-Ebuzeran uzun soluklu bir şiir. Yoğun, ertelene ertelene birikmiş bir nefesin “kün” deyişteki, “hu” deyişteki bir ses ve anlam zenginliğiyle zorunlu olarak zuhura çıkması diyebilir miyiz onun için?
-Evet, Ebuzeran 40 şiirden oluşan tek bir şiir. Elbette böyle uzun soluklu şiirler yazmanın hem kendine özgü zorlukları hem kendine özgü imkânları var. Şiirin ritmi ve imgeleri şiir boyunca hiç kesintiye uğramıyorsa,şiir bütün mısralarıyla güçlü bir ırmak gibi akıyorsa, işte o zaman uzun soluklu bir şiirden söz edebiliriz. Ben bütün şiirlerimde ritim ve imge akışının güçlü olmasını her zaman çok önemsedim. Bu yüzden şiirlerimde ses ve musikinin çok fazla öne çıktığı hatta öyle ki bunun zaman zaman şiirin künhüne varmaya engel olduğu söyleniyor ki bu doğrudur. Ebuzeran şiirinde musikinin böyle bir engel oluşturmaması için ses ve anlam dengesini gözetmeye çalıştım.
-Kimi dizelerin tekrarı, pekin bir söyleyişi beraberinde getiriyor. Bu pekinliğin yanısıra aslında tekrarla tekranlanmaz olana ulaşma hedefi de mi gözetiliyor içten içe?
-Yer yer nakarat gibi tekrarlanan mısralar uzun soluklu şiirlerin tabii unsurlarından biridir bence. Bunu bütün uzun soluklu şiirlerde görebiliriz. Bu, şiirin bütünlüğüne, ana damarına şiir boyunca bağlı kalmamızı sağlar. Ebuzeran şiirindeki “ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları / şimdi bir tek damlanla tufandır yüreğimiz / şimdi kıyam / şimdi aşk / şimdi secdedeyiz “ mısralarının yer yer tekrarlanmasının da bu bağlamda değerlendirilmesini isterim.
-Neden “Ebuzeran”, neden “ bütün zamanların bütün devrimcilerine”?
-Çünkü bana göre aşk, sürekli bir devrimdir ve en devrimci söylemdir şiir, şair de “aşkın yeryüzündeki pençesi” ve bu yüzden Ebuzaran şiirinin ithafı “bütün zamanların bütün devrimcilerine”… Haksızlığa baş kaldıranlara, zulme boyun eğmeyenlere... Mazlumdan, garipten, yoksuldan yana olanlara… Sahabe Ebuzer bu duruşun sembol isimlerinden biri. Ebuzeran da Ebuzerler demek ve ben Ebuzerlerin şiirini yazmaya çalıştım; yalnız, garip ve mazlum bütün devrimcilerin.
-Az şiir yazıyor ve uzun aralıklarla kitaplaştırıyorsunuz onları. Ama biz biliyoruz ki hep şiir üzeresiniz. Hangi kaynağın sütüdür ki onu içimenin doyumsuz keyfinden siz mutmain olmadan erişmiyor bizlere?
-Şiirimi besleyen kaynakların en başında ağır acılarıyla, çetin sorularıyla yaşanılan hayat var. Tabii ki bütün okuduklarım, dinlediklerim de bu hayatın içinde. Başta Kutsal Kitap Kur’an olmak üzere mütefekkirlerin ittifakla kabul ettiği hayatı yorumlayan tüm fikir kitapları, çocukluğumun masalları, öyküler, romanlar, filmler ve elbette şiirler ve şairler. “Şair Lebid’den Sezai Karakoç’a” şiirin bütün başkentleri… Ebuzeran şiiri de bu beslenmeye, bu birikime dayanarak gelenekselle aykırıyı, destanla ağıtı, modernle klasiği bir potada eritmenin, bütün zamanların bütün şiirlerini en ortak damarı yakalayıp özetleyerek yeniden yeni bir sesle Sıtkı Caney diliyle söylemenin çabasıdır.
