Menu
Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek
Deneme/İnceleme/Eleştiri • Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek

Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek


Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek, Prof. Dr. Sadettin Ökten Beyefendi’nin bir takrizi ve müellifin önsözü ile başlıyor. Önsözde kıssanın insanın iç dünyasına etkisi ile ilgili bir değerlendirme, bütünüyle kitabın nasıl anlaşılması gerektiği hakkında ipuçları veriyor: “… Yusuf kıssası, insanlara hayatın anlamını açıklamakta ve kaderin sır perdesini son derece latif bir şekilde aralamaktadır. Bu yönüyle hayatı anlamlandırmakta zorlanan, kendini çaresiz ve kimsesiz hisseden bütün mahzun gönüller için bir teselli kaynağı ve bir çıkış kapısıdır” (s. 13). 

Müellif buna benzer bir değerlendirmeyi de Giriş’te yapıyor. Şöyle diyor: “Yusuf Kıssası bilhassa hüzünlü, dertli insanlar için büyük bir teselli kaynağıdır. Bu sûreyi okuyan her insan şunu düşünür: Allah en sevdiklerini bile acıyla imtihan ediyor, kemâle erdiriyorsa başıma gelenleri metanetle ve sabırla karşılamam gerekir. Allah, peygamberini kardeşleriyle ve evlâtlarıyla imtihan ediyorsa ben de her türlü imtihana hazır olmalıyım. Tabiri caizse bu sûre, bütün mahzun gönüller için indirilmiştir…” (s. 19).

Söz konusu her iki değerlendirme, gerçekten okuyucuya elindeki kitabı okumayı sevdiriyor…

Özellikle bu bağlamda Yusuf Kıssası’nın “Şekil-Muhteva, Nâzil Olduğu Ortam, Üslup-Anlatım Tekniği ve Metot açısından” ele alındığı “Giriş” kısmının, üst düzeyde akademik bir sunum olduğunu belirtmek gerekir.

Eser, takriz, önsöz ve girişten sonra “Rüyadan Kuyuya, Kuyudan Köşke, Köşkten Zindana, Gün Gelir Kıymetin Bilinir, Zindandan Hazinelerin Başına, Sabır ve Ümit: Yakub’un Yetiştiği Okul, Yusuf’un Kokusu Gelir, Sûrenin Sonu” başlıklarıyla şekillenen sekiz bölümden oluşuyor. Nihayet “Sonuç ve Kaynakça” ile sonlanıyor.

Bölüm başlıklarını ilk okuduğunuz zaman bunu bir terceme-i hâl veya ya bir mustaribin başından geçen sıkıntıların anlatıldığı bir roman zannedebilirsiniz. Ama öyle değil! Söz konusu başlıklar, okuyucunun kitapla tanışırken mütebessim çehresiyle içini ısıtırken, bir an evvel okuma safhasına intikalini hızlandırıyor. Yoksa bir yandan her bölüm gerekli akademik hassasiyetleri bünyesinde üst derecede barındırıyor, diğer yandan her sınıf ve meslekten insanlar, kendilerini kitabın sayfaları arasında bulabiliyor, görebiliyor.

Müellif, her bölümde önce âyetleri Kur’an’dan alıntılayarak orijinal yazısıyla aktarıyor, ardından hiçbir muğlaklığa yer bırakmaksızın oldukça anlaşılır bir usul ile meâlini kaydediyor. Sonra akademik katkılarıyla birlikte kıssanın bölümde yer alan kısmını gönül okşayıcı, ruha sürur-gönle haz veren akıcı bir üslupla değerlendiriyor, yorumluyor, ayrıca çeşitli sıkıntılarla imtihana maruz kalan insanoğluna ışık tutacak ibret derslerini sıralıyor. Nihayet tüm anlatılanları yer yer Sun’ullah Gaybî, Diyarbakırlı Said Paşa, Ziya Paşa, Fuzûlî, Aziz Mahmud Hüdâyî, Mehmet Âkif, Urfalı Sâbit gibi şuara ve ulemanın beyitleriyle destekliyor, Anadolu irfanından gıdalanan “Kara gün kararıp kalmaz” gibi vecize ve özdeyişlerle noktalıyor.

Müellifin yer yer ibret dersine karşılık gelebilecek kayıtlarına birkaç örnek vermek isterim:

Hz. Yûsuf’un kendisine verilen ilim ve hikmetle gerçekleştirdiği güzel çalışmaların ele alındığı kısımda müellif şöyle bir yorum yapıyor: “Allah Teâlâ ihsan sahiplerini yani güzel işler yapanları ve yaptığı işi güzel yapanları, insanlara karşı âlicenap olanları bu şekilde ödüllendirir. Bu ifade, ödülün sadece Hz. Yûsuf’a özel olmayıp ihsan vasfına sahip her mümin için geçerli olduğuna işaret etmektedir” (s. 52). Keza kitapta Hz. Yûsuf’un zindana girişinin sebepleri üzerinde durulurken bunun zahirde bir sıkıntı gibi görünse de hakikatte Cenâb-ı Hakk’ın Yûsuf’un duasına icabeti olduğu ifade ediliyor ve şöyle deniliyor: “Zindan, (Yûsuf’un) saraya yükseleceği bir mektepti” (s. 67). Bazı ilim adamlarımız da bu bağlamda zindan için “Medrese-i Yusufiye” tabirini kullanırlar. 

