Zihnimizin kendimizde saklı tuttuğumuz karanlık noktalarında idealize edilmiş sözcüklerden oluşan yaralı bir suretin kör bıçaklarlaboğazlanış töreni var .
Davetlisiniz !
Bilincindeysek anlamına ihanet ettiğimiz her sözcüğün bedenimize saplanacak kurşun yarası olduğunun,
Tekil susmaların ateşe atılmak olduğunun,
Çoğul olmaların hüzün kokan coğrafyasının en salim yöre olduğunu… Biliriz!
Biliriz!
Biliriz de içimizin uzak ülkesine demirlemiş Ebuzer’in prangalarını çözmeyiz.
O ki o, susmaların ardı sıra saklı ihaneti ayan edecektir konuşmaya başladığında.
Biliriz!
O ki o, dağı delmekse hakikati gündüz kılmanın yolu. Un ufak edecektir dağı.
Dilsiz ulakların töresince söze sadık kalarak hem de.
Ama değil mi ki artık bedenimizi terk eden her sözcük gölgelerin tekinsiz vadisinde dolaşır.
Biz dahi vadinin en dibinde dururuz da beri gelmeyiz, maskelerin bu yanına.
Gel
Me
yiz.
Gel(e)meyiz.
Çünkü takılmışız gölgeler krallığının İrem Bağları’na.
Biliriz!
Çağırırız hakikatimizi yanık Yemen türkülerinin düş çoğaltan yankılarına.
Ama gelmeyiz.
Oysa ki biliriz bedenimizi yol eyleyip kendilik bilgisi kıldığımız sözcüğe her gelmeyişimiz Yemliha’nın yerin yedi kat dibinde saklı tuttuğu fitnesinin bedenimizde çoğalmasıdır.
Biliriz!
Biz ki beyaz atların ülkesindeniz.
Biliriz kendine yazık etmenin derinliksizliğini.
İçinde usul dairesince kavi susmaların saraylarını inşa eden biz değil miyiz?
Biz değil miyiz yağmurun töresince tebessüm eden?
Biz değil miyiz toprağın kokusunu her daim zulasında saklı tutan?
Bu demlerde ihanete uğramış anlamın ellerinde tutacak olan biz değil miyiz?
Biz değil miyiz?
Biz
Değil
Miyiz
Kendi olmayı tövbeye en yakın hal gören ?
Görmeyi de Allah’ın en yakın gününde bekleyen.
Biliriz!
Kırk yılın başıdır gözlerimizdeki göz izinin düşürdüğü maske.
Ey yeri göğü sözcüklerin ateş dansına boğan yazıklık!
İşte oradasın.
Meydanın tam ortasında.
Aç ağzını ve bedeninde saklı tuttuğun sözcüklerin senden milyon yıl öteye sefer etsin.
O ki saklı tuttuğun gün yüzü görmemiş her sözcüktür seni sağaltacak olan.
“Her”
Sözcük
Tür
Ama çoğul olmanın kayıp dünyasında dolaşır.
Açmaz esrarını sözcükler, çıplaklığını diline dolamadıkça.
Biliriz!
De
Salıveremeyiz zincirlere vurulmuş Ebuzer’i.
Çünkü biliriz o konuştukça çatlaklar başlar yüzümüzdeki maskede.
Düşer belki de maskelerimiz.
Maskelerimizdeki çatlaklardan sızan her görünüm
Belki hatırlama vadilerini ayan kılar bizlere de
O zaman anlarız belki
Hayat olan her şey hay olan rabbe dönücüdür.
O zaman belki teslim oluruz kalbimizin göğünde yer tutan epigrafa;
Bilmek, tövbeye en yakın haldir.