-Ebuzeran’da söylenenle görünen arasında sıkı bir ilişki var hatta sesin bir tür görünürlüğe tebdili... ne dersiniz?
-Doğrudur, sadece Ebuzeran’da değil bütün şiirlerimde var bu görsel taraf. Bazen bir sinema filmi sahnesi, bazen bir fotoğraf karesi, bazen bir resim gibi kendilerini etkilediğini söyleyenler oldu. Bunun nedeni sadece sinema ile olan yakın ilgim değil elbette. Resimle fotoğrafla uğraşmamın da bir payı var sanırım. Ebuzeran şiirinde bu görselliğin daha da belirgin olması biraz da tarih ve coğrafyayla ilgili. Geçmişten geleceğe birçok farklı zamanı dolaşan ve birçok farklı mekâna uğrayan bir şiir Ebuzeran. “şimdi sonsuz sabah öncesi bu son akşamda / kar yağar yağar kan akar akar yeni bir bahar olur / mekke’de kudüs’te bağdat’ta şam’da / aşk bir gün her yerde iktidar olur / yeniden buluşuruz mescidiaksa’da beytülharam’da / yetime yoksula iman yine yar olur“ mısralarını örnek olarak söyleyebilirim.
-Ebuzeran için “eşzamanlılık ve süreklilik içinde Ebuzer Hazretlerinden Sıtkı Caney’e erişen şiirin kıyam halidir” diyebilir miyiz?
-Şiir, bana göre öncelikle varoluşumuzun künhüne, aşk’a hakikat’e varma çabasıdır ve bu anlamda şiir, insan aklının nefsiyle
yoğurduğu bütün ideolojilerin, bütün istismarların, bütün firavunlaşmaların karşısındadır. Ebuzeran şiiri de Ebuzer’iyle, Che Guevara’sıyla, Kur’an ayetleriyle, bu bağlamda okunmalıdır. Ne Marksist şiir ne İslamcı şiir diye yaftalanmalıdır. Yıllar önce bir yazıda İslamcı şair diye söz edilmişti benden. Birilerine benim için o Komünistin şiirlerinde ne buluyorsunuz diyenler de oldu. Yeri gelmişken söylemek istiyorum, ben kendimi sadece Müslüman ve Devrimci olarak tanımlıyorum, İslamcı ya da Komünist olarak değil. Bütün önyargıların tam karşısında yer alan ön yargıları parçalayabilecek en önemli güce, sanata, özellikle de şiire önyargıyla yaklaştığınız sürece onu anlayabilmeniz asla mümkün olamayacaktır ki ben düşüncesi mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun önyargılı kimselerin Ebuzeran şiirini okumasını da anlamasını da beklemiyorum.
-Ebuzeran’ın kapağı ve alt başlığı “daima isyan” mı diyor? Ateş kırmızısından Ebuzeri bir dağlayıcılığı imgeleyen söz alevine geçişi çevrenizde aşırı bulanlar oldu mu?
Kitap kapağının tasarımını çok beğenenler olduğu kadar beğenmeyenler de oldu. Öyle sanıyorum ki şimdiye kadar hiçbir kitap kapağının tasarımı bu kadar çok konuşulup tartışılmadı. Bu da kitap kapağının alışılmış şiir kitabı kapaklarından çok farklı olduğunun ve dikkat çektiğinin en belirgin kanıtı ki kitabın içeriğine, Ebuzeran şiirinin devrimci ruhuna da uygun bir kapak tasarımı bence. Birilerinin “şiir kitabı kapağı böyle mi olur demeleri’ bir şiirden anladıkları ve bekledikleri kadarıyla kapakta mehtap, gün batımı, mum ışığı, papatya gibi zarafet ve romantizm unsurlarını bulamamalarındandır, onları da hoş görmek lazım, bir kasıt yok yani, beklentileri kendilerine göre…
(YENİ ŞAFAK KİTAP, 01.02.2012)