Sevgi katıksızdır, öz verilidir, hesapsızdır, masumdur… borç verilmez, karşılık
beklemez, Kalpten gelendir, sıcaktır, canlıya ait olandır, canlının anladığıdır. Sevgi içinde kusurlar barındırandır. Sevgi kusurları tolere edebilmektir, affedicidir, vefalıdır, unutulmayandır... Sevgi sonu olmayandır...
Trajedia’dan ne çıkar? Ne anlamamız gerekir? Felaketler, hiyerarşiler, iktidar savaşları, acı sonlar, ibretlik dersler. Ve… zihin şeylerin kapısında bir döngüye girer, yaşam da döngüden ibarettir. Burası böyle bir yer, burada erkler savaşıyor. Peki, bunca dengesizliğin, dengesizlikten beslenen kaosun hâkim olduğu bir dünyada ideal toplum nasıl kurulabilir?
Bütün sosyal ve siyasi sistemler ütopyalardan doğarlar. ‘’ Always Coming Home ‘’ Ursula ninenin gelecek için tasarladığı, yaşamın tüm detaylarını, incelik ve kabalıklarını içinde barındıran bir toplum modelidir. İnsan zihni daha iyisini üretebiliyor, daha güzelini hayal edebiliyor ise günümüzün vahşi kapitalizmine, ben merkezli yaşam anlayışına itiraz edebilmek için zihnimiz, farklı yaşam modellerini önerebilir, tartışabilir. Yaşadığımız evreni değiştirdiğimiz ölçüde canlılığı tehdit ediyoruz, değişimden tahrip etmeyi anlıyoruz. Sonunda teknoloji kendisini imha edecek ve doğa aslına rücu edecek. Doğanın içerisinde bir taş, bir yaprak, bir meşe ağacı ya da bir nehir nasıl doğadan doğal olanı talep ederek yaşam buluyor, var oluyorsa insanın hayatta kalabilmesi ve hayattan zevk alabilmesi de doğayla uyum içerisinde olmaktan geçiyor.
Ursula, İçinde bulunduğu yaşam ortaklığından hoşnut değildi. Durdu, sordu, düşündü ve kurguladı. Yumuşak dokunuşlarla… Bir toplum oluşturmaya karar verdi. Bir kabile, klan. Animist inanışlara sahip bir toplum. Ona bir isim verdi; Keş halkı. Yaşadıkları yer Na Vadisi…Gelecek zamanlarda henüz var olmayan insanların yaşam öykülerini yazdı. Bir ters yüz oluş, yansıma, eğretileme hali, köklü bir değişim. Yeni toplum düzeni. Bu yeni insanların geçmişi, kökleri, birikimleri yok, onların tanrıları, dinleri yok. İşleyen mekanizmaları ise tabiat anayla uyum içerisinde senkronize bir hayat sürmek, Keş halkı yaşadıkları coğrafyada hangi güçlerle muhatap oluyorlarsa onlarla duygusal bağlar kuruyorlar. Dünya için, ay, güneş, çimen ve şarap için dans edip onlara şiirler, ezoterik ayinler sunuyorlar. Ayinler ses – sözlerden oluşur. Davul eşliğinde yapılan danslar ve bunun verdiği esrimelerle Şamanlara benziyorlar.
Vadi insanı para kazanmıyor. Burada insanlar ihtiyaçlarını takas yaparak karşılıyorlar. Bir kast sistemi yok. Krallar, hükümdarlar, hiyerarşi yok. Devasa Otomobiller, yap boz logolardan esinlenerek inşa edilen, estetik kaygıdan yoksun, yeni yetme devasa kuleler yok. Na vadisi insanları insanlığın geçmiş tarihine dair izler taşımıyor .Vadi insanları arkalarında ne bir çömlek parçası, ne petrol artığı ne de para bırakmayacaklar. Para onlara göre sihirli buluş. Bütün dengeleri alt üst eden belalı bir nesne.
‘’ Para nedir? ‘’
‘’Simgedir’’
‘’Peki neyi simgeler? ‘’
‘’Zengin ve güçlü olduğumuzu, ‘’
‘’Zenginliği oluşturan nedir?’’
‘’Sahip olduğumuz nesnelerdir.
