1.
paha biçilmez bir yağmur yağıyor
paha biçilmez çamların üstüne
tezgahlarda demet demet karanfil kokuyorsun
gökyüzünden gönülleri kamaşmış
çocuklar sergisinde
nergissin buram buram.
koşturuyor
insanların yüzü en ak ve en uzun saçlısı
senin ahdin yaradanla
benimkinden daha tazedir diye
çiseleyen yağmura
insanların yüzü en ak ve en uzun saçlısı
gösteriyor
hangi yol kestirmedir
hangi hüzünlü yollardan geçilerek çıkılır
insanlık katlarına
2.
sararmış
ölesiye hüzünlü
ölesiye didaktik parmakların
koparttığı takvim yapraklarında
hızla bir şey taşıyor
kahırlı telaşından suskun geceye günü
hızla bir şey
geçiyor saçlarından
kılcal damarlarından
insanlar arabalar
telaşlı kuşlar geçiyor
yukarda bir yerlerde unutulmuş
kül rengi bir gökyüzü
indiriyor tanrı buyruğu üzre
saçlarının o berrak örgüsünü
kurumuş yeryüzüne.
3.
büyüyor bir taraftan
herkesin dargınlıktan yapılmaçantasında
bitimsiz bir uçurum
tutmayan hesapların hırsların köpürttüğü
kargış öbür taraftan
talaşları alınmış
dişlilere
çekiçlerle çakılmış
bir vida gibi ruhum
akşam sofralarında
karmaşık sınıflarda
hatırasız çoğalan bir horanta
dokunduğu soğuk tuşlardan başka
anısı yok kimsenin
hepimiz
tekdüze bir oyunun içindeyiz
kaç levelden sonra oyun bitiyor
kaçıncı leveldedir
rehni çözülmüş dünya
nerdedir o başdönmesiz uçurum
bir türlü bilinmiyor.
gittikçe daha kara
çarşıların banknotlarıntozuna
değdikçe ağaracak
sandığımız çehremiz
halbuki
kurtuluruz diye ümid etmiştik
ahşap koltuklarında üşümekten
bu üçüncü mevkinin
kurtuluruz
devletin sığınarak kanatları altına
kurulmuş tuzaklarından
müstesna ölümlerin.
ama bak
daha fazla kirlenmekte
erkekler ve kadınlar
herbiri
yalınkat bir şehvet çağrışımında
daha fazla ölmekte çocukları
hepimiz birer birer
nesnesiyiz bu bezirgan düşünün
gittikçe daha fazla
4.
gün geçtikçe zulümlere hamlelerim düzensiz
vuruşlarım dokunuşlarım yorgun
suskunum
bütün kırık düşlerin ertesinde
ne kuyularda yusuf
ne yunustur balığın karnındaki
kederli suskunluğum
caddelere gönlümün ortasına
putlarınınbirini kıramadan
diğerini dikiyor tecimenler
keşke niyet sayılsaydı diyorum
her sabah giyindiğim
üstümdeki V yaka
bu bisiklet yakanın karşısında
gittikçe
büyüyor suskunluğum.
5.
diyorum
seni kim taşlayacak
eteğinde ey insanlık burcuna
esfel-i safilinden
yolcu devşiren yalvaç
herkesin bir tık kadar yaklaştığıtanrıya
çağrını kim duyacak.
her gece boğulurken yatağında
şizofren haplarıyla
her gece bir bitişi tamamlarken
zamanın bilgeleri
yanında kim duracak.
herkesin çehresinde bir bezirgan tebessüm
okulda cenazede tüketimevlerinde
herkesin o kutsanmış bireyliği
insan resiflerinin
kapatılmış birbirine açılan penceresi
seni kim anlayacak.
insanın
bütün tanımlarında
ahretsiz çocuklar seğirtiyor
dünyayla başlatılıp dünyayla noktalanan
bütün lakırtılarda
hep bir hayvan çehresi
beşer kafeslerinde
hünerleri alt alta sıralanan
sesini kim duyacak.
kim biçecek bu göğün ekinini
keder sağnaklarından
ahretsiz çocukları
şimdi kim koruyacak.
6.
eksiksiz
çektirdiğim
bütün fotoğraflarda
bir türlü hapsolmayan gölgesi o boşluğun
hep aynı vagonlarda taşınıp duran usanç
hızla akan zamanın
hırsla tanzim edilmiş çarşıların
ortasında
kanatları insan lekelerinden
tamamıyla kapanmış
hırpalanmış bir melek
şimdi başka bir meleği gösterip
sevinçle haykırıyor
bakın diyor insanların şerrinden yaralanmış
bakın diyor tanrı onu eve geri çağrıyor
insanların
yüzü en ak ve en uzun saçlısı
tanrı eve bizi geri çağrıyor bakın diyor
yorulmuş
bir ağacın kuytusuna oturmuş
yalvaçların ardından
şehrin öbür ucundan koşarakgelen adam
yağmuru seyrediyor
ah diyor yeryüzüah
yağmur değince sana
bir başka kokuyorsun
rengin başka oluyor
bazen ne kadar yakın çıkarıldığım bahçe
bazen ne kadar uzak
ah diyor yeryüzüah
paha biçilmez bir yağmur yağıyor.