Bir çocuk gördüm; yüreği yaralı, gözleri kanlı. Yanına yaklaştım usulca. Yaralı yüreğine merhem olmak, yaraları kabuklandırmak ve izi kalmadan silmek istiyordum. Ayağındaki terlik yüreğimi üşütüyordu. Yanına oturdum. Korku ve kanlı gözlerle baktı bana oysaki akranlarının gözleri masumiyet kokardı. Gözlerindeki masumiyetliğini gölgelemiş etrafındaki vicdansızlık. Bakamadım daha fazla, baktıkça utanç duyup, toz olup savrulmaktan korktum. Ah be güzel çocuk bunu sana kim yaşattı diye soramadım, kimsin diyemedim. Çocuk da sessizleşmişti. Havada kar kokusu olmasına rağmen ayaklarında neden terlik vardı ki? Sessizliğin çok sesli çocuk, yüreğindeki sessiz çığlıklarla sağır ediyorsun beni. Düşünmeye başladım; düşündükçe kaybolmak... Sorularımı sormayacağım çocuk, bu havada üşüyen ellerinin sebebi kim diye sormayacağım. Soruların cevabı insanlıkta gizli çünkü. Yoksulluğu biz giydirdik üzerine ve seni terk ettik sessizce. Kendisini düşünmekten başka işe yaramayan zavallı insanlık. Dallarında kararıp solan gülleri bilir misin güzel çocuk? Onlara benziyorsun. Ve ben her onları gördükçe içim solar. Sıkıldın benden değil mi? Kağıt arabana bakıyorsun. Sana verdiğim rahatsızlığın bedelini ödemek istiyorum çocuk. Kal dersem kalır mısın acaba? Çocuk baktı yalnızca ve ayağa kalkıp arabasını hareket ettirmeye başladı. Kara gömülü yıkılı yuvana gidiyorsun belki de. Bana son bir bakış attıktan sonra ilerlemeye başladın ne yapacağımı bilmiyordum yola doğru yaklaştı çocuk ben arkasından bakmakla yetindim. Çocuk uzaklaşmaya başlamıştı . Bir süre sonra bakışlarımı önüme eğdim. İçimdeki derin ve karanlık boşlukla baş başa kalmıştım. Sükunetle kararıyordu hava. Kalkıp sıcak evime gitmeliydim, üşüyordu ellerim. Çocuğun evi de sıcak mıdır acaba? Kim bilir bir evi bile yoktur belki. Beynimdeki sesleri susturmak istiyordum. Gece olunca daha çok ses çıkaracaklardı. Gecenin koynuna gömülsem de değişen bir şey olmayacaktı. “Dünyada yüreğime en yakın olan varlıklar çocuklardır” demişti Goethe. Bu benim içinde geçerliydi lakin yüreğim yalnız. Yalnızlığımı her gün biraz daha süslüyordum canımı yaka yaka. İçimdeki en iyiye ayak uydurmaya çalışıyordum fakat içimde iyi yok. Bir çocuğu görmüştüm ve yalnızca görmekle yetinmiştim uzatamamıştım elimi. Zamanda kaybolmak ve bu zaman dilimini hiç yasamak istemezdim fakat etrafımdaki yüreği yaralı masum canlar bunu bana hatırlatıyorlardı büyük bir inatçılıkla. Amaçsızca yerimden kalkıp yürümeye başladım. Sessiz bir cinnet geçiriyordum sanki. Gözlerimden dökülen taneler ve beynimdeki bu gürültü bunu yansıtıyordu. Yürümeye devam ettim. Susmuyordu beynim ve ruhum acıdan inceldikçe canım yanıyordu. Nefes almaktan iğrenir olmuştum adeta. Oysaki çocuk çok cesaretliydi nefes almak uğruna hayata karşı adil olmayan büyük savaşlar veriyordu. Savaşın olduğu yerde barış da olur ve bu savaşın galibi sen olacaksın güçlü çocuk, ben savaş vermekten bile acizdim. Ölmek istedim, acılarıma ve içimdeki gürültüye bir son vermek istedim. Korkaklığıma sarılarak yürümeye devam ettim..
Arzu PADAK. Van'ın Erciş ilçesinde ismi pek bilinmeyen bir köyde doğdum. İlkokulu köyde okuyup ortaokulu yatılı bölge okulunda okudum. Hakkari Sağlık Meslek Lisesinde lise eğitimimi tamamladım. Şu an Malatya İnönü Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümü öğrencisiyim.