‘’ Ama O zengin… ama O çok zengin…’’
‘’Çünkü zenginlik ve güç simgesi olan para daha çok nesneyi istifleyebiliyor. İstifçilik ve tefecilik etkinlikleri dizginlenemez, doyurulamaz etkinliklerdir. Kanserli urlara benzerler.’’
Vadide zenginliği oluşturan; nesneler değil verme eylemidir. İstiflemenin tersi. Bir kimse ne kadar çok paylaşıyorsa o kadar zengin demektir. Ne kadar çok istifliyorsa o kadar fakir. Burada her şey ters yüz…Tepe taklak olma hali …Teze karşılık, karşı tez…
Yeryüzünün 5, gökyüzünün 4 Evi, canlıların ve ölülerin 9 evidir. Evlerde yaşayanlar, yeryüzünün kendisi, ay, kayalar, hayvanlar, bitkiler ve insanlardır. İnsanlarla birlikte yaşayan canlılar yeryüzü evleri halkıdır. Yaban doğada yaşayanlar ise Gökyüzü Evleri halkıdır. Evler arasında hiyerarşik bir sınıflandırma bulunmaz, rekabet etmezler, kurdukları yaşam biçimi ekoloji biliminde mutualizm olarak tanımlanır. Canlı organizmalar birbirlerinin yararını gözeterek birlikte yaşarlar vadi evleri de birbirleri için yaşamsal zorunluluktur.. Evler locaları, localar dernekleri kurdular, buralarda vadi ekonomisi için elzem olan sanatlar öğretilirdi. .Su sanatı, kumaş sanatı, kitap sanatı, makinecilik sanatı, davul sanatı, çömlekçik sanatı, sağaltıcılık gibi.
Anlatılarda betimlenen dokuz ev, dokuz direk, dokuz nokta, dokuz hece ile vurgulanan 9 sayısı rastlantısal değil. Antikitede mükemmelliğe yakınlığı vurgulamak için kullanılır. Kimi halklar için ölümün ve sonsuzluğun simgesidir. Batıya doğru gün doğumu şarkısı; Vadi insanlarının ölüm şarkısıdır. Yeniden doğmak için yolculuğa çıkmak. Vadi insanı ölümü farklı ruh biçimleri ile ilişkilendirir. Soluk ruhu, yer yüzü ruhu, göz ruhu ve son olarak soy ruhu bedeni terk eder. Ölüm sonsuzluk evine geçiştir, tamamlanıştır. Çünkü insan ruhunun yer yüzünde bir evi yok.
Vadide ne yenir? Vadide akrabalık bağları nasıldır? Öz yaşam öyküleri , masallar, efsaneler , ritüeller, 21 gün oruçları, vadiye ait el yazmaları, vadinin belleği, ucu bucağı olmayan kayıtlar, tarih anlatıları, vadide edebiyat ve şiir. İmgeleri, imgelere ait tasvirleri bir araya toparlayıp geleceğe dair kült medeniyet kurmak, yeni yetmelerin işi olamayacak kadar girift bir iş. Sayısız canlının ayrıntısı ve betimlemeler kafamıza üşüşüyor. Böyle olunca zihin kavradığını sandığı verileri dağılmaktan kurtaramıyor. Edebi sanatların ileri toplum yapılanmaları için ne denli yapıcı olduğu bir önermedir. Edebiyat ruhumuzu güzelleştirir. Edebiyatla içi içe bir yaşam; ilişkiler arasındaki dengesizlikleri de ortadan kaldıracaktır. Vadi halkı bunu biliyor, onlar için en anlamlı en görkemli sanat yazı sanatıdır. Sonsuza kadar yazabilirler. Kayıt tutabilirler. Zihin harika bir şey... Ellerin aklı ile iş yapmak, ellerdeki otoriteyi hissetmek, zihin ve eller arasındaki korelasyona dikkat etmek gerek. Ellerimiz zihnimizi yakalamaya çalışır, hayallerimiz zihnimizi yönlendirir, tersi de mümkün… ama biz, ilkini tercih edelim. Kimse hayallerimizi çalamasın diye… Ursula ninenin yaptığı gibi.
