Menu
YAKAZA
Şiir • YAKAZA

YAKAZA

1.

paha biçilmez bir yağmur yağıyor

paha biçilmez çamların üstüne

tezgahlarda demet demet karanfil kokuyorsun

gökyüzünden gönülleri kamaşmış

çocuklar sergisinde

nergissin buram buram.

koşturuyor

insanların yüzü en ak ve en uzun saçlısı

senin ahdin yaradanla

benimkinden daha tazedir diye

çiseleyen yağmura

insanların yüzü en ak ve en uzun saçlısı

gösteriyor

hangi yol kestirmedir

hangi hüzünlü yollardan geçilerek çıkılır

insanlık katlarına

2.

sararmış

ölesiye hüzünlü

ölesiye didaktik parmakların

koparttığı takvim yapraklarında

hızla bir şey taşıyor

kahırlı telaşından suskun geceye günü

hızla bir şey

geçiyor saçlarından

kılcal damarlarından

insanlar arabalar

telaşlı kuşlar geçiyor

yukarda bir yerlerde unutulmuş

kül rengi bir gökyüzü

indiriyor tanrı buyruğu üzre

saçlarının o berrak örgüsünü

kurumuş yeryüzüne.

3.

büyüyor bir taraftan

herkesin dargınlıktan yapılmaçantasında

bitimsiz bir uçurum

tutmayan hesapların hırsların köpürttüğü

kargış öbür taraftan

talaşları alınmış

dişlilere

çekiçlerle çakılmış

bir vida gibi ruhum

akşam sofralarında

karmaşık sınıflarda

hatırasız çoğalan bir horanta

dokunduğu soğuk tuşlardan başka

anısı yok kimsenin

hepimiz

tekdüze bir oyunun içindeyiz

kaç levelden sonra oyun bitiyor

kaçıncı leveldedir

rehni çözülmüş dünya

nerdedir o başdönmesiz uçurum

bir türlü bilinmiyor.

gittikçe daha kara

çarşıların banknotlarıntozuna

değdikçe ağaracak

sandığımız çehremiz

halbuki

kurtuluruz diye ümid etmiştik

ahşap koltuklarında üşümekten

bu üçüncü mevkinin

kurtuluruz

devletin sığınarak kanatları altına

kurulmuş tuzaklarından

müstesna ölümlerin.

ama bak

daha fazla kirlenmekte

erkekler ve kadınlar

herbiri

yalınkat bir şehvet çağrışımında

daha fazla ölmekte çocukları

hepimiz birer birer

nesnesiyiz bu bezirgan düşünün

gittikçe daha fazla

4.

gün geçtikçe zulümlere hamlelerim düzensiz

vuruşlarım dokunuşlarım yorgun

suskunum

bütün kırık düşlerin ertesinde

ne kuyularda yusuf

ne yunustur balığın karnındaki

kederli suskunluğum

caddelere gönlümün ortasına

putlarınınbirini kıramadan

diğerini dikiyor tecimenler

keşke niyet sayılsaydı diyorum

her sabah giyindiğim

üstümdeki V yaka

bu bisiklet yakanın karşısında

gittikçe

büyüyor suskunluğum.

5.

diyorum

seni kim taşlayacak

eteğinde ey insanlık burcuna

esfel-i safilinden

yolcu devşiren yalvaç

herkesin bir tık kadar yaklaştığıtanrıya

çağrını kim duyacak.

her gece boğulurken yatağında

şizofren haplarıyla

her gece bir bitişi tamamlarken

zamanın bilgeleri

yanında kim duracak.

herkesin çehresinde bir bezirgan tebessüm

okulda cenazede tüketimevlerinde

herkesin o kutsanmış bireyliği

insan resiflerinin

kapatılmış birbirine açılan penceresi

seni kim anlayacak.

insanın

bütün tanımlarında

ahretsiz çocuklar seğirtiyor

dünyayla başlatılıp dünyayla noktalanan

bütün lakırtılarda

hep bir hayvan çehresi

beşer kafeslerinde

hünerleri alt alta sıralanan

sesini kim duyacak.

kim biçecek bu göğün ekinini

keder sağnaklarından

ahretsiz çocukları

şimdi kim koruyacak.

6.

eksiksiz

çektirdiğim

bütün fotoğraflarda

bir türlü hapsolmayan gölgesi o boşluğun

hep aynı vagonlarda taşınıp duran usanç

hızla akan zamanın

hırsla tanzim edilmiş çarşıların

ortasında

kanatları insan lekelerinden

tamamıyla kapanmış

hırpalanmış bir melek

şimdi başka bir meleği gösterip

sevinçle haykırıyor

bakın diyor insanların şerrinden yaralanmış

bakın diyor tanrı onu eve geri çağrıyor

insanların

yüzü en ak ve en uzun saçlısı

tanrı eve bizi geri çağrıyor bakın diyor

yorulmuş

bir ağacın kuytusuna oturmuş

yalvaçların ardından

şehrin öbür ucundan koşarakgelen adam

yağmuru seyrediyor

ah diyor yeryüzüah

yağmur değince sana

bir başka kokuyorsun

rengin başka oluyor

bazen ne kadar yakın çıkarıldığım bahçe

bazen ne kadar uzak

ah diyor yeryüzüah

paha biçilmez bir yağmur yağıyor.

Diğer Yazıları