Hiç iki kapı arasında/aralığında kaldığınız oldu mu?
İkisi de yüzünüze kapanmaya hazır!
?!!
Çok kapı açılmadı hayatta önüme.
Ya yollar çürük çıktı ya anahtarlar kırık
Açılan her yeni kapı, bulunduğum yerin
‘Çıkmaz sokak’ olduğuna dair bir vurguydu sadece.
Kapılar yüzüme her kapanışında,
Bir ayin sakladı gözlerim için(d)e.
Bir ağıt yaktı sözlerim,
Tutuşançakmakçakmak gözlerin(d)e.
Oturdu karaya düşlerim.
Yaslara bürünürken,
Bir hayaletgemi sessizliğinde…
Saçlarımı her çekişinde,
Tırnaklarımı her kırışında,
Duvara her tırmanışında bir çocuğun,
İçimdeki bir kapı daha açıldı o orman derinliğine.
İçimdeki Kapılar:
A KAPISI
Düşlerimdeki şaha kalkan attan,
Düştüğüm zaman,
Dizimdeki kanlar elime bulaştı.
Bindiğim doru atın üstünde
Rüzgâr yalarken ruhumu,
Kökünden kazıyıp attım saçlarımı.
Kel kaldım, kazıdım diye
Ruhumla birlikte saçlarımı.
Saçsız kalmaktan korkmadım,
Ruhumu kazımaktan korktuğum kadar.
Kapılardan geçmem gerekiyordu, geçtim!
Saçlarımdan vazgeçmek, kestim!
Açılan her kapı, “Saçlarını bırak da gel!” diyordu.
Açtım, kestim ve dağıttım
Rüzgâr(d)a bırakırken saçlarımı…
Şehrin kapısından girmek istediğimde ise,
Kapı aralandı.
Ama…
Sadece bir denize açılıyordu yüzün.
Attığım zaman adımlarımı, düştüm içine.
“Düşersin yedi kez, kalkarsın sekiz kez.”
Kalkmayı da öğrendim,
Son anda kurtuldum boğulmaktan.
Düştüğüm zaman.
Kendimi dindirmek için,
Kanattıkça ruhumu,
Örselendim.
Dinginleştirmek için gerçeği,
Hayallerin içinde,
Dinmedi bir tek, ruhumdaki yangın.
B KAPISI
Sen nerelerdeydin?
Ötelerde bir yokluk içinde mi?
Yoksa yağmurlu yollara düşen,
Bir arabanın kırmızı izinde mi?
Bir fotoğraf düşüyor elinden yere,
Bir düş bölüyor uykunu gece.
Bir çiğ damlası, bir civciv sarısı,
Bir tango kırmızısı, bir gece karası…
Yalnızlık payına düşen; yürek yarası,
Düş sancısı, duvar boyası…
Bir kedi…
Bir köpek…
Bir gözyaşı…
Bir çocuk…
İkinci bir çocuk belki…
Parmağındaki yüzük mü acıtıyor canını?
Renginden mi?
Malzemesinden mi?
İzinden mi yoksa?
Acısı…
Yoksa aralığında kaldığın kapı(lar) mı asıl neden?
Hiçbir yere ve hiçbir şeye ait olamamak?
Kendinden uzaklaşırken yaklaştığın,
Kapılarda kalakalmak mı?
Ne korkutuyor seni?
Ey kadın!
Bir çiçek daha düşüyor erik dalından.
Bir güz daha ekleniyor ömrüne.
Güzün son günüydü değil mi ‘evlilik yıldönümü’n?
Bir kadın neden ve nasıl
‘Yalnız bir kadın’a dönüşür?
Gittiği yere kendini ve ışığını götüremediği zaman!
CÜMLE KAPISI
Niye böyle?
Neden sürüyor hâlâ?
Niçin bitmiyor bu ‘durum’?
Belki konuşsaydık, belki izin verseydik birbirimize…
Kendiliğinden gelecekti,
Ömrümüzün geri kalan tüm cümleleri:
“Hayatımın her anını dolu dolu yaşamak istiyorum seninle!”
“Sanki hep vardın, öncesini hiç hatırlamıyorum!”
“Daha önceleri neredeydin?”
“Bu filmi daha önce bu gözle izlememiştim hiç!”
“Hafta sonu bir sergi açılışı var, gidelim mi birlikte?”
“Yarın Beypazarı’na gitmeye ne dersin?”
“Altınpark’ta fotoğraf çekmeyeli bayağı oldu!”
“Bu yaz Bosna’ya gidelim tatil için!”
Ya da buna benzer birçok cümle düşleyen…
Bir kadın duruyor kapıda!
“Sana geldim!” demek için hazır.
“Senden gitmeye değil!”…
Saçları elinde, kel kalan ruhunun,
Tüm çıplaklığı üşütürken onu
Sorduğu soruların,
Cevapları parlıyor
Dazlak kafasında.
Üşüşüyor sorular bir daha, bir daha…
Cevap vermekten usansa da:
A Kapısı, B Kapısı, hani bunun
Cümle Kapısı?