Menu
M. FATİH KUTLUBAY İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • M. FATİH KUTLUBAY İLE SÖYLEŞİ

M. FATİH KUTLUBAY İLE SÖYLEŞİ

Öncelikle ikinci öykü kitabınız hayırlı olsun, okurunu bulsun inşallah. İlk kitabınızla birlikte artan okur kitleniz ikinci kitabınızı da heyecanla karşıladı. “Ben Denizlerden Hangisiyim?”in hikâyesini, kitaba bu ismi seçme nedeninizi merak ediyoruz doğrusu.  

Teşekkür ederim temennileriniz için. İsmin okuru karşılamanın önemli bir yolu olduğunu 
düşünüyorum. Okur, her şeyden önce kitabınızın ismi ve kapağı ile karılaşıyor. Bu sebeple uzun bir düşünce sürecinin ardından ismi “Ben Denizlerden Hangisiyim?” olarak belirledim. Öykülerin çoğunda karakterlerin bir şeylerin ardında olduğu bir kitap bu. Soru cümlesinin gizemi de durumu destekliyordu. İsim böylece ortaya çıktı.

Öykülerinizin genelinde gerçeküstü unsurlar doğrudan göze çarparken kitaba da adını veren “Ben Denizlerden Hangisiyim?” öykünüz daha “gerçek” bir zeminde geçiyor. Ayrıca kadın anlatıcının ağzından dinliyoruz hikâyeyi. Bir erkek yazar olarak kadın anlatıcı ağzından yazmanın zorlukları olduğunu düşünüyor musunuz?

Aslında bu öyküde de gerçeküstülük bir nebze yer alıyor ama dediğiniz gibi diğerleri kadar 
yoğun ve hissedilir değil. Bu yüzden anlatılanları gerçeğe daha bağlı bulabiliriz. Kadın anlatıcı konusuna gelince; sevdiğim bir anlatıcı seçimi bu. Kadınların duygusal yoğunluğu da çıkış noktam oluyor böyle öykülerde. Biraz derinlemesine ve detaylı bir düşünsel süreç gerektiriyor ama çok da bir zorluk yaşamıyorum.

Öykü yazmadan önce sinema ve gezi yazıları yazdığınızı biliyoruz. Anlatmak istediğiniz “o 
hikâye” neydi de öyküye geçiş yaptınız?

O yazıları yazarken dahi kurmaca aklımın bir kenarında duruyordu. Özellikle gezi yazılarının 
içerisine kurmacayı çağrıştıran ögeler yerleştiriyordum. Sinemanın hikâye temelli anlatısı ise zaten bunu daha çok besliyordu. Sonrasında okumalarımın ağırlığı da öyküye kayınca böyle bir geçiş gerçekleşti. İkinci öykü kitabım çıktı ama hâlâ o hikâyenin peşindeyim. Doğru hikâyeyi bulur muyum bilmem ama şu an gittiğim yol çok keyifli.

İlk kitabınızda yer alan dağ ve kuş motiflerini ikinci kitabınızda da görüyoruz. Bunların yanı 
sıra ikinci kitabın ilk öyküsüne de adını veren bal ve tuz imgeleri de okurun dikkatini çekiyor. Nedir bal ve tuzun hikmeti?

Dağlar ve kuşlar öykülerimin vazgeçilmez imgeleri haline geldiler. Devam etmesini de 
umuyorum zira gitmeye çalıştığım öykü tarzı, mitoloji ve fantastik temelli. Onun da yolu bir şekilde doğaya çıkıyor. Doğada da bu iki imgeye hayranım. Onlarla devam etmeyi istiyorum.  Bal ve tuza gelince de bunlar kadim anlatılarımızda sürekli vurgulanan unsurlar bildiğiniz üzere. Mesele de aslında bu iki zıt tadın birliğinden çıkıyor. Tuzdan nehir içerisindeki bal kuyusunda bekleyen ruh kovanları, her varlığın zıddıyla kaim olduğunu ve hatta insan olmanın özünün bu zıtlığın tam ortasında yer almak olduğunu hatırlatıyor bize.

Kitapta yer alan bazı öykülerinize yolculuğun yansıdığını aşikâr. Seyahat etmek, yolda 
olmak sizin için ne ifade ediyor?

Seyahati oldukça seven bir ailede büyüdüm. Babam ve annem sağ olsunlar memleketin her 
yerini gezdirdiler kardeşlerime ve bana. Büyüyünce de devam etti bu alışkanlığımız. Yurtiçinde ya da yurt dışında fırsatımız oldukça gezdik. Hikâye biriktirmenin en iyi yollarından birisi elbette seyahat. Özellikle mekân unsurunun çıkış noktası olduğu öykülerde bulunmaz bir nimet haline geliyor yer değiştirmek. Yolda olmak benim için hikâye toplamak diyebilirim.

Kitabınızda yer alan öykü karakterlerinden biriyle bir yolculuğa çıkacaksınız. Bu hangi 
karakter olurdu? Nereye, hangi ulaşım aracıyla giderdiniz?

“Güneşref”öyküsündeki Akça Derviş’le yürüyerek Asya içlerine gitseydik ya… 

Önceki röportajlarınızda öykülerinizde mekân unsurunun sizin için mühim olduğunu 
söylemiştiniz. Ben Denizlerden Hangisiyim?’de geçen hangi mekânda yaşamak isterdiniz? 

“Bir Bulut Asılı İhtiyar Dağında” isimli öykü Kafkasya’da geçiyor. Kafkasya’nın Kafkasyalılara 
ait olduğu bir zamanda Elbruz’un dibinde bir dağ köyünde yaşamak güzel olabilir.

Savaşı öykülere taşımak bir “savaş” mıdır? Eğer öyle ise galip olmak mümkün mü?


Muzaffer olunmadan münevver olunmuyor maalesef. Savaş çok başka ve zor bir gerçeklik. 
Bizim yaptığımız sadece bir arka plan oluşturup onu anlama çabası. 

At, koç, ejderha, deniz, ağaç ve Doğu kelimeleri size neyi çağrıştırıyor? Kısaca paylaşır 
mısınız?

At güzel zamanları, koç Kurban Bayramı’nı, ejderha hayal gücünü, ağaç yurt sahibi olmayı, 
Doğu turkuaz kubbeleri çağrıştırıyor.

MERVE

1996 yılında Osmancık’ta doğdu. Öyküleri Olağan Hikâye, Şiar ve Alandayız dergilerinde yayımlandı.