Menu
Sıddık Yurtsever ile “Yarım Kalmış Bir Nehir” Üzerine…
Söyleşi • Sıddık Yurtsever ile “Yarım Kalmış Bir Nehir” Üzerine…

Sıddık Yurtsever ile “Yarım Kalmış Bir Nehir” Üzerine…

İkinci öykü kitabınız “Yarım Kalmış Bir Nehir” öncelikle hayırlı olsun. İki yıl arayla yazılmış hacim olarak küçük belki ama içerik olarak dolu dolu bir kitap. İlk kitabıyla belli bir çıkış yakalamış biri olarak ikinci kitap sizde herhangi bir tedirginlik yarattı mı? Birinci kitabın gölgesinde kalır mıyım diye düşündünüz mü hiç? Bize bu dosyanın oluşum süreci hakkında bilgi vermek ister misiniz?

İkinci kitap sendromu diye bir şey var gerçekten. Yaşamadım desem yalan olur. İlk kitabın, beklentinin çok üstüne çıkması da buna sebep olmuş olabilir. Çok defa üzerine yazılan tartışılan bir kitap oldu o. Yazar sonunda okunmak ister. Bu gerçekliği bir yere koyarak şunu da söylemek isterim: Bu durum metni etkileyen bir şey olmamalı. Yani öyle ya da böyle metin kendi kalesini inşa eder. Girişler ve çıkışlar tamamen yazarın kontrolündedir. 

İlk kitaba nazaran ikinci kitaptaki birçok öyküyü dergilerde yayımlamadım. Galiba artık sabırlı biriyim ☺ Dağlarda dolaşan herkes bilecektir ki süreç kendisini doğurur. Siz zaten yoldasınızdır. Önünüzde hazır bulmak zor olsa da yürüdüğünüz yol size hediyeler gönderir.


Dikkatli okuyucunun gözünden kaçmayacak bir soruyla devam edelim. İlk kitabınızda meramınızı direkt olay öyküleriyle dile getirmiştiniz ancak ikinci kitabınızda postmodern tekniklerle bundan sıyrılmış gibi duruyorsunuz. Yanılıyor muyum? Nehrin yatağını değiştirmeye yönlendiren sebep/ler neydi?

Evet sıyrılmak istedim. Bunun için çabaladım. Başardım mı bilmiyorum. Öyleyse ne mutlu. Bunu sadece ilk kitap özelinde söylemiyorum, yazarın metniyle uğraşması gerekiyor. İlk kitap için biraz kolaya kaçtığım düşünülebilir. İkinci kitapta bunu yapmak istemedim. Adına ne dersek diyelim her varlık gelişmek ister. Yenilenmedikçe nostalji kokan havalarda kaybolur gider.


Yukarıdaki sorumla da ilintili olarak kitap kapaklarınızda bile bu farkı ayırt etmek çok kolay. İlk kitaptaki sadelik, okuyucuya doğrudan gitme hali kendini kitabın kapağında da belli ediyor. Buna karşılık ikinci kitaptaki kapak da öyküleriniz gibi biraz daha kapalı ve okuyucuya daha fazla iş bırakıyor gibi ne dersiniz?

İki kitabı da kendi içinde değerlendirmek lazım. Kitap içeriğinden bağımsız olarak kapak çalışmak da doğru değil bunun tam tersi de. Bu değişikliği tabii ki metne yoracağız. Kapakta köze duran bir ateş var. Biraz önce duman çıktı. Biraz sonra kül olacak. 


Özelinde Sıddık Yurtsever’i genelinde ise çağımız insanını yarım bırakan şeyler nelerdir, bize bunlardan bahsetmek ister misiniz?

Hayatın kendisi yarımdır zaten. Burası dünya burada işler hep yarım kalır diyor büyük şair. O minvalde bir hadis-i şerif de var. Her çağın kendine göre zorlukları var. Her çağ zor. Kâmil olabilmek ise nasip. Geçmişe özlemle bakmak, anmak yetmeyecek bize. Gelecek için yalvarıp yakarmalıyız. 


Kitabı Duman ve Kül olarak iki başlık altında görüyorum. Bu iki başlıktan hareketle sanki ilk bölüm öyküleri henüz dumanı üzerinde yanmaya devam eden; ikinci bölüm ise olup bitmiş geriye sadece külü kalmış hikâyeler var gibi ne dersiniz?

İşin teknik boyutunda böyle bir değerlendirme yapılabilir. Ancak tek muradım bu değildi. İnsanın kendisiyle olan savaşı var. Bu savaş ömür boyu sürecek. Şeytanı öldürmek mi şeytanı eğitmek mi? Ki tüm şeyler şeytanlaşabilir. Birinci bölümde janti bir duruştan bahsetmeye çalıştım. İkinci bölümde ise ilk bölümden sağ çıkmış insanların izdüşümü var. Artık toplumun içinde. Toplumun kendisi.


Öykülerinizin son vuruşunu okuyucuya bıraktığınızı görüyorum. Bilinçli bir tercih mi bu yoksa olağan akışı mı böyle hikâyelerin. Eğer bilinçli bir tercihse sizce bu durum biraz riskli değil midir? Yazarın vermek istediği son ile okuyucunun tamamladığı sonun farklı olması ihtimalini nasıl okuyorsunuz?

İyi bir sonu yaşamak istiyorum. İyi bir son yazmak ise henüz benim anlayabileceğim bir şey değil. Okurun karşısına bir fotoğraf karesiyle çıkmak istemiyorum. Binlerce fotoğraf karesi olsun. Okur içlerinden birini seçsin. Bu bir risk değil. Aksine okuru öyküyle muhatap etmek benim için. Evet akan bir nehir var. O nehirde yıkanmak isteyen herkes buyursun gelsin.

 

Son olarak okumak-yazmak Sıddık Yurtsever için ne ifade ediyor.

Okumak büyük bir konfor. İstediğiniz gibi eleştirebilirsiniz mesela. Bu, dünyanın en büyük yazarı da olabilir yeni yazmaya başlamış bir çömez de. Ama yazmaya başladığınızda bütün bıçaklar bilenmiş gibi hissedebilirsiniz. Çünkü o konfor alanından çıktınız. Gözler üzerinizde. Her an her şey olabilir. İşte o zaman ah keşke dediğiniz oluyor. Ah keşke insanları eleştirirken biraz daha dikkatli davransaydım.


Abdullah

İPEK 1982 Ağrı Patnos doğumlu. ilk orta ve lise öğrenimini burada tamamladıktan sonra Malatya İnönü Üniversitesi'nden 2004 yılında mezun oldu. Bursa'da MEB'e bağlı bir okulda öğretmen olarak çalışmaktadır.