Kaçmayalım.
Sonu yok çünkü kaçmanın.
Öyleyse gidelim.
Ama nereye, ne zaman?
En önemlisi de, nasıl?
Kaçmayalım, diyorsak olumsuz bir anlam yüklüyoruz demektir bu edime. Öyledir de. Aslına bakılırsa, kaçmak da bir nevi gitmektir. Ama geride bir şeyler bırakmak vardır kaçmakta; bir şeyler bırakmaya razı olmak en azından; yani edilgenliğe teslimiyet.
Kaçmak, sanal bir icraattır. Kaçan kişi, mensup olduğu yere değil; ait olmadığı zamana odaklıdır, hem de sanal zamana. Çünkü zaman; unutmak demektir, zaman unutturur. Sanır ki, zamanın akışkanlığı ve değişkenliği kendisini sağaltacak; unutarak her şeyi geride bırakacak, yeniden başlayacak yaşamaya, kaldığı yerden ya da yeni baştan. Oysa gitmek, ne geçmişe sünger çeken ne de yaşanılan anı görmezden gelen bir edimdir. Giden için; bulunulan yer, gidilecek yer kadar önemlidir. Çünkü, ne kaldığı yerden, ne de yeni baştan başlamak söz konusudur giden için. Hayata dahil olandır giden, yani nasibine sahip çıkan. Hep nasibini arar, gideceği yere de nasibiyle gider o. Ne zaman ki nasibine sırtını döner, o vakit gidecek bir yeri kalmaz.
Kaçarak salt geleceğe odaklanan kişi, ‘zamanı doldurmak’ peşindedir. Zamanı doldurmaya kalkışmak, aşkınlıktan ve içkinlikten uzakbir mekan algısına hapsolmak demektir. Bilmez ki, bir çeşit yetişkin oyalanmasıdır bu, belki zamansız bir evcilik oyunu.
Zira ne öncekiler doldurabilmiştir zamanı ne de sonrakiler doldurabilecek.
Gidecek bir yerimiz yoksa nasibimiz kesilmiş demektir. Yazık ki, nasibimizin peşinden koşabileceğimiz ne bir zaman dilimi ne de bir mekancık vardır artık . Yola koyulmak için de bir sebebimiz yok demektir. Çıkılacak bir yol yoksa nasıl yola koyulabiliriz ki...
Gidenler, yola koyulanlardır. Ne geride kalmak ne de yolda kalmaktır yola koyulanın kaderi. Zira kaderin bütüncüllüğü çeker onu her nerede olursa olsun.
Gitmek, bütüne ulaşmak azmiyse; kaçmak, parçalanmaya rıza göstermektir.
Zamanı kesintisiz algılamaksa gitmek; zamanın bölümlenmesini onaylamaktır kaçmak.
Mekanı anlamlı kılmak değil midir gitmek; kaçmaksa anlamsızlaştırmak.
O halde yineleyelim: kaçmayalım, gidelim. Hep gidelim.
Gidelim ki, gidecek bir yerimiz olsun.
Bilelim ki; gidenler, gidecek yeri olanlardır. Onların ardında hiçbir kovalayıcı yoktur; ne başkaları, ne hatıralar, ne umutlar...
Kaçanlarınsa gidebilecekleri bir yer yoktur. Her ne kadar var gibi görünse de. Peşleri kalabalıktır her daim. Hiç yoksa, kendisi vardır kaçanın ardında; peşini bir an olsun bırakmayacak kendisi.
Gidelim.
Nereye?
Zamana gidelim.
Ne zaman?
Hep.
Nasıl?
Kendimizle baş başa.
Seyreyleyerek kaderimizi.