10 NİSAN 1997 TARİHİNDE ANKARA’DA VEFAT EDEN RAMAZAN DİKMEN, OSMANGAZİ BELEDİYESİ – TÜRKİYE YAZARLAR BİRLİĞİ BURSA ŞUBESİ İŞBİRLİĞİYLE 7 NİSAN 2012 TARİHİNDE BURSA DA ANILACAK.
RAMAZAN DİKMEN KİMDİR:
Ramazan Dikmen, 1956’da Karyağmaz köyü / Dursunbey / Balıkesir'de doğdu.
İlköğrenimini Karyağmaz'da, hafızlık eğitimini Dursunbey'de, ortaöğrenimini 1970'de yatılı öğrenci olarak İstanbul İmam Hatip Okulu'nda tamamladı (1977). Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat-Maliye bölümünü bitirdi (1981).
Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu'nda Müfettiş Yardımcısı olarak işe başladı (1983). Aynı Bakanlıkta kısa bir süre de Vergi Kontrol Memuru olarak çalıştıktan sonra, Fransızca mütercimi olarak Devlet Planlama Teşkilatı'na girdi (1988). Eğitim-araştırma göreviyle bir süre Brüksel'de bulundu (1989-1990)
Edebiyat hayatına 1974’te Akşam gazetesinde yayınlanan bir öyküsüyle başladı. Hasan Aycın, Ahmet Şirin, Ömer Lekesiz ve Yusuf Ziya Cömert ile birlikte Kayıtlar dergisini çıkardı (45 sayı, 1990-1995). Öykü ve yazıları Aylık Dergi, Mavera ve Kayıtlar dergileriyle Selam gazetesinde yer aldı.
Öykü kitapları dışında Tükenerek Çoğalmak (2004) adlı anı-deneme-günlük ve mektup, J. K. Galbraith’den çeviri kitapları bulunmaktadır.
Kıyıya Vuranlar’ıyla Türkiye Yazarlar Birliği 1997 Hikaye Ödülü’nü kazananRamazan Dikmen 1997’de Ankara'da vefat etti.
Öykü Kitapları:
Kıyıya Vuranlar (İz, İstanbul 1996, 10 öykü: Muhayyer; Sen Değil Ayak Seslerin; Geriye Kalan; Susan Adamın Hikâyesi; Sonrası; Kıyıya Vuranlar; Geçende; Eski Çamlar; Sır; Bir Akşam İçin Ön Çalışma)
Afife Ablanın İncileri (Hece, Ankara 1998, 14 öykü: Mektuplar Konuşmak; Günah; Ağlama Güncesi; Kartpostal; Yavuz; Arada; Defter; Ödül Töreni; Afife Ablanın İncileri; suskun Papağan; Sessiz Güvercinler; Yakın; Portre; Gölgeler ve Kervanlar)
Muhayyer (Hece, Ankara 2006, 24 öykü: Muhayyer; Sen Değil Ayak Seslerin; Geriye Kalan; Susan Adamın Hikâyesi; Sonrası; Kıyıya Vuranlar; Geçende; Eski Çamlar; Sır; Bir Akşam İçin Ön Çalışma; Mektuplar Konuşmak; Günah; Ağlama Güncesi; Kartpostal; Yavuz; Arada; Defter; Ödül Töreni; Afife Ablanın İncileri; suskun Papağan; Sessiz Güvercinler; Yakın; Portre; Gölgeler ve Kervanlar)
SUAVİ KEMAL YAZGIÇ
TÜKENEREK ÇOĞALAN YAZAR: RAMAZAN DİKMEN
Üniversite yıllarımda tanıştığım Rasim Özdenören “bak seni kiminle tanıştıracağım” diyerek o yıllarda çalıştığı Devlet Planlama Teşkilatı’nda bir odaya götürdü beni. Girdiğimiz odada gözlüklü bir adam okuduğu kitapta besbelli o an okuduğu cümleyi tamama erdirdikten sonra ayağa kalkarak bize “hoş geldiniz” dedi. Sağ taraftaki pencerenin aydınlattığı odada Ramazan Dikmen ile ilk defa karşılaşmış oldum böylece. Daha sonra kah Rasim Abi ile birlikte kah tek başına pek çok defa ziyaret ettim merhum Ramazan Dikmen’i. Ancak onu ne zaman hatırlasam o ilk an gelir aklıma. O gün ne okuduğunu bilmiyorum. Ancak onu hep ışık sağdan gelirken kitabına yönelmiş olarak hatırlarım. O titiz, duygusal, entelektüel, nazik ve mesafeli ama asla soğuk olmayan biriydi. Çok prensip sahibi biriydi ve zaman zaman prensipleri dolayısıyla celalli yönü açığa çıkıyordu ama asla kırıcı değildi.
NİÇİN İMAM HATİP?
