Ömer Lekesiz Yeni Şafak'ta Pazartesi günkü yazısında "Aralık ayına dikkat!" diyordu. Gerçekten de Aralık ayı kış yüzünü iyici gösterip havalar soğusa da edebiyat ortamları açısından en sıcak aydır. Çünkü bir senenin muhasebesi ve dökümü yapılacak, yılın şairleri, hikâyecileri, yazarları belirlenip ödüllenecektir.
Çeşitli edebiyat dergileri, kültür sanat sayfaları ve kitap ekleri 2009'un "en"lerini seçmek için yarışacaklar.
Ömer Lekesiz bir yılın hülasası sayılabilecek değerlendirmelerde hangi abiye ne kadar yer düşecek yönlü kaygı ve tartışmaları da ironik bir şekilde dile getirmiş. Edebiyat ortamlarındaki ağabeycilikle tarikatlardaki şeyh-mürit ilişkisi arasındaki benzerliğe dikkat çekmiş.
Edebiyatta lobicilik tartışmasından sonra yoksa şimdi yeni bir tartışmayla mı tanık oluyoruz? Aslında "abicilik" her ne kadar edebi düzlemde tartışma literatürüne girmemiş olsa bile yıllardır şifahi yakınmalar şeklinde edebiyat mahfillerinde başat konular arasındaki yerini almıştır.
Bizim mahallede abicilik 80'li yılların hareketli düşünce atmosferinden bu günlere tevarüs eden bir aidiyet biçimidir.
İstenildiği zaman başta edebiyat olmak üzere her alana adapte edilebilmektedir.
Öyle sınıfları ikişer üçer atlayanlar grubundan olmadığımız için lobiciliğe yakın tarafımız hiç gelişmemiştir.
Biz ancak üç beş kişi bir araya geldiğinde saf düzeni alabilen bir topluluğuz.
Bundan dolayı abileri gözünde büyüten ve böylelikle abilerin gözünde büyüme hevesi taşıyan ilişki tarzları sosyal-kültürel ve politik hayatın her aşamasında sıklıkla kendini gösteriyor. Yani bizde bünyemize uymayan lobiciliğin yerini abicilik almıştır, diyebiliriz.
Lobicilikle abicilik arasında pratikte ne fark olduğunu merak edenler için hemen söyleyelim: Lobicilik, çıkar ortaklığına sahip grupların müşterek dayanışmasıdır ki bu kişilerin gölgeleri gövdelerinden daha çok yer kaplar. Hatta çoğu zaman gövdesi olmayan insanlar lobi imkânlarıyla gölgelerini insanların gelip geçtikleri dört bir yana yayarlar.
Oturdukları semtlerden, okudukları mekteplere ve vakit geçirdikleri mekânlara kadar kendilerine özgü kastlar oluştururlar.
Bankalar ve holdingler tarafından okşanıp desteklenirler.
Abicilik iki imkânsızdan bir mümkün yaratma çabasıdır oysa.
Hem abi, hem de abinin etrafında dolaşıp tezahürat yapanlar her iki taraf da olması gereken yere gelememiş, yerini yadırgayanlar taifesindendir. Böyle oldukları içindir ki, hep hoşnutsuz ve hep kaygılı ve endişelidirler. Daima mevcudun bir fazlasını isterler.
Koşullar ve şartlardır 'abiciliği' doğuran biraz da. Eğer bir toplumda çok kişiden bir kişi oluşturabilecek derecede yürek geliştirememişseniz bu çoklu kişilikler kendi şahsiyetlerini bir kişinin mevcudiyetinde yok etmeye kalkışacaklar ve ayakları yere basmayan şeyhler (abiler) uçma biliyor zannedilerek müritlerince uçurulacaklardır.
Kültür-Sanat sayfalarının ve kitap eklerinin ne denli abicilik sistemini beslediğini sanırım söylemeye bile gerek yoktur.
Şimdi 2009 yılını değerlendiren dergilerin özel sayılarına, gazetelerin kitap eklerine, televizyonların -eğer varsa-kültür sanat programlarına ve özellikle de edebiyat yıllıklarına bir bakalım, yukarıdaki yargılarımızı değiştirecek acaba ne tür gelişmeler olacak, hep beraber göreceğiz.
(MİLLİ GAZETE, 05 ARALIK 2009)