Tehlikeli insanlar her yerde var. Akbaba adamlar; Vadi dışındaki kentlerde yaşarlar. Bunlar savaşçı, yayılmacıdırlar. İvmesizdirler, kendilerini diğer halklardan yalıtmışlardır. İktidar sorunlu oldukları için hayatı ıskalıyorlar. Gittikleri her yerde diyorlar ki; ‘’Size bayındırlık vaat ediyoruz , ancak önce paramparça edeceğiz‘’ Günümüzün sömürgeci söylemleri gibi. Akbaba adamlar bir imparatorluk kurmak istediler ancak başarılı olamadılar insanlığın büyük bir bölümünün açlık ve kölelik içinde yaşamasına neden oldular.Burada önemli olan niçin başarısız oldukları değil, neden böyle bir işe giriştikleridir. Baktığımız açı vereceğimiz yanıtlar için belirleyici olacak.
Ursula Babaanne Akbaba adamlara akıl veriyor; Fethetmek özensizliktir. Özenlilik kendini ve kendi hareketlerini, başka bir çok farklı varlık ve irade ile uygun ilişki ve oran içinde tutmaktır.’’
Okuyucu, vadide düzenin nasıl sağlandığını merak eder , Meşe Locası insanına sorar:
‘’Vadide yasalar nasıl işliyor? Vadi insanı yasalarını kayıt altına almadı mı ?
‘’Hayır,bizler kurulu düzenin, yazılı hale getirilmesini reddediyoruz. ‘’
‘’İlginç değil mi, vadide her şey kayıt altına alınır, kitap sanatçıları neden bu tür bir etkinlikte bulunmadılar? ’’
‘’Çünkü hukuk’u insanların yazdığı kurallar oluşturmaz. Hukuk doğal olandır, hayatın içinden çıkar. Kural ya da yaptırım değildir. Hukuk ceza vermek için üretilmez, yararlar tartısıdır, ilişkileri düzenler, yazmak zorunda değiliz, bizler vadi insanları birbirimizi önemsiyoruz, birbirimize özen gösteriyoruz. kutsallarımız davranışlarımızı yönlendiriyor. Önemli olan uyumdur.’’
Vadi, savunmasız ve minicik… Ursula Vadiyi gözetmesi için Tanrıça Pandora’yı seçti. Grek mitolojisinin parlak zekası ile ünlenen tanrıçasını... Pandora’yı, bu meraklı, yaramaz kızı takip etmek heyecan verici.
Pandora vadi için endişeleniyor. Yatırımını kollar gibi vadiyi kolluyor. Okuyucusuna büyük bir tedirginlik içerisinde soruyor;
“İş birlikçi okur! Babil’in bütün kütüphanelerini yaktın mı? Çocukları öldürdün mü?‘’
‘’Onları yakan ben miydim. Çocukları öldüren ben miydim?’’
“Sen kendini masum mu sanıyorsun, beni masum mu sanıyorsun? Bütün yaptığım Zeus’un bana verdiği kutuyu açmak oldu. Savaşı, açlığı, vebayı, soy kırımını, köleliği taşıdığını bilmiyor muydum ? Bütün ömrüm boyunca kan içtim, kana bulandım.’’
“Prometheus kutunun dibinde kalan kırıntıların ‘’umut ‘’ olduğunu söylüyor. Doğru mu? ’’
‘’ Kayın biraderim, uygarlık tanrısı, umarım haklıdır. Ama boş çıksa da üzülmem, içinde biraz sevgi biraz zaman ve biraz da yer olsun yeter, Hepimize yetecek kadar yer…Kuşlara, böceklere, yağmura, dağlara, rüzgara, yapraklara, insancıklara, çakıllara yetecek kadar yer, çok fazla değil, birazcık…’’
“Yer kürenin bir suçu yok. O yeterince cömert, onun suçu değil, onlarda anladılar artık ‘’
‘’Öyleyse vadi için endişe etmeme gerek yok. Vadi, bir oyuncak bebek evi. Oyuncak bebekler ülkesi. Gözlerimi açmak istemiyorum. Açarsam ne göreceğimi biliyorum.’’
Ursula Le Guin ( 1929 - …. ):
Kimsenin okumadığı kitaplar gider; okunan kitaplarda bir süre sonra gider, Ama sonunda hepsi gider. Kitaplar da ölümlüdür. Ölüp giderler. Bir kitap bir eylemdir. Yalnız uzayda değil zaman içinde de bir yer kaplar. Söz konusu olan bilgi değil ilişki.
Not: İtalik yazı karakteri ile yazılan cümleler Ursula Le Guin’ e aittir.