Âdeme bir zevk kalur dünyâda bir yahşi ad
Saltanat bâki kalur dirlerse bu yalandur
Cem Sultan
Bir Avrupalıya Çar II. Nikolay ne zaman yaşadı diye sorduğunuzda size vereceği cevap şu şekilde olacaktır: Büyük müzisyen, besteci Jean Sibelius zamanında. Oysa bizim geleneğimizde böyle bir isnada hiç rastlamayız. Mesela büyük şair Bâkî ne zaman yaşadı sorusunun cevabı her zaman Kanûnî Sultan Süleyman devrinde yaşadı, olurken Kanûnî Sultan Süleyman ne zaman yaşadı sorusuna tarih, dönem ya da yüzyıl belirterek cevap veririz. Bu soruya hiçbir zaman büyük şair, Sultanu’ş-şuârâ Bâkî zamanında yaşadı şeklinde cevap verilmemiştir. Buradan yola çıkarak sanata karşılık devleti önceleyen ya da sanatı hayatın merkezine koymayan bir toplum olduğumuz sonucuna varabiliriz belki. Ancak meseleye hüsnü zan ile yaklaşacak olursak daha birçok padişah gibi Kanûnî Sultan Süleyman’ın da bir şair olduğu gerçeği karşımıza çıkar. Yani sanatı iktidara nispet etmeye ihtiyacımız yoktur. Çünkü sanat zaten iktidardadır.
Elbette devlet yönetmek de bir sanattır. Ancak padişahlar, mülkün sultanı olarak sadece bu sanatla meşgul olmamış, başta şiir olmak üzere sanatın pek çok dalıyla bizzat alakadar olarak sözün de sultanı olmuşlar, edebiyatın ve sanatın da saltanatlı olmasına vesile olmuşlardır. Osmanlı hanedanı, birçok hanedandan farklı olarak çok sayıda sanatkâr sultan çıkarmış bir hanedandır. Osmanlı sultanlarının büyük bir kısmı müzik, mimari, hat, resim gibi sanat alanlarına ilgi göstermiştir. Bu ilgi bilhassa şiir ve edebiyat alanında daha yoğun bir şekilde temayüz etmiştir. Osmanlı ailesi iyi bir eğitimden geçmiş sanatkâr mizaçlı, kültür ve sanata önem veren, ilim ve sanat erbabını himaye eden sultanlardan müteşekkildir. Bu ilgi ve mizaç ile yetişen sultanlar sadece mülkün değil sözün de sultanı olmuş, söze de hükmetmeyi başarmış, sultan şairler geleneğini inşa etmişlerdir. Oluşturdukları bu gelenek ile divan sahibi sultan şairlerin temayüz etmesi bir tarafa şiire ve şaire olan himmetleri sayesinde divan şiirinin büyük dehalarının yetişmesinde katkı sahibi olmuşlar, bugün mirasçısı olduğumuz kültürel ve edebi birikimin ortaya çıkmasında büyük rol oynamışlardır. Osmanlı hükümdarları bu uğurda pek çok sanat ve edebiyat muhitini temin etmişler, sanatçıya ve şaire adeta dokunulmazlık zırhı giydirmişlerdir. Dursun Ali Tökel Hoca’dan mülhem bir şekilde söylersek iktidarı edebiyata değil; edebiyatı iktidara taşımışlardır.
