Menu
Haberler • "YAŞ YETMİŞBEŞ, YOLUN NERESİ EDER?"

"YAŞ YETMİŞBEŞ, YOLUN NERESİ EDER?"

Yarın, 14 Nisan, 75. yaşıma giriyorum.

Yaş yetmişbeş! Cahit Sıtkı, 'Yaş otuzbeş yolun yarısı eder' demişti, bense 'Yaş yetmişbeş, yolun neresi eder?' diye soruyorum, evet neresi?

Sorunun bir de öteki yüzü var: Buraya kadar nasıl yaşadın? Doğrusu, arasıra yakınsam da, benimkisi sıradan bir hayat. Eliot'ın 'J.Alfred Prufrock'un Aşk Şarkısı' şiirinde söylediği gibi, 'kahve kaşıklarıyla çıkardım ömrümün tutarını';-kahve kaşıklarıyla, evet, küçük acılar ve küçük bahtiyarlıklarla!

Arasıra yakınsam da o küçük bahtiyarlıkların belleğimin ceviz sandığını süsleyen altın varaklarıyla yetindim; yerim olan'la yetindim,-fazlasını hiç istemedim! ('Yetin yerin olanla! Hoca'dan öğrendim bunu). Babam da, istememeyi öğretti bana.-istememenin erdemini! Beni ihtiraslı sananlar oldu, öyle olsaydım eğer, hiç yerim olanla yetinir miydim? Kira evinde oturuyorum, üniversitedeki maaşımla, emekli maaşımla (Emekli Tanıtım Kartı'mın arkasında, 'hizmet süresi: 38 yıl 04 ay' yazılı) ve yazılarımın mütevazı geliriyle yaşıyorum. Bir 'darbe-i ma'kûs' ile sol gözümle okuma yeteneğimi yitirdim,-okuryazarlığım sağ gözümün lütfuna kaldı. İki küçük güneşim var;- 'fezâ-yı ferdânın küçük güneşleri'!: Mercan ve Yunus Ali... Kitaplarım var, evime sığmayan bir kitaplıkla... Şiirlerim, düzyazılarım var, yazları Yahşi yalısı günlerim!-daha ne isterim ki!

Ve elbette dostlarım var,-beni seven insanlar! Benim çok ama çok sevdiklerim, bağlandıklarım. Hep birlikte olmak istediklerim. Düşmanlarımsa çoktur. Birçoğunun bana neden düşman olduklarını bilmem,-tanımam bile! Bilmezler ki, ben Melamî meşreb biriyim. Ayrıca hep tekrarladığım bir sözüm vardır: 'Türkiye'de birey olmak, düşman edinmekten geçer!'. Doğru, eleştirdiğim için üzdüklerim, öfkelendirdiklerim de olmuştur. Ama bu eleştirilerimde haksız mıydım;- belki biraz alaycı, sivri dilli? Gülmeyi ve güldürmeyi severim ben; benim Janus'umun bir yüzü gülendir, öteki yüzü güldüren! Mizah yeteneğim de vardır galiba [İrfan Külyutmaz buna tanıklık eder mi, bilemem...] Ama kendi kendimle dalga geçmekten haz duyduğuma dostlarımın, yakınlarımın tanıklık edeceklerinden hiç kuşkum yok. İnsanın en aptalı, ironiyi ciddiye alandır: 1987'de, Sedat Simavî Edebiyat Ödülü'nü kazandığımda, benimle röportaj yapan hanım kıza, ödülü kazanan 'zaman şiirleri' adlı kitabımın 'son elli yılın en iyi şiir kitabı' olduğunu söylediğimde, muhabir hanım 'ama biraz mütevazı olmanız gerekmiyor mu?' deyince şu cevabı vermiştim: 'Çok mütevazıyım, son yüzelli yılın en iyi şiir kitabıdır da diyebilirdim!'

Hayatımda iki işim oldu. Gazetecilik ve öğretmenlik. İkisini de çok sevdim. Bir mesleği sevmek, onu iyi yapabilmenin ön koşuludur. Hocalıkta, öğrenciyle tartışmak, sorgulamak, analitik düşüncenin yolunu açmak, asıldır. Hiç tevazu göstermeden söylemeliyim: İkisinde, gazetecilikte de, öğretmenlikte de iyiydim. 'Hocalıkta çok iyi' olduğumu söylediğimde, 'biraz mütevazı ol, bırak da bunu başkaları söylesin!' diyenlere hep şu cevabı veririm: 'O kadar çok şeyi kötü yapıyorum ki, bırakın da bir şeyi iyi yaptığımı söyleyeyim!' Bazı açıkgözler, hemen neleri 'kötü' yaptığımı öğrenmek isterler. Yağma mı var, hiç söyler miyim!

Şunu da ekleyeyim: Milan Kundera 'Gülmesini bilmeyen Avrupalı olamaz!' demişti. Bu 'nükte züğürdü' gidişle Avrupa Birliği'ne zor gireriz biz!

Bu yazının yanlış anlaşılmaması için peşinen söylemeliyim: Sağlığım Allah'a çok şükürler olsun, yerinde. Ama elbette defterin sayfaları azalıyor: 'Bulanık Defterler'de söylediğim gibi, 'güzün defteri' bu! 'Kaç sayfa kaldı? İnceliyor defter; sayfalar azaldı. Ve şimdi, 'yaş yetmişbeş, yolun neresi'yken, geriye çeviriyorum defterin sayfalarını, orada, güneş sarısı diriminde altın varaklara yazılmış günler var,-küçük bahtiyarlıklar! Onları okuyorum, hayal ediyorum şimdi...

Ve bir beyit:

'Dünya biter o yerde ki mağlup olur hayal,

Temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün.”

(ZAMAN, 13.04.2011)