Sonbaharın kör karanlığında, soğuk yatağımda sensizliğin boşluğunu yaşıyorum.
Gidişinle arkada bıraktığın yalnız iki göz ve iki el değildi.Sana uzanan ellerim,bakan gözlerimin ardında hayal dahi edemeyeceğim karlı dağlar,çoşkun akan ırmaklar ve kabaran dalgalar bırakmıştın sahillerimde.
Oysa sen biliyordun, sensizliği yaşarken içine düştüğüm durumu.Yerini hiçbir mevsimin, hiçbir ilkbahar çiçeğinin dolduramayacağını biliyordun.
Yağmurların kaldırımları dövdüğü sonu görünmeyen sokaklarda kaybolduğunda içime düşürdüğün korun alevleneceğini,beni benden alıp yangın yerine çevireceğini kalbimi; biliyordun...
Ayak seslerinin,gölgenin ve kokunun uzaklaşmasına,beni terketmesine kadar ayırmadım gözlerimi senden.Vücuduna sardığın kolların,bükülmüş ince kıvrımlı boynun ve gözleri yerlerde...Belkide gözyaşlarını yağmura katarak şemsiyesiz,ıslak vücudunun altında titreyen diri teninle kavga eden kalbinin sesine aldırmadan gidiyorsun.
Dört duvar arasında soğuk ve ürperen vücuduma sarılarak tekrar tekrar geliş ve gidişinin anlamını çözmeye çalışıyorm.
Bundan böyle rüyalarda;çöllerde seraplara sığınacak ve gözlerinden yağmur damlalarına karışan yaşların anlamını soracağım.
Biliyorum.Yine kaçamak cevaplarla geçiştirmeye,konuyu değiştirmeye çalışacaksın ama,artık kararlıyım.Soğuğa sarılan vücudum ve benliğimin verdiği ortak karar bu. Dönmem imkansız.
Hatta bir ara arayıp eve davet etmek ve kararımı açmayı dahi düşündüm.Sana olan hastalığımı anlatmak... Düşüncelerimin,sana olan bağımın, saplantıya dönüşmeye başlaması korkutuyor beni. Sonra diyorum.Ya gelmezse!Ya telefonu yüzüme kapatır ve üstelik yanlış anlarsa!İşte o zaman kahrolurum.Bu kenar kenti,güneyin metropolü dar gelir.Sığmaz olur düşüncelerim dar ve kimsesiz sokaklarına şehrin.
Daha önce de böyle bir şey denemiştim aslında!Binbir türlü bahanelerle binlerce kilometre ötelerden davet etmiş ve getirmiştim seni.Ancak günler sonra kapıma geldiğinde karşılaştığım durum şok etmişti,bütün ümitlerimi alıp çöllere savurmuştu.Bir kez daha küfürler savurmuş ve feleğe düşman kesilmiştim yeniden.Zil çaldığında heyecandan fırlayacak gibi olan kalbimi bastırmaya çalışırken yalnız benim için geldiğini düşünerek kendime yeni yerler ayırtmıştım hayatımda...Ancak yalnız değildin!Yanında taşıdığın siyah şemsiyeli karanlık gölgelerin gözleri güzel de olsa hayallerim suya düşmüş, seninle geçireceğim saatler zehirden daha acı gelmişti ... İşte o zaman kahrolmuş ve sana kendimi anlatamamanın,dokunamamanın,kana kana susuzluğumu giderememenin, ay yüzünü doya doya seyredememenin burukluğu içerisinde geldiğiniz gibi merdivenleri inerken peşinize takılan gözlerim karalıklarda kaybolan silüetinizle oynuyordu...
Gelip yanıma oturmayacaksan,konuşmalarımız aynı satır aralarındaki düğmeleri çözmeyecekse,aynı kelimelerde birleşmeyecekse ne anlamı kalır senli ve senziliğin bu alemde.Çağırmak ve yüzüstü kalmaktansa , uzaktan gönül vermek en onulmaz yaralar açsada kalplerin derinliklerinde bari hayal kuşlarımla seni yaşarım diyorum...Yeter ki biraz ümit ver.Böyle tek taraflı gönlümün kabarması bitiriyor beni. Üstelik sen de biliyorsun bunu.
Gökyüzünü süsleyen bulutlar,en ücra köşelerine;çıkmaz sokaklarına kadar teslim almış şehri.Sis bulutları içerisinde yönünü bulamayan iki genç parkların kavak yellerine bırakmış akıllarını.
Aklım ve kulağım kapıda.
Gelse ve bulutlarının arasına alsa diye bekliyorum; bulut gözlü, gök bakışlı sevgilinin beni...