Merhum Ramazan Dikmen, 5 Şubat 1956’da Balıkesir'in Dursunbey ilçesine bağlı Karyağmaz Köyünde doğdu. İkisi de ümmî olan rahmetli babası ve annesinin gayreti ile Dikmen on üç yaşında hıfzımı ikmal etmiş biri oldu. İlköğrenimini Karyağmaz'da, hafızlık eğitimini Dursunbey'de tamamlayan Dikmen, ortaöğrenimini 1970'de yatılı öğrenci olarak İmam Hatip Okulu'nda yaptı. İstanbul İmam Hatip Okulu’nu bitiren Ramazan Dikmen yıllar sonra Atasoy Müftüoğlu’na yazacağı mektupta sadece kuşağını değil hepimizi eleştiren meselelere neşter vururcasına ama özeleştirinin de en ağırını yaparak “Yoksul halkın dişinden tırnağından arttırdıklarıyla yaptırdığı İmam-Hatip okullarında okutulduk biz Ağabey. O okulları bizim için açan halkın derinlerdeki ifade edilmemiş beklentisi herhalde bizim bugün içinde bulunduğumuz konumlar değildi. Bana öyle geliyor ki, halk bizim bürokrat, kaymakam, müfettiş olmamızı değil, Mahmut Bayram, Celalettin Ökten olmamızı istiyordu. Bizse, Müslüman halkın bu safiyane, bu halisane niyetlerine ihanet ettik. Bundan ağır hesap olur mu Ağabey!” diyecekti.
İLK HİKÂYE
Ramazan Dikmen’in ilk hikâyesi 1974’te Akşam Gazetesi'nde yayınlandı. 1977’de girdiği Ankara Siyasal Bilgiler Fakultesi'nin İktisat-Maliye bölümünden 1981’de mezun olan Dikmen üniversite yıllarında Cemal Şakar, Rahmi Kaya, Ömer Lekesiz, Yusuf Ziya Cömert, Üzeyir Sali, Hüseyin Bektaş gibi edebiyat duyarlığı yüksek insanlarla yoldaşlık etti. Askerliğini Polatlı ve Ankara'da yaptıktan sonra 1983’de Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu'nda Müfettiş yardımcısı olarak işe başladı. Aynı Bakanlıkta kısa bir süre de vergi Kontrol Memuru olarak çalışan Dikmen 1988’de Fransızca mütercimi olarak Devlet Planlama Teşkilatı'na girdi. Eğitim-araştırma göreviyle 1988 ile 1990 yılları arasında bir süre Brüksel'de bulunan Dikmen yurda döndükten sonra 1990 Kasım'ında Hasan Aycın, Ahmet Şirin, Ömer Lekesiz ve Yusuf Ziya Cömert ile birlikte Kayıtlar dergisini çıkardı (45 sayı, 1990- 1995). Kayıtlar Dergisini çıkardı.
Ömer Lekesiz bu dergi serüveninin Ramazan Dikmen'le kesişen yönlerinden bir kısmını Nurettin Durman'a www.dunyabizim.com sitesi için şöyle anlatmıştı: “Mavera kapanınca Hasan Aycın'ın da desteğiyle Yusuf Ziya Cömert, Ahmet Şirin, Ramazan Dikmen bir araya gelip Kayıtlar dergisini çıkardık. Yüksek perdeden konuşup yazıyor, siyasetle edebiyatı buluşturmaya çalışıyorduk. Sonra da yazdıklarımızla oturup dalga geçiyorduk: “Siz kimsiniz, kardeşim diye sorsalar, bizler kitabı olmayan yazarlarız deyip boynumuzu bükeriz” diyorduk. Gençtik, bıçkındık, ateşliydik, radikaldik...”
VEFATI
Ramazan Dikmen’in öykü, deneme, günlük, eleştiri ve Fransızcadan çevirileri Aylık Dergi, Mavera, Yönelişler dergileri ve Selam Gazetesi’nde de yer aldı.
1995 Temmuz'unda sağlığı bozulan Ramazan Dikmen’e 1996 Mart'ında karaciğer kanseri teşhisi konuldu. Aynı yıl ilk hikaye kitabı Kıyıya Vuranlar’ı yayınlanyan Dikmen 10 Nisan’da Perşembe gece yarısı vefat etti. Hacı Bayram Camiinde ikindi namazından sonra kılınan cenaze namazından sonra isteği üzerine Ankara Bağlum'da defnedildi.
Ahmet Kekeç hatırasına kaleme aldığı yazıda vefatını kabullenmemişliğini de anlatırken şunları söylüyordu: “Bence de Ankara'da o. Dikmen vadisinde... Çantası, gözlüğü ve kafasında binbir öykü taslağı, mütemadiyen "Yenişehir-Kızılay" hattını turalıyor. İş dönüşü Fatih Yurdakul'a uğruyor. Alaeddin abiyle çene çalıyor. Necip'i sarakaya alıyor. "Nuri abi" derken kalbi titriyor. Oturur oturmaz hemen bir deve yakıyor. "Benim çay açık olsun" diyor. Çayını yudumlarken sırt ağrılarından yakınıyor: Dün gece uyutmadı hayın.”
Ankara gibi hiç sevmediğim bir şehirde yaşayan nadide bir insandı Ramazan Dikmen. Onunla yeterince sohbet edemediğimi, eserlerine hakkını veremediğimi düşünüyorum.
Ramazan Dikmen’in öykülerinde “Her şey bir kader iledir…” deyişini bilenler için şimdi de yeni bir şey söylemiş sayılmam…
Az yazdı zira “Benim hikâyelerim bir anlamda kendi kendini yazan hikâyelerdir” diyordu.
Allah rahmet eylesin…
(Suavi Kemal Yazgıç’ın bu yazısı www.derinkulis.com ‘dan alınmıştır)