Menu
Arafta İki Satır Hâl Hatır
Deneme/İnceleme/Eleştiri • Arafta İki Satır Hâl Hatır

Arafta İki Satır Hâl Hatır

  


Malum ya, meçhuldür âdemoğlu. Bilinemezliğiyle bilinir. Tanınamazlığıyla maruftur. Ve her hâli ile bir gizeme matuftur. Çapraşıktır. Karmaşıktır. Dolaşıktır. Bulaşıktır. Neliği hakkında olur olmaz atılıp tutulamaz. Tutuldu diyelim: Öyle kolay kolay yenilip yutulamaz.

Yine de varım yoğum budur benim: Varlığı yoklarım her sabah. Başka gündemim yokmuşçasına, varsa insan, yoksa insan. Ve engel olmayı başaramayıp haşarı zihnimin aşırılığına, bir düşünce fatihiymişimcesine, sorarım: Acaba tanımı yapılabilecek, sınırları çizilebilecek bir mefhum mudur insan; yoksa bir mevhum mudur ancak, mahiyeti bir türlü anlaşılamayan?

Ben sorar, ben cevaplarım; sual benim, kime ne?

Fikrimce, derim sonra, varla yok arası bir varlıktır herhâlde insan. Öyle ki ona “var” demek yokluğa, “yok” demek varlığa haksızlık olur. Mesele, insanın “vara yakın yok” mu, yoksa “yoka yakın var” mı olduğunun belirlenebilmesidir. Gerçi böyle bir ölçüme kalkışan her nefer, her seferinde varlık ve yokluk terazisinde göz göre göre ağır basan bir tarafın olmadığını görür, görse görse.

Dolayısıyla varım diyen de, yokum diyen de zatı hakkında yarı yarıya yalan söylemekte ve bu söylemekte kendini eğlemektedir. Çünkü sahiden “yok” olsaydı, “yok” olduğunu düşünebilecek mevkide bile bulunamaması lazım gelirdi. Demek ki bir miktar var. Varsın olsun, diyeceğim, peki, varsayalım ki var. Fakat tam anlamıyla “var” olanın da, bir gün gelip yok olanlardan olmaması icap etmez miydi? Gelgelelim eceli gelen acele acele gidiveriyor, hem de daha önce hiç var olmamışçasına. Neden? Çünkü varlığının özü yokluğa dayanıyor. İyi ama bu çıldırtan tezada us nasıl dayanıyor? (Ulu usa sesleniş: Us hazretleri acaba nasıl dayanıyorlar bu dayanılmaz gidişata?) Dayanır mı, yanıyor! Yanıyor da (da)yanıyor. Bir müddet sürüyor sonra, gidene ah ü vahlar. Yuğlar tertip edilip sagular okunuyor. (İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı’na Giriş.) Derken bir gün bakıyorsun ki ne yanan var ne anan. Ananı nereden bulasın, ne baban kalmış ne anan! Ama hani bir zamanlar vardılar? Vardılarsa, şimdi nereye vardılar? Demek ki aslında yoktular. (Ne varlıklar tanıdım, zaten yoktular; varlıkta yok olunca, yoklukta var oldular. – “Nasıl?” deme, yoku da var eden bir var vardır.)

İşte o zaman paşa paşa dönerim en başa ve var ya, derim, kesin, varla yok arası bir varlık şu bizim insan. Nitekim ona “var” desen de, “yok” desen de ifade hep noksan. Hatta varlık ya da yokluk âleminin aleminin kumaşına desen desen insan öreyim desen de boşa gider eşsiz çaban.

O hâlde, canım efendim, orada dur. Haddi aşma. Ötesiyle uğraşma. Gayrısı sayrılık. Devamı muamma. Büsbütün dilemma. Öyleyse anla: Bunca ünsiyet kurmaya çabaladığın insan, gerçek manada ne var ne yok.

Bizde işler böyle işte, sende ne var ne yok?


Halit Selim

1989’da Adana’da doğdu. 2011’de Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Yazıları Cafcaf, Edebî Müdahale, Söğüt, Edebîce, Edebiyatist, Demlik Mecmua, Şahsiyet Mecmua, Agâh Kültür, İhtilal, Efruz, Mola, Kuytu, Gökmavi ve İfade dergilerinde yayımlandı. Denemelerini bir araya getirdiği Hasar Kaydı, 2023’te İz yayıncılıktan çıktı.2013’ten bu yana edebiyat öğretmenliği yapmaktadır.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları