Dördüncü dünyanın bilmem kaç milyonuncu insanı; bir şair. Sıradan, diğerleri gibi. Şiirleri de. Aynısı, tıpkısı olmasa da aynısı. Yazdıkları, yazamadıkları, düşündükleri, söyledikleri, yaşadıkları… Her şeyi bilmem kaç milyon insanla bilmem kaç bin şairle aynı. Her sabah geç kalkar. Çünkü gece boyunca; şiir yazmıştır, yazamamıştır, yazmaya çalışmıştır, sigara içmiştir, camdan bakmıştır, ağlamıştır. İlhamı, ona adını fısıldayan bir kadında aramıştır; Yaşaarr! Bu kadın Yaşar’ın arkasından ona seslenir sessizce. Sessizce ama duyurarak, a’ları yayarak. Hep arkasından… Hiç önünden seslenmemiştir. Çirkinmiş midir? Şairler çirkinlere aşık olmamıştır, üç dünya boyunca. Yüzünü şairin arkasında saklayan bu kadın, bazen en tepeden atlayan aşığının boşlukta da olsa-düşerken- elinden tutmak isteyerek ardından atlayacak kadar iyi; bazen şairi üçüncü tekil şahıs yapacak kadar kötüdür. Bu kadın yüzsüzdür. Yüzü yoktur. Vardır ama çoktur. Düşününce hiç yoktur. Yüzünü şairinden alır. Karakterini de. Gitmesine ya da kalmasına şairi karar verir. Bu kadın tüm şairlerin acziyetine uğramıştır. Yaşar’ın da. Aynısı. Tıpkısı olmasa da aynısı.
Dördüncü dünyanın bilmem kaç milyonuncu insanı, bir gün-evet bir gün, bir gece değil çünkü gece böyle bir karar alamaz şairler- bir şiir yazmaya karar verir; aşırı mutlu bir şiir. Bu bir isyandır, başkaldırıdır. Devrim olamayacak kadar küçük bir karardır, yazılamayacak kadar büyük. Bu kararı almasının nedeni -tıpkısı olmasa da-aynı olmamak mı yoksa hayatının karanlığında ona ışık tutacak bir sebebe bağlanmak mı? Yaşar buna karar veremez. Karar vermesine gerek de yoktur, sadece yazacaktır. Düşünmeye başlar. Aşırı mutlu bir şiir nasıl yazılır? Terkedilmiş kadınlar ve erkekleri, terk etmiş kadınlar ve erkekleri, sokak çocuklarını, dünya doyarken açlıktan ölmüş kuşları nasıl yazdıysa öyle yazılır. Yaşamak der Yaşar ve koyulur yollara. Çantasını hazırlar. Bir şairin alacakları bellidir yanına; defter, kalem, su, selpak-hayır selpak almayacak, çünkü mutlu bir şiir bu-, bisküvi. Matarası yoktur bu şairin, bu yüzden tuz almasına da gerek yoktur. Yarım litrelik bir pet şişededir suyu. Nasıl olsa her yerde vardır su, her yerden alabilir. Kim bilir belki su alırken bulur mutlu bir hadise. Her şey nedenlidir. Şimdiye kadar bir matarası olmamışsa şairken, aynısıyken, bunun bir nedeni olmalıdır. Pencereden çıkar şair, şairler kapı kullanmaz. Kapıdan çıkarlarsa da pencereden atlarlar. Kaçıncı kattan atlarlarsa atlasınlar bir yerleri kırılmaz, çünkü atlamamış yürümüşlerdir, dört ayak üzerine düşmüşlerdir, dört ayak üzerindedirler. Yaşar da pencereden yürümüştür yoluna…