Şüphesiz üyelerinin şiirle meşgul olduğu tek hanedanlık Osmanlılar değildir. Osmanlılar dışında Memluk sarayında, Kırım hanlığında, İran’da ve bilhassa Çağatay Türkçesinin yazı dili olduğu saraylarda Hüseyin Baykara gibi büyük şair devlet adamları yetişmiştir. Ancak diğer hanedanlarla kıyaslandığında Osmanlıların ön safta yer aldığı görülmektedir. Bu konuya dair yapılan bazı araştırmalara göre otuz altı Osmanlı padişahından onunun divanı vardır. Bu on sultanın dışında divanı olmamakla birlikte on yedi sultan şiirle meşgul olmuştur. Otuz altı Osmanlı padişahından dokuzunun ise şiir yazdığı rivayet edilmekle birlikte şiirlerine henüz rastlanmamıştır. Kimi kaynaklarda ise bu sayı daha fazladır. Birçok kaynak Osmanlı sultanları içerisinde ilk şiir söyleyenin II. Murad olduğunu aktarmaktadır. Ancak bu konuyu ihtiva eden ilk eser olması bakımından dikkate değer bir kitap olan Kelâmü’l-Mülûk Mülûkü’l-Kelâm isimli eserinde Ali Nureddin, şiir söyleyen ilk padişah Osman Gazi’yi göstermiştir. Mezkûr eserde Osman Gazi’den başlayarak Osmanlının ilk dönem padişahlarından Orhan Gazi, I. Murat, Yıldırım Bâyezîd ve I. Mehmet’in şiirle olan ilişkisine değinilmiş ve şiirlerinden bir örnek verilmiştir. Bu bilgiler ışığında Osmanlı hanedanının şiirle ünsiyetinin II. Murat’tan daha geriye gittiğini söyleyebiliriz. Şiir söyleyen ilk padişahın II. Murat olarak kabul edilmesi divan şiirinin biyografik kaynağı olan tezkirelerden kaynaklı olmalıdır. Tezkirelerde adı geçen ilk şair padişah II. Murat’tır. Bir divanı olmayan II. Murat’ın tezkirelerde aktarılan az sayıda şiiri bilinmektedir. Babası gibi şair olan Fatih Sultan Mehmet, şiirlerini bir divançede toplamıştır. Küçük de olsa bir divan sahibi olan ilk Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’tir. Yavuz Sultan Selim, II. Bâyezîd, Kanûnî Sultan Süleyman, III. Murad, II. Selim, I. Ahmet, III. Ahmet II. Osman, III. Selim bir divan sahibi olan padişahlar arasındadır. Ayrıca saltanat nasip olmayan Şehzâde Korkut, Cem Sultan, ve Kanûnî’nin oğlu Şehzâde Bâyezîd de Osmanlı hanedanının divan sahibi şairleridir. Bu şairler içerisinde Yavuz Sultan Selim’e ait divan Farsçadır. Yine Cem Sultan, Kanunî Sultan Süleyman, Şehzâde Bayezıt, III. Murad’ın da Türkçe divanlarının yanı sıra Farsça divanlarının olduğu bilinmektedir. Nitekim Osmanlı hanedanının en velut şairi Kanûnî Sultan Süleyman’dır. Sultan şairler içerinde en hacimli divan ona (Muhibbî Divanı) aittir. Sadece padişah ve Şehzâdeler değil, sultanlara annelik ve eşlik etmiş olan hanım sultanlar da şiirle meşgul olmuştur. II. Mahmud’un kızı Adile Sultan Osmanlı hanedanın divanı olan yegâne kadın şairdir. Sultan şairler içerisinde Hüsrev ü Şirin adlı eseri ile Cem Sultan, Fütuhat-ı Ramazan adlı eseri ile III. Murad mesnevi yazan sultanlardır.
Osmanlı sultanlarının şiirlerine baktığımızda bu şiirlerin dönemine göre sade bir dil ile ve rahat bir söyleyiş ile yazıldıkları göze çarpmaktadır. Sultan şairler, sanatlı ifadelerden kaçınmışlar, anlamı güçleştirecek terkiplerden uzak durmuşlardır. Sultan şairlerin şiirleri ile ilgili dikkat çekici bir başka husus bu şairlerin gazel şairi olmasıdır. Övülen makamında oldukları için sultanlar ya hiç kaside yazmamış ya da çok az kaside yazmışlardır.
