bu topraklarda neler olmuş, zaten biliyorduk
putlara sövünce şair göğsümüz kabarıyor anneciğim
sorunlar da ancak seçimle çözülürmüş
bekle ki sloganları çağıran ses bereketlenirmiş
hangi meşe göğermek için yedi mevsim bekler anneciğim
medeniyet medeniyetken vicdanı varmış
kheili koochike donya, emel sayın farsça bile söylemiş
hani denizdi hani istanbul’du, ankara da özlenirmiş
duvarların sıvası dökük, keskin çizgilerin paslı yüzü
23 derece eğik ayrı dünyaların hepsi
bizi bizden ayıran tablonun renkleri küflü
biliyorduk anlatılmayan kapıların kapalı ardından
ser verip sır vermeyen tarih kimin acaba
böyle kayıp gidecek şu bizim öteki hikayemiz
nefes alamıyorum, burnum kanadığında sıcaktan sanıyorum
alnıma yazılı dilekçenin hatırına
evrakların üstündeki evrağı hatırla
evimiz: merkezi şehrin, dağın zirvesi,
siperi göğsümün, inandıklarımızın şivesi hevesi
komutanımdır zikir yakamı çekiştir
bir de aylardan ramazan bir de günlerden teravihtir
kaçacak deliğimiz hazır, sahura kadar sabredelim anneciğim
çivili pencereler çelik çarklar demir bilyeler
yeni doğanlar zahiri batın mı zannedecek
istasyonun kıyısındayım saat başı trenler
kalbimizi kalbimize dek uzatıyor hızlandırıyor
tutunduğumuz iple tırmandığımız dalda
atıldığımız sayfadayız umut bizi büyütüyor
türkümüz, elimiz biraz da kalbimiz arasından
penceresiz bakarsan göğümüzü tanırsın
savaş bitti diye yaralar kapanır sanırsın
sevgili ülkem, uykum kısalıyor yine âhımı almışsın