başını polisin copuna değdirmişsin”.

Tam ikna olmuştum ki, yanımda yatan hastanın sorusu kafamı karıştırdı.

“Doktor bey, futbolculara neden bir şey olmuyor?”

Doktor, hastayı “O başka, bu başka. O işte şike olur, bu işte şike olmaz” diyerek tersledi.

Sonrasını merak ediyorsun değil mi, bey baba. Sonra, polisin copu Adli Tıp’a gitti. Adli Tıp, tatile girdi. Ben, gülme krizlerinin birinden çıkıp diğerine girdim. Baktım olacak gibi değil, kendi kendime “Yahu beni devlet güldürdü. Ben neden boşu boşuna gülüyorum?” dedim. İlçemizin kaymakamına gidip derdimi anlattım. Konuya, kahkahalar atarak basurdan girdim gülme krizinden çıktım. Sözlerimi “Saygılarımı sunarım” diyerek bitirdim. Sayın kaymakam da bir kahkaha attıktan sonra “Haklısın” dedi ve ekledi:

“Gördün mü bak, her şeyde bir hayır vardır. Gülmekten basurunu unuttun. Fena mı oldu?”

Senin anlayacağın bey baba, artık bedava gülmüyorum. Çünkü sayın kaymakam bana özürlü maaşı bağlattı.

“Arada bir yanıma gel, vatandaş mutlu insan görsün” dedi.

Dediği gibi yapıyorum. İlçemizde düzenlenen halk toplantılarını hiç kaçırmıyorum. Gülüyorum, güldürüyorum. Bu nedenle ilçemizin en mutlu adamı seçildim. Bununla da yetinmedim. “Memleketimizin en mutlu adamı” yarışmasına katıldım. Şimdi sonucu merakla bekliyorum.

İşte böyle, bey baba… Birer çay daha içelim. Gülelim eğlenelim.

“Gülmek güzel şey” deme sakın bana…

Diğer Yazıları