Âşık Çelebî, Meşâirü’ş Şuârâ isimli eserinde “Pâdşâhlar ki…çün şi’r diyüp tagazzül iderler, tevazu’u meskenet vâdilerine tenezzül iderler ve mahbûb u memdûha ki izhâr-ı ta’aşşuk u ta’alluk iderler, tazarru’ ve temellük iderler belki gedâ-yı kûy-ı dilber olmagla iftihâr iderler.” diyerek özetle padişahların tevazu göstermek için, ideal sevgiliye hitap için ve kul olduğunu hatırlamak için şiirler söylediğini dile getirir. Hakikaten sultan şairlerin şiirlerine baktığımızda padişâh, sultan, şâh gibi kelimelerle tezatları sayılabilecek kul, köle, geda gibi kelimelerin birlikte ve sıkça kullanıldığına şahit oluruz. Şairler, bu sözcüklerle Âşık Çelebî’nin de dediği gibi tevazu vadilerine inmeye çalışmışlardır. Tıpkı Avnî (Fatih Sultan Mehmet) Divan’ından alınan beyitte olduğu gibi: Saltanat tâcına baş egmez kabûl itmez serîr/ Sana bin cân ile kuldur özge sultândur gönül. Fatih Sultan Mehmet, bir başka şiirinde de bütün güzelliklerin sahibi cemal-i mutlak olan Allah’a kul olduğu için Osmanlı ülkesinin saltanatının kendisine bağışlandığını veciz bir şekilde dile getirmiştir. Ol şeh-i hüsn ü cemâle çün kul oldun ‘Avnîyâ/ Sana olmışdur müsellem mülk-i ‘Osmân var ise
Günümüz şairlerinden İbrahim Tenekeci, “Osmanlı’dan geriye ne kaldı?” sorusuna şöyle cevap vermiştir: “Şairler, camiler ve padişahlar. Padişahların da şair olduğunu düşünürsek sadece şairler ve camiler. Yani şiir ve din.” Gerçekten padişah şairlerin şiirlerine baktığımızda İbrahim Tenekeci’yi haklı çıkartacak çokça malzemeye rastlarız. Osmanlı padişahları her şeyden önce iyi bir Müslümandır. Kendilerini sultan olarak değil Hâlık-ı Mutlak’ın bir garip kulu, ümmet-i İslâm’ın hizmetkârı, din-i İslâm’ın sancaktarı gibi sıfatlar ile tarif etmişlerdir. Sûfî kişiliği ile meşhur olan II. Bayezid, Adlî mahlasıyla yazdığı ve Hudāyā Hudālık sana yaraşur/ Hudāyā Hudālık sana yaraşur matla beytiyle başlayan 11 beyitlik münacatında Allah’ı çeşitli sıfatlarla tazim ederken bir taraftan da kendi acizliğini ifade eder. Adlî, şiirini günah ve isyanına tövbe eden bir kul edası ile dillendirmiştir. Aşağıdaki beyitte Allah’tan af dileyip pişmanlığını ve acizliğini dile getirirken kullandığı külfetsiz dil dikkate şayandır. Ben itdüm anı kim bana yaraşur/ Sen eyle anı kim sana yaraşur.
İktidarlarını öncelikle din ve maneviyatla daha sonra sanat ve edebiyat ile paylaşarak bir medeniyetin inkişafında büyük rol oynayan bu zümrenin siyasi ve askeri verimlerini bildiğimiz kadar maalesef sanat ve edebiyat alanında ortaya koyduklarını bilmiyoruz. Biyografilerini sadece tarih kitaplarından ve ansiklopedik kaynaklardan okuduğumuz padişahların şiirlerinin aslında birer biyografik kaynak olduğunu unutmayalım. Fatih sultan Mehmet’in mutaassıplıktan uzak serbest fikirli tutumunu, Osmanlı tarihinde sûfî -meşrep bir hükümdâr olması ile nam salmış olan II. Bâyezîd’ın sûfî kişiliğinin izlerini, Cem Sultan’ın yaşadığı sürgün ve esaret yıllarını, Kanûnî Sultan Süleyman’ın fırtınalı aşk hayatını bir de onların şiirlerinden okumaya ne dersiniz.
İlk ve orta öğrenimini Adana`da yaptı. Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı lisans, Uludağ Üniversitesi Türk İslam Edebiyatı yüksek lisans mezunudur. 10 yılı aşkın bir süredir Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yapmaktadır. Türk edebiyatı, dili ve kültürü ile ilgili okumalarını bir verime dönüştürme gayretiyle yazmaya ve üretmeye çalışmaktadır.