Menu
MECZUPŞAİR / SADECE KONUŞAN BİR HAYVAN DEĞİLDİK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • MECZUPŞAİR / SADECE KONUŞAN BİR HAYVAN DEĞİLDİK

MECZUPŞAİR / SADECE KONUŞAN BİR HAYVAN DEĞİLDİK

Her yer karanlığa doğru yürüyor. Bunu gören Kassandralar, insanlara -“gördüğünüz şey mezar, haclegâh(gelin odası) değil” dese de Apollon’un ahı değdiğinden midir nedir, doğru söz de o sözü söyleyen de her vakit incitilmiştir. Dostum Albert’in dediği gibi: “Bu çağın iyilik için ölen tüm delileri, suç içinde yaşadılar”. İnsana değer vermek,onu haksız ölümlerden uzak tutmak da demekti. Ama insan bilgisini artırdıkça kötülük öğretileri başıboş kalmadı. Kendisini kullandıran insana lanet mi olsun ne olsun? Sadece konuşan bir hayvan değildik. İşte izlediğim ve anlatacağım film de doğruyu söyleyen kişiyi geçmişin masalları addediyor ve deli olduğunu düşünüp beyaz hapishaneye tıktırıyordu. Bizlerde şu uzay çağı denilen bölümde kafamızın ağzı açılmış bir şekilde gördüklerimize şaşarak ölüme ilerliyoruz. Aynen filmdeki gibi 24 saat Alfred Hitchcock dünyayı çekiyormuş ve biz de kendi odamızdan seyrediyormuşuz gibi hissediyoruz. Tam o sırada kan kırmızısı kelimelerle, morarmış ağıtlarımızı bir de elimize tutuşturuyorlar, ona da yutkunarak cevap veriyoruz. Her yer karanlık. Toprak niye bu kadar acıkmış? Sebebini biliyor muyuz. Ölümcül virüsler o kadar çok ki ölmeden itiliyoruz yerin katmanlarına. Dalgıç ve pilot olmak gibi neşeli değil bu durum. Vahşi bir hiyerarşinin diktatörlüğü. Bilerek aldanıyoruz. İsteyerek kandırılıyoruz. Evet sağlığımıza zararlı biliyoruz ama devam ediyoruz. Endüstrinin göbeğine oturmuş, altın leblebi biriktiriyoruz. Zaman makineleri dediğimiz şeye bilim ve felsefe ile girilmez mi zannediyorsunuz. Elimizde bu hükümsüz duyular olduğu müddetçe daha çok insan ölecek bunu hissediyoruz. Lütfen bize inanın, Kassandra’nın sonu gibi olmasın yazgımız.

Gelelim temas ettiğim asıl mevzuya.

z2Terry Gilliam’ın yönettiği, senaryosunu Chris Maker, David Peoples, Janey Peoples’un yazmış olduğu 1995 yılında gösterime giren ABD yapımı dramatik bilim kurgu olan sizinle konuşacağım filmin adı: “12 maymun’dur(Twelve Monkeys)”.Oyuncular; Bruce Willis ( James Cole), Madeleine Stowe ( Kathryn Railly),Brad Pitt (Jeffrey Goines)’dir.Hünerlerini sergilemişlerdir. Film de İki deli(!) ve bir doktorla belki de sistemin de kandırılma olasılığının yüzdesinin çok olduğunu bize ima ediyor olabilirler. Çünkü doktor Kathryn yavaşça bir deliye aşık olmaktadır. Yalnız bir tek "What a Wonderful World" adlı müzik parçasını dinleyerek, çarkın dişlisini kıramayabiliriz. Ama maymunlar da cehennemi cennete çevirebilir belki ne dersiniz?

Doğrucu maymunlar var filmde. Bu replikleri duyunca kulağım saadete erdi:

“Bak, dinle, diz çök, dua et.

Artık üretici olmaktan çıktık.Bir şey yapmıyoruz. Her şey otomatik.”

“Bir sürü şey satın al,iyi bir yurttaş olursun.

Ama bir sürü şey satın almazsan,

ne olursun. Ne?

Akıl hastası olursun.”

Biz de Ozo gezegeninde zihinsel sapma yaşayan eli mecbur tüketiciler miyiz? Homo sapiens' in düsturu olan"Haydi alış verişe çıkalım" şarkısını sadece ezberlemekle kalmadık.Sürekli aldık, verdik.”Jeffrey’in Jim’e söylediklerine baksanıza: “Gerçek, Jim. Gerçek! Mal satın almazsan; tuvalet kâğıdı, yeni araba, elektrikli cinsel aletler,beyne yerleştirilmiş kulaklık, stereo sistemleri, entegre radar cihazlı tornavidalar, sesle çalıştırılan bilgisayarlar.”Tımarhaneye tıkılmamamız için yapmamız gerekenleri ironiyle nasıl da söylemiş. Bizi istedikleri toprakta büyütebilecekleri çekirdekler zannettiler.

