“Akşam, yine akşam, yine akşam…”
Akşam çöküyor şehre yine ve ben gün batımını izliyorum bilmediğim yollarda. Her şeyin, herkesin el etek çekmeye başladığı saatler yaklaşıyor. Yalnızlık bürüyor kiminin gözlerini. Başlıyor bir sessizlik. Bense ruhumu kaplayan yalnızlığı yırtmaya çalışıyorum.
Yollardayım… Kimsesiz sokakların kesiştiği, kaldırımları yalnızlık kokan sokaklarda. Gideceğim yerin muhasebesini yapmıyorum. Kendi akışında gitsin bu kez her şey diyorum. Karanlık çoğalıyor. Efkâr demliyor gözlerim. Kendimden ve içimdekilerden kaçma düşüncesine bir kez daha mağlup oluyorum. Yanlış öykülerde arıyorum kendimi. Alınmaması gereken mekânlarda alıyorum soluğu. Kendimden kaçtıkça yine kendime çıkıyor yollarım. Köprüler kuruyorum kendime. Sıradan köprüler değil bunlar. Önceleri güle oynaya geçtiğim, ebemkuşağından çalınma renklere bürünmüş bir köprü değil bu kez. Omuzlarımdaki yüklerle binip ağır aksak ilerlediğim köprüler… Ne korkusuzluğum var üstelik bu kez yanımda ne de güle oynaya geçişlerim. Cesaretim kalmamış sanki. Sanki içimdeki başka bir ben. Bu kez çok korkuyorum.
Kuzgunî bir gecenin tam da ortasında titriyor yüreğim. Geriye bakıyorum daha çok başındayım yolun. Geri dönmek mümkün, ama dönersem bütün kimliğimi ezmiş geçmiş olurum. Aldığım kararların arkasında duramaz, tepeye bayrağı dikemeden vazgeçersem istediğim ış(ı)ka ulaşmamın mümkün olmayacağını biliyorum.
İlk adım… Onu atarsam gerisi gelir, diye telkin ediyorum kendimi. Siyahî gecenin kurtuluşu olacak bu adım, diyor yürüyorum ürkek adımlarla. Köprü üzerinden geçerken avuçlarımdaki aynada suretimi izliyorum. Aynadaki suretim gün be gün eklenen yaraların izlerini taşıyor. Aynada nice yaşanmışlıkları seyrediyorum. Göz çukurlarım da nice dertler yanıyor bana. Duymak istemiyorum çığlıkları, ama içimde sus(a)mış tüm duygularım çığlık atıyor. Uzadıkça uzuyor köprü. Işık yok, renk yok… Havada bir korku var. İçim ürperiyor. Karanlıklar ülkesinden bir perde iniyor adeta gözlerime önümü göremiyorum. Fırtınadan önceki sessizliğin yerine, fırtınaları engelleyecek bir sessizlik istiyorum.
Gözlerimi görebileceğim en uzak noktaya dikiyorum. Gözüm karanlığa alışır diye bekliyorum. Bir ‘ışık’ beliriyor çok uzaklarda. Karanlıklara inat öylesine ak pak… Bakıyorum ki; gök de O, ay da O ve O’ndan her şey… ‘Iş(ı)ka yürüyorum. Yaklaştıkça gözlerim kamaşıyor. Aynadaki ‘ben’den kurtulduğum anda ‘O’ oluyor her şey. Yol aydınlanıyor, içim huzur doluyor. Fark ediyorum ki, O “Ol!” derse her şey oluyor.