“Orada bir yerlerde yaşıyor” gibi yapıyor;
sonra,
her gün biraz daha yaşamıyorum.
Dağlar, taşlar, kuş, böcek henüz uyuyorken, yeryüzü kıvrılıyor, ben de cesaretle kelimeleri kınından çıkarıyorum. Kimi tuhaf cümleler kuruyor, bu cümlelerime bir dayanak arıyor ve fakat bulamıyorum.
Birbirini taklit eden günler, kelimelerime ne kadar da benziyor.
Yollarım hep burada, hep buraya düşüyorum! Günlerin ve tuhaf kelimelerin içine.
Uyanıyor, dünü yeniden yaşıyorum. Bir artan yok. Her gün kendi kendinin yol azığı.
Gün ışırken düşlerim kapanık, orada duruyor. Gördüğüm yerde her bir düşümün havası başka hava.
Sabahları ne oluyor Allah bilir, bu yüzden uyanık gibiyim.
Bir gündüz bir gece sarhoş, dilenci, işçi kızdan alacaklarımla gidiyorum. Uyanır uyanmaz yüzümü yıkamak, gözlerimin yanı sıra kalbimi de uyandırmak istiyorum. Lâkin kalbime aşk olsun! Aşk.
Ancak, pencereden gökyüzüne bakmayı biliyorum ben. Ve her sabah gördüğüm kumrunun peşine takılır gibi pencereden buluta bakmayı sürdürüyorum. İçimde binlerce kanat çırpsa ne olur? Çırpınıyorum, uçamam ya yine de çırpınıyorum.
Ateşin ve soğuğun yüzeyinde, şehrin ortasında duruyormuşum gibi çırpınıyorum işte.
Bir çocukluk hatırasını, bir arkadaş kavgası, denize atılan taşlar, ağrıyan diş, bisiklet kazası, gönül yaralarımı ve kimi iyi şeyleri de kaybetmeyi göze alıp her şeyi unutmak istiyorum.
Şehrin gürültüsü ile içimdeki gürültü çarpışıyor. Ben sarsılıyorum da şehre bir şey olmuyor.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz bağıra bağıra susmaya…
Şimdi herkes kendi şehrinin ortasında, kendi şehrinin renginde kuruyor.
Yüzümüzde kehribar rengi bir tebessüm,
şehrin sarı sarı rüzgârları arasından sonbahar geçiyor. Ve burada bir yerlerde yaşıyor gibi yapıyorum.