Menu
SANA ÖLÜRÜM ÖLÜM
Deneme/İnceleme/Eleştiri • SANA ÖLÜRÜM ÖLÜM

SANA ÖLÜRÜM ÖLÜM

Herkesin kucakladığı bir şiiri vardır. Bunu unutup, düşünceleriyle kalbine sıkı bir duvar ören yüreği özürlülere (sosyal mesaj içermeden) iki çift değil; yedi paragraflık bir kelam edeceğim:

Uzun süre yaşamak cilde zararlıymış efendim… En iyisi mi biz uzun uzadıya yaşamaktansa, güneşin üstünü örten kararsız bulutların rüzgârıyla yazmaya niyetlenelim. Renklerimiz ara sıra solgun, bazen hoşnutsuz, kimi zaman sakince olsun. Toprak, bereket kokmaya başladığı anda kuytu sokakların buğusunu toplayalım.

Telaşımızı taşlara çarpalım, sinemizdeki bütün katılığı taşkınlığa çevirelim. Betonarme bir efkâra teslim olmadan önce, şehirleri tütün kâğıdına sarıp içelim. Yeter ki harfler gücünü kaybetmesin fakat suskunluk bayrağını burçlara dikmeye razı olalım. Dilimizden bir çırpıda çıkan yeni gelin edalı sözcükleri, sessizce edilen dualara karşılık gönül ferahlığıyla takas edelim. Yaşarken yapacağımız her şey zorunluluk değil, yürek merkezli olsun.

Ruhumuzun sınırlarına iç savaş yaşatalım; bir tarafta tebessümlerimiz kılıç kuşansın, öte yandan acıma hissimiz topyekûn zırhlarını giyinsin. Mevzilenmiş onca korkumuz tetikte bekliyorken, sırtımızı yaslayacak yerleri işgal etmeye başlasın. Kısa bir süre sonra; vicdanımız tatile çıkmadan önce tuttuğu tarafı belli etsin.

Akabinde kaybettiklerimizi düşünelim, hala kendimize sahip olduğumuz için nefessiz kalan balık misali çırpınmaktan vazgeçelim. Sahi yalnızlık; ipe serilmiş un mu? Kıvamı tutmamış çorba ya da yanmış et mi?

Yola, bütün acıların yaşamadan gerçek olmadığını bilsek de ısrarla şansımızı denemeyle devam edelim. Bütün karanlıkları üzerimize alalım. Resim yaz diyenlere, şiir çizelim. İyi kalpli monolog yerine, ikiyüzlü diyaloglar kuralım. Tenimizi kül etmek kolay olduğundan öldürülmeye ilk düşlerimizi yıkmakla başlayalım. Az vakte sığdırdığımız çokların vebalini boynumuza asalım. Hayali karakterlere değer verelim, ruha değil kabuğa bakalım sadece. Başladığımız yer dönüldüğünde tekrar pişmanlık yaşayalım.

İki frekans arasındaki cızırtıda takılı kalalım. Ortada durdukça iki şarkı birden çalsın. Nefretleri bitirdiğimizde bile ağız dolusu nota basmaya devam edelim. Anlaşılır olmak yerine bozuk plak gibi tekrarlayalım. Böğürtlen tarlasında çalılık ortasında; dikenlerin koruduğu, insan canlısı tarafından toplanmayan mini minicik meyvelerden olalım. Anız bir kıyafet giyse yaşadığımız yer, ateşe bile verseler toprağımızı, dikenimiz ısırmalı ateşin dilini: Rengim ateşten daha güzel naralarında.

İçine başka tarife sığdırmadan, azap gömleği giyinelim. Kahrolma sebebimiz olan alakasızlık hamurunun içindeki tozların dahi hesabını veremeyecek kadar aciz olalım. Gerçeği yadırgayalım, pis kokulu savurganlıkla körleşelim. Hissettiğimiz asla fiil olmasın, payımıza sadece sonsuz bir kül yığını düşsün.

Az okunan bir şiire başımızı koyup, ne haykıracağız biliyor musunuz? Öldük, çok öleceğiz, yine öleceğiz.

Diğer Yazıları