İnsanların, kendilerini Allah’ı anmaktan uzaklaştıracak birçok oyalanma konusu var.Dünya hayatından sınır tanımadan maksimum oranda fayda elde edebilmek için, ahiretlerine yarar getirmeyecek işlerle 'oynayıp oyalanıyor'lar.
İnsanların gerçeklerden uzak yaşamaları, onlar için basit amaçlar üzerine kurulmuş bir dünya oluşturuyor. Dünya nimetlerinden herkesten daha fazla yararlanabilmek için delice bir hırs ve yarış içinde, boş emeller peşinde koşuşturup duruyorlar.
Amaçlarına ulaşabilmek için pek çok insani özellikten taviz vermek zorunda kalan kimi insanların hayatları, umduklarının aksine daha da zorlaşıyor. Sahip olduklarından zevk alamaz duruma geliyor, artık ellerindekiyle yetinemiyor ve zamanla tüm zevkleri tüketiyorlar. Kur'an umursuzca dünya hayatını yaşayan, yoldan çıkmış bu kişilere şöyle sesleniyor;
"Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız." (Ahkaf Suresi, 20)
İnsanların bu anlamsız koşuşturması sürerken, zaman da akıp gidiyor. Önce hastalıklar ve yaşlılık, ardından hayatın en kesin gerçeği olan ölüm gelip çatıyor. İnsan ölümle birlikte geçiş yaptığı sonsuz ahiret hayatında ise, dünyada iken değer verdiği hiçbir kavramın artık bir anlamı olmadığını, yalnızca Allah rızası için yapılan salih amellerin iyi karşılık göreceğini kavrıyor. Ancak yaşayacakları sadece pişmanlık ve sonsuz azap oluyor;
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" "Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105)
İnsan, Allah'ı anmada gösterdiği gevşeklik derecesinde O'ndan uzaklaşıyor. Kur’an ahlâkını yaşa-ya-mayanlar Allah'ı anmadıkları hatta akıllarına dahi getirmedikleri için Allah’ın sınırlarını aşıp buyruklarını göz ardı etmeyi yaşam biçimi haline getiriyorlar. Kur’an dışı sapkın davranışların altındaki sebep, Allah'ı anma konusundaki gevşekliktir. Allah'ın buyruklarına karşı duyarlı olmayan kişi, zaman zaman öyle hatalar yapıyor ki, kendisini düzelttiğinde, nasıl yaptığına hayret ediyor. Bu olmadık hatalar, kişinin o an Allah’ı unuttuğunun işaretleridir.
Allah'ı anma konusundaki gafletin boyutları ise kişinin imanı için büyük bir tehlike. İnsan birçok eksiklik ve kusurları olan bir varlık; yaratılmış ve yaratılmışlara has acizliklere sahip. Eksiklikten ve kusurdan münezzeh olan, yalnızca Allah. İnsanın Allah karşısındaki acizliklerinin en önemlilerinden biri de unutması.
Yaşayabilmek için Allah'ın her an hafızamızda tuttuğu bilgilere ihtiyacımız var. Allah o bilgilerden bir tane bile eksiltme yaptığında, o bilgiye yeniden sahip olmaya güç yetiremeyiz. Böyle bir acizlik yaşandığında, insanlar "... Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir." (Kehf Suresi, 24) ayeti gereği Allah'a sığınıp, O'ndan yardım dilemeli. Her ‘şey’ gibi, unuttuğumuz şeyi hatırlayabilmemiz de yalnızca Allah'ın dilemesiyle mümkün.
Bütün ruhlar âleminde. Allah'ın “Ben sizin Rabbiniz miyim” sorusuna “evet Rabbimizsin Ya Rabbim” diyerek cevap verdik; Allah’ın varlığını kabul ettik. Ama sonra hepimiz bir yol tuttuk; çeşit çeşit yollara dağıldık.
Allah ise sonsuz merhametiyle sürekli bizi uyarıyor; bizler anlamazlıktan geliyoruz, Allah uyarmaya daha da devam ediyor. Uyarılar gittikçe daha da yoğunlaşıyor. “Tüm kâinatı, dünyayı, sizi, ruhunuzu Ben yarattım, Benim için yaşayın” buyuruyor. Ne kâinat ve dünya, ne bedenimiz, ne ruhumuz bize ait değilken, bu acip halimiz nedir? Her şeyin gerçek sahibi olan için yaşamaktan daha mâkul ne olabilir? Bütün varlığımızı Allah’a vermemiz gerekmiyor mu? Dünya O'nun, ruh O’nun, bedenimiz de O’nun. Bahşettiği bütün nimetler için O'na yönelmemiz gerekirken, unutmak, nankörlük etmek ne büyük vicdansızlık!
Biz unutuyoruz da ya Rabbimiz bizi unutursa? Ne olur hâlimiz?
Bu düşünce titretmeli bizi. Allah'ı sürekli akılda tutmalı, O'nun ayetlerini tefekkür etmeli; bu aklımızı ve şuurumuzu sürekli açık tutar. Allah'ı her an zikredersek, O'nun karşısındaki aczimizi ve güçsüzlüğümüzü daha iyi idrak ederiz. Yerden kesilen ayaklarımız, yeniden yere basar; daha sağlam basar. Böylece O’na daha halisâne teslim oluruz.
Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir. (Haşr Suresi, 19)