Menu
KIZIŞAN DÜNYANIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ
Haberler • KIZIŞAN DÜNYANIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ

KIZIŞAN DÜNYANIN KÜLTÜREL DEĞERLERİ

İnsan zaman içinde bazı kelimelerden soğuyup, onları lûgâtından siliyor. Bu konuda eski defterlerime bakacak olsam; son kullanma tarihi bayağı eskilere giden, en dipteki kelimelerden birisi de 'empati'dir. Türkçeye İngilizceden geçen bu kelime önce akademik jargonda kullanılmaya başladı. Pek beğenilmiş olmalı ki; kısa sürede jurnalistik jargona taşındı. Nihayet iyice demokratikleşerek herkese mâl oldu.

'Empati' siyâsette de en fazla kullanılan kelimelerden birisidir. Bu son derecede doğal; çünkü çağ kültür politik bir çağdır. Kültürpolitik çağ, çok kolay anlaşılacağı üzere siyâsetin kültürelleşmesini ifâde eder. Kültürel durumlar aslında son derecede kırılgandır. Bu kırılganlığı tanımayan modernlik; doğuşu ve orijinal yönelişleri itibarıyla anti-kültürel bir yol izler. Modernliğin yürütücüleri kültür galerilerine adeta fillerin züccaciye dükkanına girmesi gibi girer. Bu da anlaşılır bir şeydir. Çünkü 'kendindeki' kültürel çeşitlilikler, kapitalizmin işine gelmez. Kapitalizm, karın maksimizasyonunu güden ilişkiler ağını yerküreye yayarken, dünyaya da inceden inceye zımpara çeker. Çünkü kültürel çarşıların, evde yapılan bütün hesapları boşa çıkaracağı aşikardır. Sadece önceden hesap edilebilir olan dünya kapitalist ilişkiler ağına uygundur.

Kültürler eğer müdahale görmemişse ve 'kendinde' durumlar olarak kendi yağında kavruluyorsa mesele yoktur. Bu, kültürlerin halâ bir mahremîyet değeri taşıdığını gösterir. Kültürler yerelliği içinde kendi içine kapanır ve iç dengelerini kurar. Bu kültürel karşılaşmaların olmadığı anlamına gelmez. Kültürler, tarihsel rastlaşmalar üzerinden , Braudel'in çok sevdiğim ifâdesiyle çok 'uzun zamanlara' yayılmış olarak ve bir görgü ve tecrübe imbiğinden damıtılarak birbirlerine sirâyet eder ve birbirlerini dönüştürür. Onun içindir ki kültürlerin mahremîyetini, ne sağ kültüralistlerin yaptığı gibi kültürel özcülüğe ; ne de sol kültüralistlerin yaptığı gibi kültürlerin dargörüşlülüğüne ya da karanlığına yormak doğru olur.

Yeni kapitalizmin, eskisinden çok farklı olarak kültüralist bir refleks geliştirdiğini biliyoruz. Bu ekonomi politik dünyanın, kültürpolitik dünya ile yer değiştirmesi anlamına geliyor. Bugün âdeta bit pazarına nur yağmış gibidir. Biraz dikkatle bakıldığında, etrafımızda kültürelleştirilmeyen bir şey kalmadığını göreceğizdir. Bunu hayra yormak için ilk bakışta çok sebep vardır. Ekonomipolitik dünyanın boğucu disiplinleriyle karşılaştırıldığında kültürpolitik dünya ne kadar şenliklidir! İlki hesaplayıcı aklın duygusuzluğuyla malûlken, günümüz dünyası ne kadar duygu yoğunludur öyle? İşte yanılgılar da burada başlıyor. Bir yer değiştirme varsa, bu, akıl ile duygu arasında değil; akıl ile akılsızlık; duygu ile duygusuzluk arasında yaşanıyor. Üretim kapitalizmi kendisini akıl ile en akıldışı sonuçlara ulaştırdı. Üretim dünyayı aklîleştirdi. (Zaten kültürlerin akıl dışılığı iddiası bu aklîleştirme işleminin bir yansımasıdır). Gelin görün ki, bu aklîleştirme bir süre sonra üretim fetişizmine; onun da tıkandığı yerde acımasız militarizmlere ve savaşlara dönüştü. Son çeyrek yüzyıl içinde ise kapitalizm tavrını, kültür duygusallığı üzerinden yeniden yapılandırıyor. Bunun da gideceği yeri kestirmek zor olmasa gerekir. Bu kadar duygusallaşma, ancak Mestroviç'in ifâde ettiği üzere, 'duygu-ötesi bir toplum'un karşılığı olabilir. İşte kültürel durumların kimliklere indirgenmesi, kültür algılamalarının 'empati' gibi aslında kimsenin içinden inanmadığı, ama bol bol kullandığı kavramlarla anlatılması bu yüzdendir. Kendinde kültürel durumlar artık zâten yok. Terry Eagleton'ın da çok yerinde değindiği gibi kültürel olarak tanımlanan dünyaların 'kültürelliği' daha baştan tartışmalı. Bu kadar kültürelliğe indirgenmiş bir dünyada kültürelliğin sorunlarını düşünmek için de çok sebep vardır. Algılarımıza kültürel olarak yansıtılan dünya, o kadar da kültürel olmayan; dimağımızda plâstik tadlar bırakan, morfolojisi abartılı, ama iç derinliği yada mahremîyeti zayıf olan kültürelleştirmelerin eseridir. Bunun üzerinden şimdi duygu meselesine biraz daha yakından bakalım: Kültürelleştirmeler bir sağanak olarak geliyor ve ister siyâsette ister siyâset dışı alanlarda olsun bizi kızıştırıyor. Bu kızışmayı duygusallığa yormamak gerekiyor. Aslında duygularımızı tam da bu kızışma anlarında kaybediyoruz. Kızışmak, telâfisi güç duygu kayıplarının ifâdesidir. Bu kayıpların empati gösterileriyle telâfi edileceğini beklemek en iyimser yorumuyla safdillik olacaktır.

(YENİ ŞAFAK, 11.06.2012)