Menu
PROUST'UN ZAMAN LABİRENTİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • PROUST'UN ZAMAN LABİRENTİ

PROUST'UN ZAMAN LABİRENTİ

Tarih, kurallarını kendi belirlediği bir oyunun kurucusudur. Ancak onun bile bu oyunu kaybettiği durumlar vardır. Öyle ki beklenmedik olaylar büyük değişimleri dolayısıyla dönüm noktalarını yaratır. Proust, işte tam da böyle bir dönemin çocuğudur. Gençliği dünya tarihinin en keskin dönemeci olan Fransız İhtilali'nde şekillenmiştir. Olayların merkezi Paris'te, çökmekte olan bir dünya illüzyonuyla bir arada yaşar. Zalim düşmanlıklar ve anlayışsız ironilerin kucağında kaybedilen zaman belleklere kazınır. Proust, Paris'in bu civcivli döneminde kozmopolit tavernalerda, kafelerde ve caddelerde dolaşarak vakit geçirir. Klasik değerlerin köklerini yitirmiş gibi göründüğü bu dönemde, şiirle anlatının iç içe olduğu "Hazlar ve Günler" adlı kitabı, dönemin edebiyatını anlamak açısından önemlidir.

Proust, modern sanatın "tarihselci" evriminin anlaşılması için bir anahtardır. Tarihselcilik, 
genellikle iki etkene dayanan kültürel ya da tarihsel birçok kuramı kapsayan bir terim olarak karşımıza çıkar. Meydana gelen gelişmelerin organik bir bağı olduğunu savunur. Bu durum, felsefedeki determinizm diğer bir deyişle nedensellik ilkesi ile de açıklanabilir. Yerel şartlar ve farklılıklar sonuçları kesin bir şekilde etkiler. Tüm tarihsel gelişmelerin birbirinden bağımsız ve geçici olduğunu savunan indirgemeci kuramlarla taban tabana zıttır.

Tarihselcilik, tarihin tinsel bağlamda izahıdır. Bu öğretiye göre zıt durumlar yeni sentezler 
yaratır. Gazetecilik ve görsel sanatlar için olduğu gibi edebiyat için de bu durum geçerlidir. Bu dönemde yazılı sanat yeni bir boyut kazanır ve yazarlar, hoşlarına gitse de gitmese de anlatımın dayattığı zincirlerden kurtulurlar. Artık Avrupa yeni kutsalının hizmetine girmiştir: Sanat. 

Sanatın her sorunun çözümü olarak görüldüğü bu çağda dekonstrüktivizmin temelleri atılır, 
kübizm ise Apollinaire'in kaleminden doğar. Sonunda, yirminci yüzyılda sanatı sonsuza dek değiştirecek olan avangart akım filizlenir.

Ancak Proust'un edebi köklerinin çok eskiye dayandığı, inkâr edilemez bir gerçektir. Zamanla 
ilgili zihinsel izlenimlerini eserlerine yansıttığı için "izlenimci" bir yazar olarak anılır. Mutlak olmayan zaman olgusunu en iyi yansıtan yazar olarak kabul edilen Proust, "Kayıp Zamanın İzinde" isimli eserinde karakterlerine süreklilik katarak romanın bütününe döngüsellik kazandırır. Proust'ta zaman, sürekli bir çizgi olarak değil, duygusal kalıplar izlenerek yapılandırılır; okuyucunun duygularına bağlı olarak genişler ve devinim kazanır ya da daralır ve belleğin düşsel tuvaline çizilir.

Proust'u okumak sabır gerektirir. Bir resme bakmak, bir melodi dinlemek veya bir parfüm 
koklamak gibidir. Proust, duyum dünyasını dolaşan bir yazardır: Duyguların kölesi olan özne, çeşitli motiflerin yeniden yaratıldığı ve çözüldüğü, gevşek ve karanlık bir evrende kaybolur. Modern romanın öncülerinden biri sayabileceğimiz Proust, zamanı kafa yormaya değer bir konu olarak görür ve eserlerinde onu dilediği şekilde kullanır. Zamanı tüm boyutlarıyla ele alan yazar, bireyin kendi iç ritmini de eserlerine yansıtmıştır. Kimi zaman geriye dönüşlerle zamanın akışını bozmuş; kimi zaman da geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda sunmuştur. Ona göre zaman düz bir çizgi üzerinde ilerlemez. Zaman kavramına kendince farklı bir bakış açısı kazandıran yazarın aşağıdaki ifadeleri, bu fikrini açıkça gözler önüne serer:

“...eserimi tamamlayacak vakit bulabilirsem, her şeyden önce insanları birer 
hilkat garibesine benzetme pahasına da olsa, mekânda kapladıkları kısıtlı yere karşılık, zaman içinde çok büyük, ölçüsüzce uzatılmış bir yer kaplayan varlıklar olarak tasvir edecektim kesinlikle; çünkü insanlar, yıllara dalmış devler misali, yaşamış oldukları, sayısız günden oluşan, birbirinden uzak dönemlerin hepsine aynı anda değerler.”

Onun zamanı işleyiş biçimi diğer yazarlar tarafından da takdir edilmiştir. Bunlardan birisi de 
Virginia Woolf'tur. Proust'a dair tespiti dikkate değerdir:

“Nasıl oldu da bir yazar daima elinden kayıp gitmiş olan zamanı, sonunda 
somut bir hâle getirdi ve bundan güzel, mükemmel ve sonsuz bir nesne çıkardı? Kitabı bırakıp iç çekmeli ve hazzı hissetmeli, güneşin, şarabın ve üzümlerin kusursuz bir sessizlikte, yoğun bir canlılıkta bir araya gelmesi gibi.”

BESTE
BESTE BEKİR BESTE BEKİR

Şair ve Yazar

Şair, yazar ve öğretmen. Edebiyat dünyasına henüz dokuz yaşındayken yazdığı anne ve öğretmen konulu şiirlerle adım attı. İstanbul Erkek Lisesinde okumuş olan şair/yazar, lise yıllarında katıldığı şair İbrahim Minnetoğlu anısına yapılan şiir yarışmasında "Bana Kendini Getir Gelirken" isimli şiiriyle üçüncülük kazandı. Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı ile Alman Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun olan Beste Bekir, çeşitli özel eğitim kurumlarında Almanca, Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra bir vakıf üniversitesinde Türkçe okutmanı olarak çalıştı. Yüksek lisansı Marmara Üniversitesinde Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalında sürmektedir.Seçkin edebiyat dergilerinde şiir, çeviri ve denemelerine yer verilen sanatçının Saklı, Kırgın Günçiçeği, Hayalin Işıltılar İklimi ve Zembereğin Sancısı adlı dört şiir kitabı, ayrıca dergilerde çıkan ve en beğenilen biyografi, deneme ve şiir çevirilerini bir araya topladığı "Kalemimden Dökülenler" isimli bir kitabı mevcuttur.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları