Menu
LİRİZME ÜÇ KİTAP
Deneme/İnceleme/Eleştiri • LİRİZME ÜÇ KİTAP

LİRİZME ÜÇ KİTAP

KENDİNE DAİR OLMANIN YANINDA: NURETTİN DURMAN’IN LİRİK ŞİİRLERİ
Şiirleri  ‘topyekün insaniyete çağrı’ olan şairlerin somut olarak varlığı Türk şiirine bir zenginliktir.Modern Türk şiiri,insan oluşun şiiridir haddizatında.Aynı zamanda modern Türk şiirinin verimlerini her okuyuşumuzda,insanlığımızın pekiştiğini ve zenginleştiğini hissederiz.Bu his ve duygulanım,zorbalıkların,vicdansızlıkların.kibrin ve inadın bir gün yok olacağı umudu aşılar bize.Modern Türk şiiri okuru, ‘acımasız darbeler’in sonu olacağını,acının bir gün ilga edileceğini,metni okuyarak yaşar ve hisseder.Okur için önüne sürülmüş her metin,her şiir,yukarıda ifade ettiğimiz gibi,bir çağrı hüviyetini taşır.Bu kimlik(şiirle özdeşim kurma,hemhal olma,değişme-dönüşme) aynı zamanda muhatabında(okur)bir beklenti iklimi,birliktelikten doğan bir umut atmosferi oluşturur.
Yıllardır şiire verdiği emek ve gösterdiği çabayla saygı uyandıran Nurettin Durman’ın çağrısı,dikkate alınası bir çağrıdır.Durman’ın lamure yayınlarından çıkan Seni Beklerken Cancağızım Ben Böyle adlı kitabını okuyup bitirdiğimde,bu çağrının esaslı bir çağrı olduğu kanaatine vardım.
  "bunca yalnızlıkların,kalpsizliklerin,vicdansızlıkların
bunca hoyrat bakışların,kınamaların ardında beni
bu zalim cendereden,bu çılgın zilletten kurtaracak
ve bana bir yalnızlık bağışlayacak bir kuvvetin
bir adaletin haberini dahi içim kabararak canı gönülden
beklemeye hazır halde iken beni böyle kederler içinde bıra-
   kan; o insafsız vuruşların,acımasız darbelerin sonu ne zama-
na kadar sürerse sürsün,gene de canı gönülden
o karanlık dehlizi yarıp ışığa kavuşturacak
o muhteşem kudreti binlerce defa ümit ederek
bekliyorum:" (s,16)
‘Beklenti’ temelinde gelişen bu çağrı,ümitvar olmaya dair, ‘umut’a yönelik oluşuyla lirik şiire özgü bir nitelik taşır.Bu niteliğin,gereksindiğimiz için,konuşulabilir ve sahiplenebilir olduğunu söylemek istiyorum.
"Ey iyiliğin ve kötülüğün çemberinde dönen
 Kendini kendine bırakmak çare değil.
 Bir uzatılacak dal,bir uçurum çiçeği hiç değil.
 Kendini azade kılmak yolun üzerindeki taşlardan diken-
 lerden çare değil…"(s,40)
 "Bu acılar bitmez mi güneşin tekrar tekrar doğduğu sabahlarda"(s,41)
 "İncir ağacına kuşlar konuyor,incir ağacını yiyecek kuşlar,
 cıvıl cıvıl ortalık;incirin saltanatı bitmiyor"(s,68)
Durman’ın ‘lirik şiir dünyası’ kendi içinde dönenip duran bir hareketsizliği imlemez.Şiirde alttan alta gelişen,gelişleyen bir çağ ilgisi barınır.Yüzey yapıdan bize yansıyanlar,buz dağının görünen kısmıdır sadece.Bu kitap,çağının duyarlığını taşıyor oluşuyla önemsel,üzerinde konuşulmaya değer özelliklere sahiptir.
"Bağdat’ın  başına gelene bakın;şehrin yağmalanması,ta-
 rihin yok olması beni üzmesin de ne yapsın;" (s,38)
"ağlayan kadınların,yıkılan evlerin,
 bombalanan şehirlerin,parçalanan insanların,
 öldürülen çocukların görüntüleri yayınlanıyor
 haber bültenlerinde:
 her akşam kan fışkırıyor,
 her akşam gözyaşı,her akşam ne kadar acı varsa
 beynine pompalanıyor insanların,
 şeytanın uşakları azdıkça azıyor
 kötülüğün peşinde
 kıtalar dolaşıyor;
 öldürüyor,yakıyor,yıkıyor,toprağını işgal ediyor,sömür-
 dükçe azgınlaşıyor,azgınlaştıkça sömürüyor, sömürdükçe in- sanlıktan çıkıyor!" (s,39)
Nurettin Durman’ın şiiri,sorumluluk taşıyan bir şiir.Bu şiirde çağsal ilgiler,sorumluluk temelinde gelişir.Durman’ın bu şiirleri,sorumluluk bilinciyle yazılmış,lirik bir söyleyişe sahip sahici şiirlerdir.
"insanlık utandı kendinden,ben utandım kendimden,
 bu teknolojik zulmün,bu uzay çağı zorbalığının utancı
 ibret belgesi olarak tarihin sayfalarına geçti," (s,38)
Durman’ın şiirinin ayırtedici niteliği,şiirinde belirginleşen acziyet ve teslimiyettir.Büyük bütün’e olan bu kabullenmişlik,onu Zarifoğlu şiiriyle akraba kılar.En nihayetinde bu dünyaya söyleyecek sözü olan bir şiir bu.
 "çocuklar, kadınlar,kalabalıklar!ama ne çare!
 Anladım ki çok şey gibi kaldırımlar işgal!" (s,45)
Durman’ın şiirinde acı,karşılık bulamamış bir acıdır ve şair özne bu karşılıksızlığın çıkmazını yaşar.Bu çıkmaz Durman şiirinin söyleteni,çıkış kaynağıdır âdetâ.Bu çıkmaz olmasaydı,Durman bu şiirleri yazamayacaktı belki.
 "Anladım ki;bir şeyin olmasını beklerken
  büyük meraklara düşmeden olmayacak.
  Anladım ki payıma düşecek şey
  O kadar insan içinde bir başıma kalmak olacak." (s,45)
Durman’ın şiirinin temel özelliklerinden biri,taşıdığı yalnızlık duygusudur.Şair özne,içsel zorunluluk gereği,taşıdığı yalnızlığı,yalnızlık acısını dindiremez.Lirik şiirin motiflerinden ‘yolculuk’ ve ‘yağmur’ motifleri,Durman’ın şiirinde şair öznenin şehre bütünüyle katılmasına,kalabalıklara karışmasına engel teşkil eder.
 "söze hacet kalmadı,uzun solumalardan sonra
  gün ışıdı,her şey anlaşıldı artık;
  açılacak kapılardan biri
  mutlaka alacaktı beni içeri;
  zikrin hallerinden doğacaktı güneş
  mutlaka kuşluk vakti tutacaktı beni,
  alnımdan öpecekti saba rüzgarı
  kadınım dualara duracak
  bir sessizlikle yürüyecekti ardımdan," (s,55)
Durman’ı diğer şairlerden ayıran bir özellik de,kitabı boydan boya kaplayan bir ‘keder duygusu’dur.Bu duygunun kaynağı olarak ‘hayat’ın değiştirilemeyişini,zulmün engellenemeyişini gösterebiliriz.Şair özneyi münadi kılan,inadın ve kibrin vehametidir.Necip Fazıl’ın "durun kalabalılar…."mısraı ve bu mısradaki ihtar ve ikaz,Nurettin Durman’ın şiirinde somutlanmış gibidir.
  "nedir bu inadın aktığı ırmaklar,
bu kızıl kıyamet rengindeki hayat,peki ne olacak
hayretle açılmış gözlerdeki ışıltkan kıvılcımların sonu;
hadi söyle?" (s,59)
Durman’ın şiiri,geriye doğru değil,ileriye doğru giden bir şiirdir ve her şiir yeni bir başlangıcın atılan ilk adımı gibidir.Kuşkusuz geçmişe dönük vurgular mevcuttur bu şiirde fakat bu hiçbir zaman mutsuz bir debeleniş,bir patinaj değildir.Bununla bu şiirin hemen her zaman bir ‘mutlu olma isteği’ni yansıttığını söylemek istiyoruz.Aşağıdaki mısralar bu durumun en bariz göstergeleridir.
  "Dedim;her yokuşun vardır bir inişi lâkin önemli olan çıkmaktır yola!
  Başlamaktır bir yerinden hiç olmazsa hayatın kanayan yüreğinden!" (s,62)
Durman’ın bu şiirsel toplamı,lirik bir maceranın(iç evrende ilerleyen) cümleleri gibidir.Bu maceranın merkezi,acıyı duyumsamaktır.Aynı zamanda ruhta devinen acının hüzünlü bir dışavurumu,kendiliğinden ifadesidir.Kendiliğinden diyorum,çünkü bu şiir,baskılı ve yoğunlaştırılmış sözel yapının somutlaması değil,lirik şiire özgü soyut bir dünyanın kelimeler üzerinden yansımasıdır.

Nurettin Durman,Seni Beklerken Cancağızım Ben Böyle,lamure,2008,ist.
ŞİİRİMİZDE SESSİZLİK ARAYIŞLARI: MUSTAFA UÇURUM’UN ŞİİRİ ÜZERİNE

Türk şiirinde iki ana damarın varlığını kabul edersek,Mustafa Uçurum’un şiirini,Ahmet Haşim’in temsil ettiği akışa,yani kişisel tarihin psikolojik duygulanımlarla yazıldığı damara,lirik yönelimlerle şiirsel metnin kotarıldığı mecraya yazmamız gerekecek.
Uçurum,bu şiirsel toplamla lirik bir şölen sunuyor bize.Aynı zamanda bu kitap kadim zamanlardan bu güne lirik şiirin ölmediğinin ispatı niteliğinde:
  "olanları hep gördüm içime yürüyorum
çıktığım yokuşlarda eridi adımlarım
bana selam gönderme kervan geçmez buradan
bahtıma sadık kaldım sesini sesim yaptım
durmadı esen rüzgar getirdi yağmurları
üstüm başım ıslandı her yer nisan her yer gül" (s,7)
Yazılmakta olan şiirin ses arayışlarındaki şiirsel çarpıklıkları gördüğümüzde, yukarıda ifade ettiğimiz savın doğruluğu kabul görür bir nitelik taşır.Uçurum’un şiiri daha en başında şiirde ses unsurunun sorunlarını halletmiş,modern mecaz retoriğinin imkanlarını şiiri lehine kullanmış bir görünüm arzeder.Mısra sonlarındaki ses benzerlikleri,Uçurum’un kadim şiirden çok şey öğrendiğini gösteriyor:
 "çıkmaz sokak gibiyim hüzünlerle kapanan
 yanında dağ devrilen umarsız bir faniyim
 bu yapraklar ağaçlar en acılı şarkılar
 belki de eğik boynum nabzımı hızlandıran
 yağmurum esaslıdır en çok kızlara yağar
 evde kalmış kızlar ki en çok eylülde kaçar" (43)
Lirik şiirin belirgin özelliklerinden biri,muhatabını(okuyucuyu) dolaysız bir biçimde etkileyebilmesidir.Yine aynı şekilde ‘lirik ben’le okur arasındaki ilişki özdeşimsel bir karaktere(ıra) sahiptir.Bizler,okur veya şairler,bu şiirleri okurken,etkileyicilik katsayısı yüksek bir insanlık durumuyla karşılaşırız.Şiir bizi en hassas yerimizden yakalamıştır ve böylece liriğin dünyasına daha bir yakınlaşmış oluruz. ‘Lirik özne’nin kendi içine kapanmış şiirsel çevrimine kendimizi akraba kılarız.Lirik özneyle aramızdaki mesafe sıfıra inmiş ve şiirsel bir içine kapanıklığın dairesine komşu oluruz:
  "yazgım suskunluğumdur
  ki konuşamam ben
  kılıç keskin ama pirim
  bu istasyona uğrayan tren
  beni almaz" (s,38)
Bizce Uçurum’un kendine mahsus bir dünyası vardır ve hiçbir şiir türüyle sınırlanabilecek bir dünya değildir bu.Bazen onda "hani o savaş naraları,nerde barbarlar" diyen bir çığlık duyarsınız.Bu çığlık kimi zaman bir saflık ve masumiyet arayışına dönüşür:
  " katıksız sözlerim olsun kimsenin bilmediği
tam vaktinde gelen trenlerim
yağmurda açan çiçeklerim" (s,47)
Kimi zaman yenilmiş bir uygarlığın hüznüne tanık oluruz:
"anlatmaya yetmez yenilgimizi
fırtına sonrası yorgunluğumu
çekip kılcal damarımdan
topuğumdan çıkarıyorum acımı
yol uzun,yolsuzum,piyadeyim nitekim" (s,47)
Topyekün Mustafa Uçurum’un şiiri,bir sessizlik arayışının şiiridir.Şair özne,bu sessizlik arayışının ancak bir bahar özlemiyle pekiştirileceğini ya da sonlanacağını düşünür.Beşeri tecrübe(burada aşk tecrübesi) lirik bir duyarlılıkla billurlaşır ve şiirsel kalıplarına dökülür:
    "efkârımı dağıtır biraz nisan biraz gül
kimse duymasa beni gidişim sessiz olsa
nehirlere uğrasam aşk olsun nisan desem
kendime sözüm geçmez dilim dönmez kendime
 hayatımı boşalttım biraz nisan biraz gül"(s,7)
Uçurum’un şiirinin ayırt edici niteliği,kitabı(şiirleri) boydan boya kaplayan bir hüzün duygusudur.Bu hüznün boyutları ‘acı coğrafya’ Ortadoğu’ya kadar genişler. ‘mülayim bir gül’ şiiri, ‘çapaklı duyarlık’ diyebileceğimiz bir tarzda,Ortadoğu’ya yönelik bir göndermeyle dikkate değer bir şiir vasfını taşır:
 "bir yahudi urbasını yakmak
 ne kazandırır boynu yaralı askere
 her yanı yağmurda dökülen benim
 yaralarla büyüdüğüm doğrudur
 oysa yanlış hesap bizimki
 Bağdattan döner gibi
    günahtan kaçar gibi
 oyalanmamış ve uzak"(s,49)
Uçurum’un şiirlerinde yer yer bir özgürlük arayışına da tanık oluruz.Bu arayış, kalabalık şehirlerden bunalmış bir bireyin çıkış kapısı olarak okunabilir.Bu doğacı özlem,modern kıskaçtan bir kaçış,çıkmazdan kurtuluş özlemidir:
 "eskimiş fiyakamı çekip şehirden
 arka sokaklar dahil
 bir kavalın ritmi kulağımda
 dağlara
 dağlara"(s,46)
Mustafa Uçurum,bu kitapta,şair kimliğini başarılı lirizmiyle kanıtlamıştır.Bu samimi ve içten tavır,Uçurum’un sonraki şiirlerini de düşündüğümüzde,niteliğini tebarüz ettirmiş ve hakkında söz edilmeye değer bir şair konumuna yükseltmiştir.Anlaşılan,modernizmin ifsat edici dünyasında tıkılı kalmış bizler,onun şiiriyle beslenmeye,menzilimize güzellikler katmaya devam edeceğiz.

HİKMET YİTİMİNDEN BENLİĞİN DÜNYEVİLEŞMESİNE: ZAFER ACAR’IN ŞİİRİ

Zafer Acar’ın Coğrafi Delilik ilk kitabı.Zafer Acar,kitabını beş bölüme ayırmış;bunlar, ‘ve kalp’, ‘kafa’, ‘kollar’, ‘bacaklar’, ‘gövde’ bölümlerini içeriyor.Bu bölümleme Acar’ın kitabına giriş niteliğinde.Bedensel olanın soyut bir dışavurumu gibidir Acar’ın şiiri.Soyut,çünkü şiir yazılmış bile olsa,henüz insanlaşmış,can kazanmış değil."canlanması için/kendi ruhunuzdan üfleyin" der şair.Yaratılana değil yaratışa özenme onun şiiri,Sezai Karakoç’un koyduğu ayrımla söylersek.Kitaba giriş niteliğindeki ‘dürüstkâr’ şiiri,yine de bedenin şairi yapmaz Acar’ı.,çünkü bedene yönelik bir betimleme yok.Şiiri insanca özellikleriyle kavrama bakımından bu şiir,Acar’ın şiirine poetik bir giriştir.Bu şiiri önemsel kılan,alışılmadık bir iletişim biçimini önermesidir:
" kafa kol bacak derken gövde ve kalp
 böyle başladım yaratmaya
 bu benim şiir insanım
 canlanması için
 kendi ruhunuzdan üfleyin

 şiir dünyam demedim
 canlanamaz çünkü
 boşluğa bırakılmış kesik bir baş" (s,9)
Hikmet Yitimi
Zafer Acar modern zamanlarda kaybolan hikmetin,daha doğrusu bir hikmet arayışının şiirini yazıyor.Evet,günümüzde hikmet yitime uğradı ve bilge adamlar,hikmet erleri bir bir terk etti dünyamızı.Her şey sahtesiyle malul artık.İnsan doğmadan tanımlandı,ad kondu ona:
"bu vaktin insan yavruları sahte
 daha doğmadan adları konuyor
 daha rahme düşmeden
 daha evlenmeden anne baba" (s,22)
Her şeyde bir kolaycılık bir hazıra konma var.İnsan teki,modern zamanlara has bu sentetik dünyada,ölümün sahiciliğini gözardı edebiliyor.Beşeri deneyimin olmadığı,ölümün anımsanmadığı bir dünya,terk edilmeye teşne bir dünyadır.Toplum mühendisleriyle,gazetecilerle ve bilgi teknolojileriyle çevrili bir hayat algısı da hikmetin özümsendiği,eylemsellik kazandığı,somutlandığı,hayat bulduğu bir hikmet erine,danışma-fikir alma mercii olarak ihtiyaç hissetmiyor.Algı sakat ama gerçek bu;hikmet eri ve bilgeler terk etti dünyamızı:
" bana ihtiyacı kalmamış kimsenin dedi dede korkut
 ben gidiyorum dolaşın dünyada adsız atsız" (s,22)
Benliğin Dünyevileşmesi
Zafer Acar sözü olan bir şair.Acar’ın "egocil tavşat" adlı şiiri,modern insanın dünya anlayışına,hayat görüşüne getirdiği eleştiriyle ön plana çıkar.Evet, o kadar dünyevileştik ki,duyargalarımız bu dünyaya ayarlı hale gelmiş,sevap ve günah defterine kayıt düşen melekleri hayatımızdan tard edecek bir rahatsızlığın ortasına düşmüşüz.Amacımız daha fazla kazanç elde etmeye yönelik.Davranışlarımızda bir netlik bir sarahat yok.Modern insanın egoizmidir söz konusu olan.Acar bu durumu şiire özgü prizmadan geçirerek aktarmış bize,şiirin imkanlarını kullanarak:
"ah o melekler omuzlarımızda tutsak
 sağ omuzdaki rahat
 bakkal defterleri ne de olsa dolan
    dağınık alışverişler günah işportacısından
 ve abur cubur tavırlar" (s,23)
Yalın bir şiir yazıyor Zafer Acar.İçinde derinliği barındıran bir yalınlık bu.Bazı şiirlerine,Sezai Karakoç’tan tevarüs ettiği bir medeniyet perspektifi hakim."papatyalar dağa kaçtı" şiiri,sömürge şairlerine,güdümlü şairlere yönelik bir eleştirel vurgu içerir.
" kasıklar arasına kurulan uygarlık
 paris londra washington
 tapındığı bir kısım şairin
 geldikleri yer ora
 gidecekleri yer ora sanki
 kalpleri orada atıyor onların
 sevdiklerine karşı" (s,25)
Benzetmeler Evreni
Zafer Acar şiirinin ayırt edici niteliği,benzetmelere dayalı oluşudur.Şiirinde benzetmeler,ustası olduğu Sezai Karakoç’un imge dünyasını anımsatan bir düzeneğe sahiptir.Yer yer gerçeküstü şiir algısını da duyumsadığımız bu şiirler,mısra kurulumu ve imge oluşumu bakımından orjinale yaklaşır ama çıkış yeri itibariyle Sezai Karakoç mahreçlidir:
"levhalar ki kum tanesi
 levhalar insanlığa
 yeni bir ay kırılması" (s,53)
Zafer Acar’ın imge üzerinden Sezai Karakoç’tan yararlanma tavrı,klasik şiir tarafıyladır daha çok.Baskın oran,geleneksel şiirdir.Ve Acar’da gelenekten yararlanma,Karakoç üzerindendir.Karşılıklı bu geçişme,nispeten Zafer Acar’a kişiliğini kazandıracak boyutlara ulaşır.Acar’ın şiiri,Karakoç’un şiirinden olumlu yönde yararlanma bakımından iyi bir örnektir:
"gidin
  bir çömlekçi bulun kendinize
gül aydınlığı elleri olan
ve toprağı ay ışığı şarabıyla yoğuran

  gidin ve dönün o çömlekçi önünde
raks edin
ki eksiltin tüm eksiklerinizi" (s,53)

  "öğret onlara
  fırtınayı bir kamçı gibi kullanmasını
                           ey deniz
buzul ustalığını soğuğun
  öğret onlara
yalnızlığın bengisu kısrağını
kaldırmasını şaha" (s,54)

Tamamlanamayan Özne
Zafer Acar,içindeki cevherin(buna yaşam enerjisi deyin siz) şiirini yazmıyor;bir sönüklük,bir azalma,bir tükenme ve olumsuzlama var şiirinde sürekli.Yani kendi dayanağını,sağlam temellerini bulmuş değil henüz.Bu yüzden tedirgin bir öznedir şiirinde konuşan,yaşlandıkça hafifleyen,küçülüp azalan bir özne:
 "ama hafifliyoruz yaşlandıkça
 küçülüp azalıyoruz her şey gibi
 tükendikçe açılan  kalem gibi
 tam bitmeden atılıyoruz yaşamdan
 ve tamamlanamıyor hiçbir söz
hiçbir insan" (s,27)
Zafer Acar’ın şiirsel gayreti,bir şeyleri tamamlama,bütünlüğe kavuşturma derdi ve gayesinde."BASTONmürit" ile "Gölge Lam Şatiye" şiirini mukayeseli okuduğumuzda,Acar’ın şiirinin gövdeleşmeye ihtiyacı olduğunu görürüz.zaten Acar da sonraki şiirlerinde bu ihtiyaca cevap olabilecek uzunlukta şiirler yazdı.Ancak bu şiirsel toplamı düşündüğümüzde Acar’ın minör şiirin sınırlarında dolaştığını söyleyebiliriz:
"unutmamak için seni
   camiler bile ip bağlamalı parmaklarına
görmeden
   göreni duymadan
   insan beş duyuyla dokunmadan
   gerçekten tapınmaz sana" (s,28)

Naif Bir Duyarlık
Zafer Acar’ın şiirinin ayırt edici bir diğer niteliği,naif bir duyarlığa sahip oluşudur."tövbe"şiirini bu naif duyarlığın şiirsel forma aktarımı olarak okuyabiliriz..Şiirsel incelik ve dikkat yüklü bu şiir,Acar’ın en sevdiğimiz şiirleri arasında.Yoğunlaştırılmış bir öze sahip ve kendini okutuyor:
"boynum
   bir kuş boynu değildir artık
   tutulmuş ki öyle
   yüzüm sana dönük
konduğum dalı acıtan pençem yok
   uzat parmaklarını tanrım konayım" (s,49)
Acar adeta geleneksel şiirden naif duyarlıklar devşirir.Metafizik şiirle harmanlanmış bir duyarlık bu.Aşk üzerinden işletilen bu algı,şiiri okuyucuya kabul ettirebiliyor,benimsetebiliyor."tapınak" şiirinin,şiirde metafizik algıya yönelik girişimi de var.Bu girişim önemsenmesi gerekiyor.Bu algıda aşka insiyaki bir yöneliş yok,bu ise önemsel bir durum.Günümüz şiirindeki aşk algısını düşündüğümüzde bu önemsel durum,şairin hanesine artı olarak giriyor.Acar’ın aşkı daha düzeyli ele alışı var:
" musanın kemikleriyle çivilendim turuncuya
 turuncu,bir kapı
 menteşesi yusuf olan menteşesi züleyha
mihraba döndüm
   elimden döküldü bardak dolusu dünya" (s,48)
Zafer Acar’ın şiiri,geneli itibariyle iyi ve nitelikli bir şiir."Coğrafi Delilik" bunun en belirgin kanıtı.Yukarıda söylediğimiz niteliklerle birlikte Acar’ın Coğrafi Delilik kitabını başarılı bir ilk kitap olarak görebiliriz.Sözü olan bir şiir baştan başarılı olmaya adaydır zaten.Şiirde hikmet arayışı ve dünyevileşme temleri,günümüz şiirinin/şairinin dikkat etmesi gereken temlerdir.Ve bu azımsanacak bir şey değildir.Zafer Acar’ın "şiir insanı" bize çok şey söylüyor aslında,duyabilene…

nurettin durman, seni beklerken cancağızım ben böyle, lamure, 2008
mustafa uçurum ,tenhalayın kalbimi ,ilkkitap, mayıs 2006
zafer acar, coğrafi delilik, yediiklim , temmuz 2005