I-
Uzaklığın, yakınlığa denk olduğu bir yer var
Korsan düşlerle büyütülen çocukların yaşadığı
Yağmurun sere serpe yıkadığı kumlarla dolu
Işıkları bir yanıp, bir sönen surlu şehir…
Birbirini kesmeden uzanan ve dağılan patikalar
Uykusuzluğu ayaklar altına alan kent ıslaklığı
Dilsiz gövdelerde aşk tüketen hayatların
İnzivaya çekilen gelmiş geçmiş zaman aralığında
Bu şehir, bu kaçıncı esarete gebe.
II-
Yüzünü rehin bırakan bir azizenin elleri
Uzanır, azrailin gelmesine bir adım kala
İç parçalayıcı bir ses ve bir nefes gibi
Göklerden inercesine inletir geceyi.
Bu şehir muhacir sevdaların hüznünü dokur
Ve İsa’nın havarileri kadar sessizdir
Yorgun ve soğuk yalnızlığın boşluğunda
Titreyen çocuklar gibi annesizdir.
III-
Gidelim gel, iki kişilik suskunluk yaratalım
Sonra yağmurlar başlasın bir bahçede
Gece ayaklarımıza kadar yığılsın
Uykunun yorgun aralıksızlığında
Adressiz ve kimsesiz meczup yürüsün.
Yürüyelim çürümüş kabuklar üstünde
Zaman zakkumları üzerimize devşirsin
Acısını kimseye anlatmayalım yalnızlığın
Asılmış bir adamın çığlığını duyurmayalım
Tutup kaldıralım ayak uçlarından ahdimizi.