Ne demişti biricik dostum Nietzsche: “'İradenin öğrenmesi gereken şudur;

yavaş ve temkinli olması”. Ah bu deliler virüsün saklandığı yeri biliyorlardı lakin temkinli değilllerdi. 12 maymun adımıyla yerin üzerinde dikkate değdirilmedi sözleri. Bilim adamlarının tavuk gelecek yere yanlış kaz yollamaları da neyin nesiydi? Yanlış zamana yollanmıştı Jim. Ama hangi insanları hangi virüsten koruyacaktı ki?

“Dünyanın insanoğlunun aşırılıklarına dayanamayacağını gösteren veriler var.Atom silahlarının yayılması. Kontrolsüz üreme alışkanlıkları. Kara, deniz ve hava kirlenmesi. Çevrenin ırzına geçilmesi.”5 milyar insan yoksa hakediyor muydu ölümü. James Cole’un feryatlarını kim duyacak?: “Virüsün mutasyona uğramadan önceki saf şekli onların elinde.12 maymun ordusunu bulmam lazım. Onların yerini saptadığım zaman buraya bir bilim adamı gönderecekler.”Kim inansın sana Cole. Belki de insanlar yok oluş istencine tutuldular. Böyle bir virüs elinden ölmek belki de kendilerini kıymetli hissettiriyor. Diyorlardır içlerinden: ”Kıymetli olmasak öldürmezlerdi bu maymunlar(!)”Prometheus ne zaman ateşi çaldı, o zaman bilim insanlar için tehlikeli hale mi geldi. Yoksa bırakalım, her şeyi kötülük için kullanan insanlar, acaba ölseler daha mı iyi olurdu? “

“insanlığı yok edip

hayvanlara ve bitkilere dokunmayan...

bir virüs olsa, ne iyi olurdu!”

z4Ah insan, her ağacı budayacağına, aklını büyütseydin? .İzleyiciyi de zaman karmaşasına sürükleyen Cole, yoksa 1920’lerden kalma mıydı? Seyirci de Kassandra kompleksine tutulmuş olacak bu gidişle. James ikinci caddedeki “Hayvanlara Özgürlük Derneği" On İki Maymun Ordusunun gizli karargahıymış. Durdursana onları. Belki de aldanmaya hevesli insanlar ölümü bu kadar çabuk haketmiyorlar. Gerçek bir hareketin olabilmesi için size inanan birilerilerinin olması lazım. Yoksa yüzünüze bir çırak gibi davranıp, sonrasında dost bildiklerimiz kasaba dönüşebilirler. Kışkırtıcı bir söz vardır ilerleyen dakikalarda: “Hiçbir şeyi değiştiremiyorsan, hiç değilse çiçekleri kokla” . Bu tavır “duyularına sahip çık ve sıyrıl barut tozundan” gibi bir mesajı da kavuğunda saklar. Türümüz tehlikede baylar ve bayanlar. Bunu duyan çıkar sahibi kibirli çöreklerinse nevirleri dönmüştür. Filmin sonunda onca underground metalik görüntüler, bir rüya esrimesi gibi tiyatral baskı ünlemleri, bizleri şaşırtır ve uzamdaymış gibi olan Cole, haklı çıkar. Hakikaten virüs vardır ve James yakalamak için uğraşsa da vurulacaktır.

Bize deli deseler de insanlık üzerine oynanan oyunları anlatıp, birbirimizi kurtarmaya devam edelim. Mekan, zaman, kimlik şaşaırtmacasındayız bizlerde. Ne var? ne bitki ne hayvan ne de insan öldürülse. Yaşamaklığa bu kadar haset edilmese. Herkesi ve her şeyi kurtardık diyelim; şiir yazdık, film çektik, taş yonttuk...Görevimiz bitmiş olacak mı peki? Filmden cevap geldi bile:” Çinliler şöyle der: Birisinin hayatını kurtarırsan, sonsuza kadar ondan sorumlu olursun.”Oturmak yokJ Bu 12 sayısına da takıldınız değil mi? İsa’nın havarelerine nazire gibi geldi. Evet elinde öldürücü virüslerle dolaşanlar var. Ey insan ondan iki kişi bile olsanız bu dünya için yine yeter.

Roland Barthes’in sözleriyle akıl hastahanem olan kitaplarıma yöneliyorumJ)

“Sinema; mükemmel bir ayartıcı ve sarmalayan imge”

(Sinema Terspektif dergisi)