Bir kadın; kahkaha atan mutlu bir kadın. Üstelik sesi uzaktan gelir. Öyleyse çok daha mutlu bir kadın. Şair sese doğru yaklaşır. Güzel de bir kadın. Kumral, yeşil gözlü, kirpikleri uzun, saçları dalgalı, güzel bir gülüşü var. Evet, evet mutlu olmalı. Onu izlerse aşırı mutlu bir şiir yazabilir. Dördüncü dünyanın bilmem kaç milyonuncu insanı ilk seferde bulduğunu düşünür, üç dünya boyunca olduğu gibi. Arkasından yürür kadının. Başrol kadın. Ona bir isim bulmalıdır; Ayşe. Klasik. Ayşe salına salına yürümeye başlar, o da. Bakkala girer, o da. Gazetelere bakarken kadını dinler. Hoş bir sesi vardır; mutlu bir ses. Çikolata alır, meyve suyu alır. Fasülye, prinç almadığına göre gerçekten mutlu bir kadın. Evine kadar gelir arkasından. Güzel bir ev. Kesin mutlu bir kadın. Birkaç mutlu an yakalamalıdır yazacak. Çikolatayı yazacak değil ya! Akşam olur, perde kapanır, göremez şair bir şey. Beklemeye başlar. Sabah olmak üzeredir, kapıya çıkacaktır muhakkak. Kapı açılır, başka bir kadın çıkar. Beklemeye başlar, Ayşe çıkacaktır. Ayşe hiç çıkmaz. Sabah çıkan kadına Fatma der. Daha klasik. Akşam Fatma’yı beklerken Zeynep gelir eve. Zeynep kim? Sabah olur, Ayşe çıkmaz, Fatma ve Zeynep de. İsimsiz bir kadın çıkar, şair bir isim vermez ona. Çünkü çirkindir. İsimsiz kadından sonra deliye dönen şair eve girer. Evin kapısı kolayca açılır ona. Dördüncü dünyanın tıpkısı olmasa da aynısı bir şairdir. Pencereye vurur, kapıdan atlar. Her şeyden bir tane vardır evde. Tek yatak, tek dolap hatta tek tabak, tek bardak. Ayşe ve Zeynep nerededir? Aynısı olduğu için bulamaz. ‘Beni aşar bu mevzu’ der Yaşar. Koyulur yollara tekrar. Bir halı sahada top sektiren genç bir adam görür. ‘Hafta içi bu saatte buradaysa mutludur’ der. Bir kadın kadar karışık da değildir hem. Mutluluk daha kolay bulunur erkeklerde. Yüzünde tebessümle top sektirişini izler. Bir şiir yazılabilir mi? Toptan bir şiir çıkar mı? İzler şair anlamsızca. Bir süre sonra topun gencin ayağında gidiş gelişi anlamsızlaşır. Top rengini kaybeder. Giderek topluktan da çıkar. Balon olur, taş olur, küçülür, sonra filiz olur, filiz adamın ayağında yeşerir, ayak uçlarına kökleri sarılan minik bir ağaç olur. Vurdukça şiir çıkar. Aşırı mutlu şiir, der Yaşar. Defterini kalemini çıkarır. Topu izler dikkatlice. Çiçek açar, arı gelir, polen alır, çiçek solar genç vurdukça. Vurdukça solan çiçek yerini taşa bırakır, vurdukça taş büyür. Sonunda kaya olur, genç sektiremez. ‘Bir topa sahip çıkamadım, bir de dünyaya’ der genç, ağlar. Yaşar selpak almadığına pişman olur. Koyulur yollara tekrar.