Müellif, Hz. Yûsuf’un dürüstlükle istikamet bulmuş şahsiyetini hapse girmeden önce de hapse girdiğinde de hapisten çıktığında da titizlikle koruyabildiğinden bahisle şu yorumu yapar: “… Mürüvet ehli nereye gitse özünü muhafaza eder, değişmez. İki şey insanın kim olduğunu belirler: Hiçbir şeye sahip değilken gösterdiği sabrı ve her şeye sahipken sergilediği ahlâkı” (s. 72-73). Yedinci bölümün son paragrafındaki ders-i ibret ise şöyle kaydedilmiştir: “Yûsuf kıssası, terbiye edilmiş bir nefsin hikâyesidir. İffetli olmayı, öfkesine mağlup olmamayı, iyilik yapmayı, affetmeyi, vefâyı, ihsânı, edebi, ihanet etmemeyi ve istikametten kopmamayı öğretir” (s. 128).

Müellif, bölümler içinde yer yer yaptığı yorumların bir özetini maddeler hâlinde sonuç bölümünde de özetler: “Hayallerin gerçekleşmedi diye üzülme, Allah ihsan sahiplerinin ecrini zayi etmez. Başkası unutur ama O unutmaz. Gecikiyorsa daha iyisini vermek içindir” (s. 141).

“Hak tecelli eyleyince her işi âsân ider / Halk ider esbâbını bir lâhzada ihsan ider.” (Lâedrî)

Sonuç olarak “Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek” araştırmasıyla ilgili şunu söyleyebilirim: Bu kitapta kapak ismi olan kıssa, baştan sona Kur’an merkezli olarak enine boyuna ele alınmıştır. Mütekaddimûn ulemasından günümüze kadar bu alanı çalışmış birçok âlimin tefsirlerine atıfta bulunulmuştur. Eserin başından sonuna samimi, kalbî ve heyecanlı bir anlatım söz konusudur. “Üslûb-i beyân aynıyla insandır” hikmetince müellif sanki bu rüyayı yeniden görmüş gibidir ve böyle bir heyecanı okuyucuda da uyandırmayı arzu etmektedir. Ayrıca müellifin, “her Müslümanın çeşitli sıkıntılarla şu dünya hayatında imtihana tabi tutulabileceğini, böyle durumlarda sabırlı ve mütevekkil davranmanın Hz. Yusuf’a ihsan edilen başarı ve yükselişler gibi murâd-ı ilâhî ile iyiliklere, huzura erişilebileceğini zaman zaman hatırlatması”, okuyucuda ruhî ferahlık ve iç huzuru husûle getirmektedir… Bu kitabı dikkatli bir şekilde okuyanlar, “Lâ ğâlibe illallah!” hikmetince: “Allah’tan ümit kesilmez, O’nun kuluna ihsanını engelleyecek hiçbir güç yoktur. Yeter ki kul ilim, hikmet ve ihsan sırrınca işlerini ihsan üzere iyi yapsın ve iyi işler ortaya koysun!” sonucuna ulaşmakta ve nice sıkıntılara maruz kalsa da ümitvar olmayı hedeflemektedir. 

Kitabın müellifi Celalettin Divlekci Beyefendi’yi, ilmî olduğu kadar böylesine heyecanlı, sürükleyici bir üslup ile her kesimden insanımıza hitap etmeyi başardığı için gönülden tebrik ediyor, yeni çalışmalarında muvaffakiyetler temenni ediyoruz.


Doç. Dr. Celalettin Divlekci, 

Yusuf’un Rüyasını Yeniden Görmek, 

Ketebe Yayınları, İstanbul 2024, 152 sayfa. 


Prof. Dr. Hüseyin

1945 yılında Konya Bozkır'da doğdu. 1964 yılında Konya İmam Hatip Lisesi'nden, 1968 yılında İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nden mezun oldu. 1968-1974 yılları arasında Çanakkale - Biga'da ve İstanbul'da İmam Hatip Liselerinde meslek dersleri ve bazı ortaöğretim kurumlarında Din Kültürü ve Ahlâk Dersleri öğretmenliği yaptı. 1974- 1975 öğretim yılında Bursa Yüksek İslâm Enstitüsü'nde; Siyer-i Nebî İslâm Tarihi ve İslâm Mezhepleri Tarihi öğretim üyeliğine atandı. Yüksek İslâm Enstitüleri 1982 Yılında Yüksek Öğretim Kurumu'na bağlandıktan sonra Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi bünyesinde göreve devam etti. Bu süre içinde 1983'te İslâm Tarihi ana bilim dalında; doktor, 1990'da; doçent, 1996'da; profesör oldu. 1996-2000 yılları arasında; Gazi Üniversitesi Çorum İlâhiyat Fakültesi'nde, 2003-2007 Yılları arasında ise U.Ü. İlâhiyat Fakültesinde dekan olarak görev yaptı. Son olarak Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'nde görev yapan Algül, 2012 yılında emekli oldu. Şu ana kadar yayımlanmış 26 eseri bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

Daha fazla görüntüle