Kimsenin bir şey söylemesine gerek yok bayım. Biz böyle de anlarız, biz böyle de anlarız.
Yani , sadece kendi acılarından haberdar olmak da bencilce değil miydi? İnsanoğlunun zayıf yaratılmış olması sadece bizi paklamıyordu bunun da farkındaydık ve sadece biz gece gündüz İnşirah Süresi okumuyorduk. Saplanan herkes gibi çıkmaya çalışıyorduk sadece…Belki de bu yüzden sadece sessizce oturmayı tercih etmiştik aynı evde. Aynı çatı altında olmak da bir yazıdan ibaret bunu da kavrayabiliyorduk artık . Çok fazla süslü, fiyakalı kelimelere de ihtiyacımız yoktu üstelik. Ki sarfedilen kelimenin de karşılığı gelmemişken…
Gözlerime bak dediğimde gecenin ve korkularımın tazelendiğini de anladım. Uzun uzun da bakabilirdik aslında ama kalmak kolay değildi. Ateşe düşmek her defasında aynı acıyı vermiyor ama küllerin de birbirine benzediğini inkâr etmek de pek zor olmasa gerek… Daha çok nefessiz kalabilirdim o kelimelerin altında. Yalnız bilmediğin bir şeyler var. Sadece sen sarfettiğinde o kelimelerin altında eziliyorum, boğuluyorum, nefes alamıyorum. Bu itiraf kolay değil kendimize karşı mahçubiyetlerimiz de varken. O yüzden ısrar etmiyorum anlatmadıklarına…
Bu kadarını bile sindirmek kolay değilken. Farkında mısın hikâyeler kimi zaman karışıyor parça parça. Kİmi zaman da bir bütünle haşroluyor. Madem ki “gülmek de başlı başına bir anlamdı…”
Rüyalarımı oturup anlatabilirim sana. Sen yokken ismin vardı orada fısıldanan. Ki inandırıcı olmak için bir şahit tuttum. Bir şeyler anlat dediğinde bu yüzden belki de güçleşiyor ve karışıyor her şey. Bir şeyler değil çok şeyler anlatabilirim , bu kolay değil ki üşüyorken en çok da…
Yine de bir gün her şey sussa da. Dünyaya nefes aldıranların ümidvârlığında tene kazınan isimler gibi sonrasında çimlerde eda edilen akşam namazları gibi ve her şeye şahitlik eden sonsuz dualar gibi…
Hira da haritaya dahil mi?
Bir şeyler anlatmak için çokça seyler anlatmak için…