Uzaklara gider Yaşar, çok uzaklara. Üzüntüden uzaklara gitmek ister. El sallar, lüks bir araba durur, bir adam güler camdan. Güzel güler adam, mutlu olmalı. Zengin olmalı, zenginse istediği her şeyi vardır. O zaman mutlu olmalı. Konuşmaya başlar onunla; Mutluluk nerede? Mutluluk paradır, der. Paradan şiir çıkar mı? Bir telefon gelir. Yükseltir sesini zengin adam; “Gökyüzüne çıkamıyorsa atın kentten!” Yaşar’a döner adam. Cüzdanını açar, içinde bir sürü yıldız vardır. Cüzdanı ıslak. Ağlatmış olmalı yıldızları, acıtmış olmalı. Bir kartvizit uzatır; ‘Kentime gelmek istersen beklerim’ der, sırıtarak. “Gökyüzüne yıldızlara basarak çıkılır” yazıyordur. Köşede bir yıldız ağlıyordur. Ağlayan yıldızlardan mutlu şiirler çıkmaz, der şair. Arabadan iner. Koyulur yola, yürür, yürür. Az gider uz gider, bir dere tepe gitmediği kalır. Bir adam görür hayal meyal-o kadar uzakta-. Daha da hızlanır Yaşar. Yaklaştıkça aradığı kişinin o olmadığını gösterir üzerindeki kıyafetler. Mutlu olma ihtimali yok bu adamın, giyimi düzgün değil bir kere. Bir meczup olsa gerek, çok daha dertli. Yol sorar ona, yolun sonunu. ‘Yolun sonu sonsuzluktur’ der meczup. Şair şaşırır bu cevaba. Mutluluğu tanıyıp tanımadığını sorar. ‘Seni tanımak mutluluk’ der meczup. Yaşar durur. Deli herhalde, der. Geri döner, geriye yürür. Nereye bilmez. Yürüdüğü uzun yol umudu yavaş yavaş kayboluyordur. Bir bahçe görür. Yaşlı bir adam ve kadın oturur. Adamın eli kadının elinin üzerindedir. Belki mutluluğu buldum, der. Seslenir fakat duyulamayacak kadar uzaktadır. Koşmaya çalışır kalan gücüyle. Mutluluğun fotoğrafını çekmeli hiç değilse, bu kadar mesafe aşmışken. Kadının sırtı dönüktür. Adama bakar, başını sallar selam vermek isteyerek. Adam ağlamaya başlar; “Suyun var mı? Su var mı? Karım susuzluktan ölecek. N’olur su ver bana!”. Dördüncü dünyanın bilmem kaç milyonuncu insanı çantasına bakar. ‘Pet şişe. Pet şişeme su almıştım. Nerde?’ sağına, soluna bakar. Arkasına doğru yürümeye başlar. Suyunu arar her yerde. Matarası olsaydı, su verebilecektir, kadın ölmeyecektir. Neden almamıştır ki bir matara? Tuz olmasa da olurdu. Yere bakar, göğe bakar, yeşile bakar, denize dahi bakar suyunu bulamaz. Ama bulmalıdır, kadın ölecektir. Aşırı mutlu bir şiir yazamasa da mutsuz bir şiire sebep olmamalıdır. Ne düşünmüştü? Her şeyin bir nedeni vardır. Matarası yoksa bunun nedeni vardır. Pet şişeye koymasının kaybetmesinin de mi bir nedeni vardır? Kadın ölmeli midir? Ölecekse engel olamaz ki! Ama su bulursa adamın aşırı mutlu olmasına sebep olacaktır. O ânı yaşamalıdır. Aşırı mutlu bir şiir yazacaktır. O kadar yol gitmiştir ki suyu ararken, kendini evinin sokağında bulur, evine çıkar. Masasının üzerinde bulunan suyu görür. Gözleri güler; ‘Buldum, buldum!’. Koşar şair, durmadan, gülerek… Aşırı mutlu bir şiir yazacak olmanın heyecanı vardır, onu kilometrelerce yolu üç kere arşınlatan bir arzusu. Adamın yanına gelir, adam hala su diye haykırmaktadır. Suyu verir şair, adam suyu fırlatır. Yaşar şaşırır, sırtını ona veren kadına bakar. Kadın yoktur, kıyafetlerin içi saman doludur. Şair geri geri gider. Pet şişesine takılır yere düşer. Eline alır suyu. İçindeki damlaları görür. Damlaların birinde gülümseyen meczubu görür. Ne demiştir meczup? Seni tanımak mutluluktur. Evden çıkışını düşünür; bir arayış. Evden ikinci çıkışını düşünür; mutluluk. Her şeyin bir nedeni vardır. Matarası yoksa pet şişesi, pet şişesi varsa suyu, suyunu unuttuysa… Defterini ve kalemini çıkarır;
Aşırı Mutlu Şiir
Su benim/dir
Ben beni bildim
Sonsuzluk da benim/dir
Mutluluk da benim/dir
Dördüncü dünyanın bilmem kaç milyonuncu insanı; bir şair. Üç dünya boyunca olanlar gibi. Aynısı. Tıpkısı olmasa da aynısı.