“Beni Rabbim edeblendirdi… Ne de güzel edeblendirdi.” (Münâvî, Feyzü’l Kadir, 1: 224)
En güzel edebi, en büyük ahlâkı yaşayan Peygamber’İ (asm) Kur'an, "Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 4) ayetiyle över.
“Din güzel ahlâktır” buyurur Peygamber (asm). Öyle ya belli zamanlarda değil yirmi dört saat yaşanır çünkü. O’nun Kur'an'dan sonra bize bıraktığı en değerli mirâsı, Kur'an ahlâkını yaşama konusundaki özenidir.
Muhammed (asm) peygamberlikle şereflendirildiğinde yaşadığı şaşkınlığı ve korkuyu paylaştığı sevgili Hatice’si (ra), O'na sıcaklığını hissettirir ve O’nu şöyle sakinleştirir;
“Endişelenme! Allah seni kötülükle yüz yüze getirmez" der. "O seni daima hayırla karşılaştıracaktır. Çünkü sen her zaman akrabana yardım ediyor, ailene bakıyor, geçimini şeref ve namusunla kazanıyor, insanların doğruluktan ayrılmamalarını sağlamaya çalışıyorsun. Yetimlere sığınak olan sensin. Sözünde sadık, emanete hıyanet etmeyen bir insansın. Hiçbir dayanağı olmayanlar sana koşmakta, muhtaçlara yardım elini sen uzatmaktasın. Herkes senden nezaket ve yardım görmekte.”
Hatice’sinin, o en fazla ihtiyacı olduğu anda, titreyen bedenini örtüp sarar ve kalbini yatıştırırken söylediği sözler, Peygamber’in üstün ahlâkının da tarifidir.
Hz. Aişe (ra) de, Peygamberimiz’in (asm) güzel ahlâkından "…Resullullah başkalarını nefsine tercih ederdi." ifadesiyle söz eder. (Terğib, V/148; Beyhaki Hz. Aişe’den)
Peygamber’in (asm) nezaketini ise "kendi eliyle ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına vurmadığı gibi—Allah yolunda savaşmaktan başka—elini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim” diyerek anlatır.
Peygamberimizin vahiy kâtibi Zeyd bin Sabit ise “O’nun hal, hareket ve sözlerinden bize haber verir misiniz?" sorusuna şöyle cevap verir;
"O Yüce Resulden size ne haber vereyim? Siz eğer onun bütün hal, tavır ve sözlerinden sual ederseniz, o öyle bir denizdir ki, sahili yoktur. Fakat bazı hallerinden size bahsedeyim: "Ben Resul-i Ekrem’in komşusu idim. Kendisine bir vahiy geldiği zaman bana birisini gönderirdi. Ben de huzuruna gider, indirilen vahyi yazardım. Biz huzurlarında dünya işlerinden bahsetsek, kendisi de bizimle beraber dünya işlerinden bahsederdi. Biz âhiret işlerinden bahsetsek, bizimle beraber âhiretle alâkalı meselelerden konuşurdu. Biz yemeğe dair konuşmaya başlasak, bizimle beraber yemek hususundaki bu sözlere katılırdı."
Kur’an, insanların sıkıntıya düşmeleri gücüne giden, müminlere pek düşkün, şefkatli ve esirgeyici bir elçi olarak söz eder Resûlûllah’dan. O, üstün ahlâk özellikleri ile, müminlerin üzerlerinden yüklerini almış, zincirleri kaldırmış, Kur'an ahlâkının gerekleri konusunda kendi yaşantısı ile örnek olmuş ve onlara kurtuluş yollarını göstermiştir.
Peygamberimiz (asm) birkaç yıl içerisinde o geniş coğrafyadaki vahşi, âdetlerine bağlı ve inatçı kavmin kendi doğrularını kökünden kazıyıp, onları güzel ahlâk sahibi ve medeni milletlere öncü bir toplum haline getirmiştir.
Allah, onun değerli mirasını devralanları, diğer insanları Kur'an ahlâkına davetleri sırasında yardımıyla destekler ve onlara zafer verir. Ona uyan müminler, “... Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Al-i İmran Suresi, 31) ayetiyle haber verildiği üzere Allah’ın dilemesiyle kurtuluş yollarına ulaşırlar.
Bize düşen, Peygamberimizin aydınlattığı yolda güzel ahlâk göstererek örnek olmak, insanları güzel ahlâka davet etmek, uyarmak, hatırlatmak ve müjde vermektir. Şevk ve coşku içinde, Allah'ın hoşnutluğu için inkâra karşı mücadele etmek yalnızca Peygamberimiz ve döneminde yaşayanların değil, tüm müslümanların görevidir. Böylece Rabbimizin rızasını ve rahmetini kazanabilmeyi umut edebiliriz.
"Allah'ım! Rahmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifâyâb (şifa veren) kılan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helâke (yok olmaya) dâvetten, kabir azabından korumanı diliyorum." Hz. Muhammed (Tirmizi, Daavât 30)